Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '16

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hazreti Peygamber'in doğum gününü pasta keserek kutlama

Hazreti Peygamber'in doğum gününü pasta keserek kutlama
 

temsili foto


Yani bilmem ki, gülmece- güldürmece; nasıl mazur göstersem; sonuçta insanlık halleri işte, hepimiz hata yapabiliriz; üzerinde fazla durmaya gerek yok belki de; gülüp geçeyim diyorum ama duramıyor işte insan… Çikolatalı mı kessem, çilekli mi, frambuazlı mı acaba? Krokan? Muz? Çilek? Hani diyorum, Müslüman dünyamızın gerçekten de böyle gıyabi pasta kesmeli kutlamalara ihtiyacı var: Yani, bizler ülke ülke birbirimizi ana yemek niyetine yer dururken, gavur diye küçümsediklerimizin kapısına aç biilaç mülteci olarak sığınmaya çalışırken, İslam adı altında birbirimizin başını uçurur, kanını emer, kadınlarımızı, yavrularımızı pazarlar iken, yetimimiz, öksüzümüz açlık çeker, bebelerimiz doldurdukları bezleri ile bok sinekleri arasında uyumaya çalışırlar iken, biz geçmişimiz ile, o geçmişteki bilimimiz ile haklı olarak övünür ancak evvel zaman aklı ile hala kızların okula gitmesini tartışır iken ve bu şekilde geleceği kaçırır iken, Müslüman deyince akla hile, hurda, iki bacak arası, dayak, kötek, yalan, iftira, dedikodu, çalma, çırpma getiriyor iken…

Yani diyorum, o pastayı kesen sevgili AKP ilçe kadın kolu ablalarım, bacılarım, kardeşlerim… Bari kestiğiniz o pastayı kendi aranızda güzel güzel bölüşeceğiniz yerde, bir yetimhanede kesiverseydiniz de, bir öksüz, bir yetim, bir fakir nasiplenseydi be ablacım; belki o zaman bu fiiliyatınız rahmet dolu bir amaca hizmet etmiş olurdu; yani foto çekip Facebok’larda neyin yayınlamak, şöyle daha bir anlam kazanırdı…

Peygamber Efendimiz, ümmeti olan bizlerin ahvali şeraiti ortada iken,  kendisi için kesilen bu gıyabi yaş günü kutlama pastası için ne düşünür, hâşâ, bilemem… ama merak etmekten de kendimi alamıyorum ben: Yav, o pasta neliydi?

KIYAMETİN ELİ KULAĞINDA

Hep duyarız: “Kıyamet yaklaştı”… “Kıyamet geldi, geliyor” deriz… İnsanoğlu var oldu olalı ve kıyamet kavramı bilineli beri kıyametin hep kendi devrinde kopacağına inanmıştır çünkü içinde yaşamakta olduğu devir çok kötüdür… Savaşlar; salgın hastalıklar… depremler… açlıklar… kıtlıklar… Bundandır her şer olayın kıyamet âlameti sayılması… Kıyametin eli hep kulağındadır; ancak anlaşılan o ki,  eli hep kulağında da kalmıştır zira o beklenen hâlâ kopmamıştır…

Halbu ki, insanoğlu bilmez ki, aslında kendi ölümüdür kıyamet. İman edenler için bu, Dünya üzerindeki alacak ve vereceğin bittiği, Ahiret âlemindeki alacak ve verecek hesabının kapanma süreci, yani pişmanlıkların fayda etmediği bir döneme giriştir. Artık burada geriye sarılamaz filmler, özürler kâr etmez, haram yemişlikler kusulamaz, gasplar iade edilemez, özür yoktur, af ve bağış yoktur; burası geri dönülmez yoldur… İşte bu nedenle de senin kıyametindir; sen öldüğün anda kopar senin kıyametin… Bu kıyamet kopmuşken, o daha büyük olanını beklemenin âlemi ne ola ki?

Ne garip değil mi, imanın şartları arasında Ahiret inanıcını sayıp bunu dilinden düşürmeyenlerin, söz konusu kul hakkı olduğu zaman bu kavramı gayet geniş yorumlamaları ve bu konuda çok rahat davranmaları. Oysa ki, karşındakinden esirgediğin bir tebessüm bile kul hakkı… Ne komik, sanki bir şeye inanmak, yani sözde “dindar” olmak, daha doğrusu inandığını sanmak, insan hakkı yemeyi mübah kılar gibi davranmak… Çevremiz bu türler ile dolu değil mi? Din, ahlaktan yoksun olunca, onun şekilden öteye geçmesine bilinçli olarak müsaade edilmeyince olacağı da budur tabii. Oysa ki, tüm dinlerin temeli güzel ahlak değil mi?

Aslında her çağda bir kıyamet yaşanır zira Ademin oğulları kendi kıyametlerini yaratırlar. Rüzgar ile fıldır fıldır dönmenin, arkadan konuşup yüze gülmenin, önce sövdüğünü sonra öpmenin, hep ben, ben ben demenin erdem sayıldığı o küçücük dünyalarda, yaşarken de ölürken de çook kıyametler yaşanacaktır daha. İnsanoğlunun hırsı ile yaratılmış bu büyük ve küçük kıyametlere sessiz kalmak, onu yaratmış olanlar ile aynı kefede tartılmaya eştir. Ondan denmiştir ki, “susan, dilsiz şeytandır.” Ondan dolayıdır ki, bir 10. köy hevesinde, hayalinde olanlar bilmelidirler ki, işte onlar kolaya kaçanlardır. Asıl mesele, ahlâkı, erdemi, doğruyu o 9 köyde de inat ile savunmaktır.

Devrimlerin en büyüğüdür ahlâk. Devrimci olmak ise her baba yiğidin harcı değildir. Velhasılı kelâm, ahlak sahibi olmak, zor zanaattır.

GÜNÜN SÖZÜ

Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri yükseliyorsa, o yerde güneş batıyor demektir. ( KONFÜÇYÜS)

Kalalım sağlıcak ile, akıl ile, us ile, helal ile, ahlak ile, takva ile…

 
Toplam blog
: 230
: 1315
Kayıt tarihi
: 26.08.12
 
 

Doğum yeri: Berlin Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu (Bölüm ve fakül..