Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '21

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Herkül ve Canavar

Herkül ve Canavar

“Dokuz başlı ejder çık ortaya seni öldürmeye geldim.

BATAKLIKTAKİ BÜYÜK HAREKETLERDEN SONRA BİR BAŞ ÇIKTI, BU BİR EJDER BAŞIYDI ÇOK BÜYÜK DEĞİLDİ AMA UZUN BİR BOYNU VARDI. ONU BİR BAŞKA, DİĞERİNİ DE BİR BAŞKA BAŞLAR TAKİP ETTİ. SEKİZ BAŞ ÇIKMIŞTI. HEPSİ UZUN BOYUNLARINDAN SALLANIYORLARDI.

Elif dışarı baktığında gördüğü manzaradan hiç hoşlanmadı…

“Buralar ne zaman bu hale geldi. Aman Allah’ım çamurlar kaynıyor. Her yer siyah ve grinin tonları iğrenç bir yer. Farkında mısınız ağır bir koku var.”

Rüya şaşırarak sordu.

“Kokuyu nasıl alıyorsun biz bir fanusun içindeyiz.”

“Bilmiyorum ama alıyorum. Kötü bir koku hatta kükürt kokusu olabilir. Bataklıklar çok ürkerim. Renklere bak grinin tonları ve kahverengi aman.”

Didar heyecanlıydı.

“Burada dokuz başlı ejderi yok edecektir yani öldürecektir. Ama çok zor! Bu dokuz başlı ejderin ortadaki başının ölümsüz olduğunu biliyorum sadece bir tek bir şeyle öldüğünü ama onunda ne olduğunu hatırlayamadım. Ama çok zor bu sefer işi hiç kolay değil.”

 

Herakles bataklığın başında duruyordu. Elinde büyük bir topuz vardı. Onu sallıyordu. Bataklığın hemen yanındaydı. Bir adım atsa içinde kaybolacak gibi görülüyordu. Bataklıktan gaz ve buharlar çıkıyordu. Belli ki çok sıcak bir yerdi Herakles terliyordu.

Herakles bağırdı.

“Dokuz başlı ejder çık ortaya seni öldürmeye geldim. Buna mecburum seni öldüreceğim.”

Bataklıkta aynı anda hareketlenme oldu. Bataklık büyük bir kazanda kaynayan su gibi fokurdamaya başladı. Fokurduyor hatta içinden fırlayan çamurlar etrafa saçılıyordu. Bataklıktaki büyük hareketlerden sonra bir baş çıktı, bu bir ejder başıydı çok büyük değildi ama uzun bir boynu vardı. Onu bir başka, diğerini de bir başka başlar takip etti. Sekiz baş çıkmıştı. Hepsi uzun boyunlarından sallanıyorlardı. Bekir;

“Elif teyze bu çok korkunç! Ben JurassicPark’taki dinozorlardan çok korkmuştum. Ama bu onlardan daha korkunç... Hem onlar filmdeydi bu gerçek. Ya bizi yerse!”

Rüya gülümsedi.

“Canım farkında mısınız? Onlar bizi görmüyorlar. Biz onları görüyoruz.”

“Onlar bizi görmüyordu değil mi tamam. Hatırladım. Bize bir şey yapamazlar.”

Muhtar kendinden emin bir sesle konuştu.

“Çocuklar merak etmeyin. Onlar bizi görmüyorlar ve bize bir şey yapamazlar.”

Bekir rahatlamıştı. Heyecanla film izler gibi izlemeye başladı.

Ejderha bataklıktan başlarını iyice çıkartmıştı. Başlar korkunç görülüyorlardı. Çok hızlı hareket ediyorlar, bir hızla ileri gittiğinde birkaçı arkada, yanda ileride geride karışık duruyorlardı. Herakles’i beli ki şaşırtmak istiyorlardı. Herakles’e doğru hızla geliyorlar Herakles tokmağını sallayınca geri çekiliyorlardı. Herakles devamlı konuşuyordu.

“Hani ölümsüz başınız nerede o neden çıkmıyor. Korkuyor mu ölümsüz baş korkar mı?”

