Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Her şeyin başı sağlık!

Her şeyin başı sağlık!
 

Sağlıklı yaşamalı, kendimize dikkat etmeliyiz. Sağlık sistemimizde, hastanelerde büyük değişim var.


Yazımı okumaya başlamadan önce burnunuzdan derin bir nefes alın lütfen! Şimdi de ağzınızdan verin nefesi! Ne kadar basit değil mi? Hayır, her gün sayısız defa yaptığımız bu eylem sadece sağlıklı insanlar için basit. Ama bronşit olursanız veya solunum organlarında her hangi bir rahatsızlık varsa yandınız.

Nefes alamıyorsunuz. Soluk borusunda bir balgam oluşuyor, defalarca öksürmenize rağmen çıkmıyor. Bu balgama rağmen nefes almak çok zor. Sıkıyor insanı, bir baskı oluşturuyor. Ne rahat oturabiliyorsunuz ne de yatabiliyorsunuz. Tek derdiniz öksürüp o balgamı atmak ve normal nefes alabilmek.

"Oh çok şükür öksürdüm ve balgam gitti!" dediğinizde kısa bir müddet rahat nefes almanın mutluluğunu yaşıyorsunuz. Nefes almanın ne kadar huzur verici bir eylem olduğunu düşünürken yine bir balgam. Ökdür, aksır, hapşır!.. Netice kara kaşlı Hatice.

Çıkıyorum küçük bahçeme ama dizlerimde derman yok. Üç adımdan sonrası zor geliyor. Nefes nefeseyim. Kendi kendime konuşmaya başlıyorum. "Allah'ım nefes almak ne kadar zormuş!" Hayatım boyunca o kadar zorluklarla karşılaştım, yıkılmadım ama bu zorlukların hiçbirisi nefes almaktan zor değilmiş.

Birkaç öksürme denemesi daha... Ama yoruluyorum tabii. Su ısıtıp çay demleyecek takatım yok. 5-6 gün böyle geçti. Doğru dürüst yemek yemediğimin farkında değilim. Zaten iştah da yok, kendime bir şey hazırlayacak gücüm de. Yalnızlığın ne kadar zor olduğunu anlamam daha da kolaylaştı bu rahatsızlıktan sonra.

Sosyal güvencem yok. Ama internete girip bakıyorum, aktif Bağ-kur üyesiyim. Firmam 6-7 senedir çalışmıyor ve ben beyanname vermememe rağmen firmamı resmen kapatmadım. Bir sürü problemle uğraşmaktan ona fırsat bulamadım. Aslında 7 sene önce muhasebecime bir de bilgisayar hediye ettim, internet kafemden, kapatacaktı firmayı ama kapatmadı.

Yeşil kart çıkarmayı hiç düşünmedim. Diyarbakır nüfusunun 500 bininin yeşil kartlı olduğunu öğrenince daha da soğudum yeşil karttan. Ama hastanelere de almıyorlar işte. Sağlık ocaklarında bakıyorlarmış galiba da, oraları da ana baba günüdür. Bizim mahalleden sayısız insan tanıyorum hemen her gün ailelerinin bir ferdi için yeşil kartlarıyla sağlık ocağındalar.

Bakın şimdi, kendi derdimi anlatırken yine dedikoduya daldım!

Neticede günlerce ıstırap çektim. Bir nefes alıyorum bir alamıyorum. Dermansızlık diz boyu. En yakın bir akrabama telefonda söyledim durumu, bana ıhlamur ve birtakım baharat gönderdi. İçince rahatlarsın, diye. Ama 600 metre ötedeki gazete bayiine bıraktırmış, ben oraya kadar yürüyüp alamadım derman olacak ıhlamuru.

En çok da Milliyet Blog'dan arkadaşlar ilgilendiler. Ebru Erdem, İstanbul'dan Asist isimli ilaç ve bazı haplar gönderdi, balgam çözücü. Sağolsun! Balgam çözmek için öksürüyorum ama ödem oluşmuş ya o tam gitmiyor. Karikatürist Mamut arkadaşımız "Seyir Defteri"nde yazınca sayısız "Geçmiş olsun!" dilekleri yazdı Blog arkadaşlarım. Cevap yazamadım ama çok duygulandım, mutluluk gözyaşları akıttım bol bol. Arif ÖĞÜTÇÜ arkadaşım bir Blog yazmış, Hanife ÇITA kardeşimiz kısa bloğunla hastalığımı duyurmuş. Şaşırdım. Blog dostlarımın bu kadar vefalı olabileceklerini tahmin etmiyordum doğrusu.

