Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Her yol aşka çıkar

Her yol aşka çıkar
 

İsteksizce gözlerini ayırdı ve yemeğinden küçük bir parçayı daha özenle alarak dudaklarının arasına götürdü. Bakışlarını bir anlığına da olsa kaçırmanın mahcup ifadesiyle tekrar kadının gözlerinin içine bakmaya başladı. Bir süre sonrada yakamozu izlercesine derin mavinin ışıltılarında kaybolup gitti. Yüzeye çıktığı o kısacık anda bile nefes alamadığını hissetmişti. Tıpkı bundan önce defalarca olduğu gibi. İlk tanışma gününde ortaya çıkan o tuhaf, tanımsız heyecanı ve titremesi geçmek üzereydi. Kadını her gördüğünde olan bir şeydi ve olağanlaşmıştı artık. Tenine, kemiklerine, kalbine işlemişti adeta. Kadehini kaldırdı ve yavaşça ileriye uzattı.

“ İkimize kelimesini sevmiyorum! iki ayrı insanı, ayrılığı çağrıştırıyor bana, birlikte var ettiğimiz sevgimize”

Kadında kadehini kaldırdı. Aşka inanır mıydı, inkar eder miydi veya daha önce yaşamış mıydı gerçekten anımsayamıyordu. Hatırladığı tek şey, böyle bir tanışmaya ve aşka şiddetle karşı olduğu, hatta inanmadığıydı. Şimdi ise bedeni ve ruhu aşkla büyülenmiş gibiydi.

“Sevgimize! işyerinde her saniye seni düşünür oldum, akşamları iple çekiyorum ama zamanın bu denli uzun olabileceğini hiç aklıma gelmezdi, bir türlü geçmek bilmiyor” dedi kadın biraz daha eğilerek.

Dünyanın en güzel varlığı karşısında dünyanın en şanslı kişisi olduğunu düşündü birden. Titremeler yeniden şiddetlenmişti. “Zamanın ihanetini de, dostluğu da çok sarsıcı” dedi adam. Kadehinden bir yudum aldıktan sonra masaya bıraktı ve yavaşça ayağa kalktı.

“Gelene kadar sakın hediyeni açma” diye ekledi ardından. Salondan çıktı ve hızlı adımlarla mutfağa doğru yöneldi. Geri döndüğünde elinde gümüş kaplamalı bir şamdan tutuyordu. Salonun lambasını kapattı ve oda birden kırmızı mumların gizemli ışığıyla aydınlandı. Dans eden alevler odada ışık hüzmelerine oluşturuyor, adamın gölgesi kadının üzerine düşüyordu. Yerine oturdu, şamdanı hemen kadehinin yanına bıraktı. Yüzyıllar boyunca unutulan dini bir ritüeli tekrar canlandırıyordu sanki.

“Açabilirsin” dedi adam, şefkat dolu bir sesle. Kadın çokta büyük olmayan, kare biçiminde ki hediyesini yaldızlı ambalajına zarar vermeden açmaya başladı. Sessizliği sadece hışırtılar dolduruyor, merakını ve heyecanını bastırmaya çalışırken ambalajı bile örselememeye özen gösteriyordu. Nihayet kutuya ulaştı, soluğunu tutarak bir çırpıda kapağını açtı. Çığlık atmamak için kendini güçlükle dizginledi. Hayatında aldığı en güzel hediye duruyordu karşısında.

Ne olduğunun önemi var mıydı sahi, yoktu tabii ki. Mutluydu, hem de hiç yaşamadığı kadar. Gözlerindeki nemli ışıltı usulca süzülerek mum ışığına düştü. Adam bakamadı bu sefer, gözlerini kaçırdı ve kadehine akseden aleve takılı aldı.

Aşkları aleve döndü gecede. Saatlerce konuştular, sohbet ettiler, sustuklarında sessizliği paylaştılar, birbirlerinin gözleri içinde keşfedilmemiş diyarlara yolculuğa çıktılar. Zaman su gibi akmış, salona yansıyan sabahın ilk ışıkları, mumların sönmek üzere olan hayalsi ışıklarını alıp götürmüştü. Kadın üzüntülü bir ses tonuyla,

“Seni özleyeceğim, tekrar akşam olur mu bilemiyorum” dedi.

“Benim içinde katlanılması çok zor, hep seni düşüneceğim, bugün sıra bende değil mi? Canımı acıtıyor, istemiyorum”

“İkimiz içinde zor ama en iyi çözüm buydu biliyorsun”

“Evet, haklısın… seni çok seviyorum” dedi adam ve elini ileriye doğru uzattı. Titreyen işaret parmağını “Esc” tuşunun üzerine getirdi, kadının gözlerinden bir daha ki görüşmeye yetecek kadar ışıltıyı ödünç aldıktan sonra tuşa dokundu. Derin bir nefes çekti içine ve dizüstü bilgisayarının ekranını kapattı. Ayağa kalktı, hala masada duran yemek tabağını ve kadehini alarak mutfağın yolunu tuttu. Şu bir aylık sürede yaşadıklarına inanamıyordu.

İngiltere’de yüksek lisans eğitimini yapan kadınla chatte tanışmalarını, kelimeler yetmemeye başladığında görüntülü sohbete geçişlerini, onca mesafeye karşın kadının sıcaklığını, doğallığını ve içtenliğini, aşkını ilk ilan edişini, aşkına karşılık buluşunu tek tek yeniden hatırladı. Durdu. “Sen misin sanal aşklara burun kıvıran, arkadaşlarınla dalga geçen, çoktan beri böyle bir derse ihtiyacın vardı” diye kendini payladı. Altın sarısı güneş gözlerini kamaştırırken dudaklarında hafif bir gülümseme belirmişti.

Not: Resim, Picasso

 
Toplam blog
: 7
: 601
Kayıt tarihi
: 07.09.06
 
 

Ankara doğumluyum. Çukurova Üniversitesi İşletme Bölümünden mezun olduktan sonra bankacılık sektö..