Herakles ejderhayı kışkırtmak için elinden ne gelirse yapıyordu… Konuşmasına aralıksız devam ediyor, hayvanı şaşırmaya çalışıyordu… Canavar bir ileri bir geri gidip geliyordu. Herakles’in dediklerini anladığı hareketlerinden belliydi. Herakles’in sesi de gücü kadar çoktu. Bağırdığı zaman yer gök sarsıntı geçiriyor gibiydi. Her bağırdığında çocuklar büyüklerine biraz daha sokuluyorlardı.

Gıyas zorlukla kekeleyerek konuştu.

‘Bakın çamurda lamba yanıyor.”

 Bataklığın içinden bir ışık belirmeye başladı. Işık alev gibiydi, önce alev çıktı ortaya arkasından bir baş daha çıktı bu diğerlerinden daha büyüktü ve ağzından alevlerle birlikte ateş saçıyordu. Diğer başların ortasındaydı. Yukarı çıktı. Bir süre hareket etmedi. Bir beklediği var gibiydi. Bir süre daha bekledi. Herakles’te ona bakıyordu. Çünkü susmuştu. İki baş arasında bir elektrik vardı. Herakles ile alevli ejderha başı birbirinin gözlerine bakıyorlardı… Ejderha’nın gözleri gittikçe kızarıyordu.

Çağrı bağırdı.

“Filimler de olur ya. Ejderhaların gözleri ateş gibi yanar. Bakın bunun da gözleri yanıyor. Filimler de ateş fırlatırlar. Buda fırlatacak mı?”

Çağrı bilmeden olacağı söylemişti. Canavar Herakles’e büyük bir alev topu gönderdi. Herakles çok atak ve çevikti. Hayvanın başını bir an az bir şey de olsa arka doğru çektiğini hissettiği anda alev topunun geleceğini de anlamış olmalıydı ki yerini hızla değiştirmişti. Bu hayvanı şaşırtmıştı belki ama kızdırmıştı da ya da bir anlamda kızgınlığın verdiği bir cesaret olmuştu ki bataklığın biraz daha üstüne doğru çıkmıştı. Bedeni daha net görülmeye başlanmıştı. Bataklıktan çıkan gazlar çok kuvvetliydi. Etrafını zaman zaman sis perdesi gibi sarıyordu. Ejderha hareketlenmişti.

Muhtar dikkatle izliyordu.

“Rüya abla sanki satranç oynar gibi halleri var.”

Elif Rüya’dan önce soruya soru ile karşılık verdi.

“Muhtar saçmalama nasıl satranç olur böyle?”

“Elif abla baksana… İki akıllı canlı beyin savaşı halindeler. Satrançta böyle değil midir? Her hamle tek elle yapılmalıdır. Bu da bunlarda şöyle demek ki her hamle bir tek seferde yapılır. Yani canavar bir ateş topunu bir kere başını kaldırdığı zaman yapabilir. İkincisini yapmak için başını tekrar arkaya çekmek sonra ileri getirmek ve alevini ya da ateşini yani hamlesini yapmak zorunda.

“Sen ciddi satranç gibi çarpıştıklarını mı söylüyorsun.”

“Rüya abla ben öyle düşünüyorum. Bizim yetiştirme yurdunda bir abimiz vardı. Bazı uykusuz gecelerimizde benim gibi birçok gence satranç öğretmişti. O derdi ki; Satranç sadece oynanan bir akıl oyunu değildir. Olaya öyle bakmayın satranç aynı zamanda bir yol gösterendir. Vereceğiniz kararların ne kadar önemli olduğunu bilirsiniz. Nasıl satrançta herhangi bir hamleyi yapmadan uzun uzadıya düşünüyorsanız hayatta da hamlelerinizden vereceğiniz kararlardan önce uzun uzadıya düşünün. Hayat bir matematiktir. Rakamları yerli yerine koymadan hareket etmeyin. Bakın şimdi bu ikisi resmen bir matematik içindeler. Matematikte bana göre satrançtır.”

Elif güldü.

“Durmadan düz mantık. Ama akıllıca.”

“Sağ ol.”

Elif heyecanla sordu.

“Peki, senin bu söylediğin şekilde yani satrançta oyun nasıl biter. Madem bunları benzeştirdin o zaman sonucunu biz oyuna göre tahmin de edebiliriz.”

“O kadarını bilemem. Nasıl neticelenir oyuna göre şöyle olabilir.

