Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '09

 
Kategori
Anılar
 

Hepsi hala aklımda...

Hepsi hala aklımda...
 

Her fani bir gün ölümü tadacaktır!

Bu yazıyı okudugum zaman ürperirdim, iliklerime kadar.

Mezarlıkların yanından geçerken bakamazdım.

Ta.. ki; annemi kaybedene kadar!

 

Ölümüne hazır değildim,

Aslında hiçbir zaman hazır olmayacaktım.

Üç yıl önce, azılı bir biçimde yağan karların arasından, karları yara yara ilerleyen bir kepçe... Biz çocukları ise arkada ve başka bir arabanın içerisinde, tuhaf duygularla evine ancak getirebilmiştik.

O, mahallemizdeki caminin önünde kalmıştı.

Yollarımız ayrılmıştı artık bu noktada. Gönlüm razı olmamıştı onun orada kalmasına. Ağlaya ağlaya eve gitmiştim.

Kabus gibiydi.

O, hayatta olsaydı ve ona kötü bir rüya gördüğümü söyleseydim; "Aklına kötü şeyler getirme ki, kötü çıkmasın, gerçekleşmesin. Hep iyi düşün ki iyi çıksın!" derdi.


Onun için toplanmış kalabalığa tek tek baktım. Bunca zaman annemin yanında görmediğim yığınlarca insan vardı. Evet, sağlığında hiçbirini yanında görmemiştim. Eminim, o da görseydi bu manzarayı, o meşhur muzip gülümsemesini takınırdı.

Asil bir kadındı o!

Hiçbir zaman, hiçbir şeyden şikayetçi olmadı.

Vefasızlıklara, hayata duyduğu isyanlarını hep içinde susturdu.

Söylemek istediklerini söyleyemedikçe, anlaşılamadıkça, her anne gibi sustu.

Günlerin, hatta saatlerin içerisinde her insan gibi küçük mutluluklar arayarak yaşardı.

Vücut yaşı yetmişlerde olmasına karşın, görüntüsü altmışların başında; hayat coşkusu ve gözlerindeki ışıltı otuzlarında; kafa yapısı ise yirmilerinde kalmış bir genç kız gibi saftı.


Aklım, nedense hep onun son günlerine takılmış kalmış bir plak gibi.

Durmadan boşa dönüyor, aynı şeyleri söylüyor, aynı görüntüleri gösteriyor bana.

Daima hüzünlü görüntüler!

Beynim bunu neden yapıyor, anlamıyorum.

Oysa ki annem de kahkahalar atardı, espriler yapardı. İnce, kıvrak parlak bir zekası vardı. Neden hep o hatıralar gözümün önünde?


Daha düne kadar -bir zamanlar- yaşadığını hatırlatan şeyler arıyorum odanın içinde. Telefonun yanında duran küçük telefon ajandasını alıyorum elime. Onun el yazısı ile yazılmış telefon numaralarına, isimlere bakıyorum. Ajandanın arasından küçük kağıt parçaları çıkıyor, onları okuyorum. Her gün içtiği ilaçlar ve gazate okurken, bulmaca çözerken taktığı yakın gözlüğü, uykusu geldiğinde başını koydugu küçük yastığı hepsi burada.

Pencerenin önündeki koltuğa oturduğunda, elinden düşürmediği ve yarım kalmış el örgüsünü elime alıp, kokluyorum.

Tek tek, sabırla geçirdiği ilmeklere bakıyorum.

Her sabah üzerine giydiği kahverengi örgü yeleğinin ceblerine bakıyorum. Sağına, soluna... Yeleğin üzerinde gümüş rengi saç telleri çarpıyor gözüme. O gümüş telleri tek tek topluyor, küçük bir tutam elde ediyorum. Evin içindeki herkese gösteriyorum

"Bakın annemin saçları!" diyorum ağlayarak. Deli gibi...

Yeleğin üzerindeki diğer saçları düşürmemek için yavaşça katlayıp, yerine kaldırıyorum.
Kapının yanındaki vestiyerin üzerinde, başına bağladığı ve kenarı oyalı yemenilerden bir tanesini buluyorum.

Yüzüme değdiriyorum. Yumuşacık.. Annem gibi!

Sonra;

Yatağının üzerine kapanıyorum hıçkırarak. Ablam yanıma gelip, "Ne olur sus! Babam üzülecek" diyor. Umurumda bile değil! Yastığının altına elimi sokarak, kafamı gömüyorum. Derin derin içime çekiyorum, nefessiz kalmış gibi.

Daha birkaç gece önce, başını koyduğu yastıgının altında elime birşey takılıyor. Top haline gelmiş bir mendil...

O mendili elime alıp, bakıp bakıp ağlıyorum.

Geldi... Geldiler diye bir ses duyuyorum sonra. Pencereden aşağı bakıyorum, büyük bir kalabalık arasında Annem!

Koşa koşa aşağı inip, son kez yüzüne bakıyorum.


Pamuklar arasında, derin bir uykuya dalmış, güzel yüzlü bir melek...

Kendimden vazgeçiyorum!

Gitme! Nereye gidiyorsun anne diyemiyorum!

Biri engel oluyor sanki... tutuyor kolumdan..

"Sus! diyor sus!

Gitmesi gerek..."

Toparlanması mümkün olmayan bir enkaz haline dönüyorum.

Hepsi hala aklımda Anne!

"Babanı hala ilk günkü gibi seviyorum" deyişin,

"Ben gittikten sonra, ne olur sakın kavga etmeyin" deyişin,

Her rahatsızlandıgında "Tamam. Merak etmeyin, bir şeyim yok" deyişin,

Pencerenin önündeki koltuğunda, kardeşimi beklerkenki halin,

Ve... Onu her gördüğünde ağız dolusu "Oğğluumm" deyişin,

Bizi toparlamak için balkonda verdiğin balık partilerin, daima en azı kendin yiyişin,

Vefasızlıklarımıza döktüğün gözyaşların,

Beni her uğurlayışında; arkamda bıraktığım, hüzün dolu ve ağlamaklı gözlerin,

Kırmızı sardunyaların... Zambakların...

Hiç unutmadım Anne!..

Hepsi hala aklımda.

 
Toplam blog
: 319
: 1390
Kayıt tarihi
: 29.10.06
 
 

"Ben; hiç yalnız kalmadım... Kalabalık bi ailede yere atılan yataklarda Yan yana, baş başa, el el..