Dostlarımızın ilgilerinden de bahsedeceğim öteki yazımda.

Bir akşam iyice problem yaşadım. Artık gittim, gideceğim! Nereye mi? Köye, Tahtalıköy'e! Benim vefakâr dost Ali'ye telefon ettim de geldi. Atladık taksiye, doğru Eşrefpaşa Göğüs Hastanesi. 15, 50 YTL ödeyince, sosyal güvence olmasa da her hastane acil servise alıyor. Tedavi uzarsa ya paralı hasta oluyor, çıkarken hesabı ödüyorsunuz ya da ödeyecek gücünüz yoksa "Taahhütname" imzalıyorsunuz. hastayı kapıdan çevirme veya rehin bırakma kalmamış. Tabii kimlik kartınız, TC Kimlik No. gerekli. Yoksa almıyorlar.

İki, üç saat kaldım Göğüs Hastanesi'nde. Ağzımdan buharlı ilaç vererek nefesimi açtılar. 11.- YTL ödeyerek bir göğüs filmi çektirdim. Taksiyle evime geldim. Biraz rahatlamıştım. Henüz hastalığımın ne olduğunu bilmiyorum ama. Gündüz bir ara polikliniğe gidip tedavi olmam gerekiyor.

Ertesi akşam saat 23:30'da bir sıkıştım ki sormayın. İşte o sırada ölümün eşiğinden döndüm diyebilirim. Artık hiç nefes alamayacak duruma gelmek üzereyim. Bir sıkışıklık solunum borusunda. Öksür Allah'ım öksür. Ne balgam çözülür ne bir şey! Kahroluyorum.

Yan komşuya rica ettim de hemen taksi çağırdılar. Taksiye kadar yürümekte zorlandım. Bu sefer Yeşilyurt'taki Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne (eski adı Yeşilyurt Devlet Hastanesi) gittik. Orada da 11:50 YTL ödeyerek kayıt oldum ve hemen sedye ile acil servise kaldırıldım. Bu arada bana refakat eden komşuma taahhütname imzalatmışlar.

Ben bu hastaneye 4 yıl önce de aynı problemden bir gece gelmiştim. O zaman da hastalığımın ne olduğu söylenmemişti. Ama bu sefer hastanedeki değişimleri görünce şaşırdım Dört yıl gibi kısa bir sürede tamamen çağdaş bir hastane olmuş. Çok sayıda sedye bekliyor acil servis kapısında. Sedyeler de çok kaliteli ve tertemiz.

Acil servis deseniz kusursuz. İyi donanımlı ve her hastayı gözetleyen kamera sistemi. Doktor ve hemşireler pırıl pırıl insanlar. Her hasta ile samimi bir şekilde ilgileniyorlar. Şaşırdım ve ülkem adına gurur duydum. Demek ki, istenildiği zaman oluyormuş.

Sabaha kadar acil serviste kaldım ve devamlı ağızdan burundan oksijen ve ilaç karışımlı buharlı hava verildi.

Yorgun düştüm. Açlık da bir yana. Saat 09:00'dan sonra polikliniğe gidebileceğim söylendi. Oraya da 15, 50 kayıt parası ödedim. Her şey çok çağdaş. Ufak tefek oryantallikler olacak tabii. Onlardan söz etmiyorum.

Sadece kardiyoloğa tedavi oldum. Kalp kontrolü için göğüs filmi çekildi (11.- YTL) ve EKO test yapıldı (40 YTL). Aslında göğüs ve solunum yolları tedavisi gerekiyordu. Günlerce öksüre öksüre kalbi yormuşum. Bütün gece oksijen serum, idrar çözücü ve uykusuzluk. Doktor "Hemen hastaneye yatıralım, sizde kalp yetmezliği var!" dedi. Ben de hastaneye yatmadan önce banyo yapmam, çamaşırlarımı ve evimi ayarlamam gerektiğini söyleyerek, birkaç gün sonra yatmamın bir sakıncası olup olmayacağını sordum.

"Fark etmez! O kadar acil değil. Ama tedavi görmeniz gerekir." dedi. Ben de teşekkür ettim ve yazdığı reçeteyi alarak ayrıldım.

Eşrefpaşa belediye Hastanesi'ne yatırılışımı da diğer blogda yazacağım. Aman kendinize dikkat edin. Her şeyin başı sağlık. Sağlık olmayınca hemen hemen hiçbir şey yapılamıyor. Saygı ve sevgilerimle.

Mustafa Mumcu, 06 Kasım 2008, saat: 22:40

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..