  • Oyunu rakibini kurallara uygun bir hamleyle mat yapan oyuncu kazanır.
  • Ha bu arada rakip oyunu terk ederse de kazanır.
  • Oyuncu kurallara uygun hareket etmiyorsa, şahı da tehdit altında bulunduruyorsa!”

Muhtar susunca Elif hızla sordu.

“O zaman ne olur.”

“Bu burada izlediğimiz manzaraya uyan bir son olmaz.”

“Canavar Herakles’i yer.”

“Hayır, berabere biter ki bu da Herakles’in işine gelmez.”

“Tabi gelmez. Hiç olur mu canavarı öldürmesi gerekiyor.”

“Doğru. Bakın. Bu ne yapıyor?”

Herakles bataklığın arka tarafındaki dağa tırmanmaya başladı. Çok hızlı ve seri hareket ediyordu. Dağın çok yüksek bir yerinden büyük bir parça kayayı zorlayarak ta olsa kopardı. Elleri ile havaya kaldırarak hızla aşağı doğru inmeye başladı. Aşağı gelmişti ki; Muhtar bağırdı.

“Hamleyi aptal hayvan görmedi.”

Didar bağırdı.

“Ne hamlesi ne yapıyor bu?”

“Bakın, atağa bakın.”

Herakles durduğu anda alev saçan ortadaki büyük baştan bir ateş topağı Herakles’in olduğu yere gelmeye başladı. Herakles dalgın gibiydi, sanki gelen ateş topunu görmüyordu. Ateş gittikçe yaklaşıyordu. Bu büyüktü şimdiye kadar gönderdiklerinden daha da büyüktü. Çocuklardan Gıyas üzüntüyle konuştu.

“Bu amca yanacak. Göreceksiniz kocaman ateş onu yakacak.”

Didar çocuğun elini tuttu.

“Korkma o çok güçlü ve mutlaka bir hamle düşünüyordur. Kocaman kayayı getirdiğine elleri ile havada tuttuğuna göre değil mi! Üstelik Muhtar ağabeyin ne dedi bunlar satranç oynuyor gibiler dedi ya.”

“Evet, Muhtar ağabey bilir.”

“Bilir değil mi?”

“Evet. Bilir.”

Rüya bu çocukların Muhtar’a olan güvenlerine hayran kalıyordu.

Herakles gözleri ile ağır çekimde gelir gibi yaklaşan ateş kütlesini takip etti. Ateş yakmak kavurmak üzere yaklaşıyordu. Yaklaştı, yaklaştı… Çok az bir şey kalmıştı Herakles’e değmeye… Herakles başının üstünde tuttuğu büyük kayayı kalkan gibi ön tarafına doğru çekti hafif arkaya doğru yattı kocaman ateşi çok sert bir şekilde karşıladı, adeta ateşi bekletti.

Muhtar fısıltı halinde konuşmaya başladı.

“Hamleye geçmeden beklemede…”

Ateş topu geldi ve inanılmaz bir şey oldu. Herakles görenlerin asla inanamayacağı bir şey yaptı. Elindeki kalkan gibi kaya ile gelen ateş topunu çok hızlı olarak geri savurttu. Adeta püskürttü. Üstelik yavaş gelen ateş kitlesi hızlı çok hızlı ve sert olarak firizbitekniği gibi geldiği yere hızla yol alıyordu. Ejderha geri dönecek ateş topunu düşünmemişti, üstelik bu kadar hızla geri geleceğini hiç hesaba katmamıştı. Çünkü tersi olsaydı mutlaka tedbir alır en azından bir süreliğine bataklığın karanlıklarına saklanırdı. Oysa şaşkın afal kendine gelen kendinin gönderdiği cehennem ateşine donmuş kalmış halde bakıyordu. Bütün başlar hep birlikte şaşkındılar… Gelen alev topunun hızı ile ateş derecesi daha da artmıştı. Daha büyük ve daha kırmızıydı. Ejderhanın sonra anda kurtulmak için çabası bir işe yaramadı. Ateş vücuduna inanılmaz bir şekilde yapışmıştı ve ejderha yanıyordu. Ama ateş saçan baş daha da hiddetlenmiş, daha da kızmış sanki biraz daha büyümüştü. İnanılmaz sesler çıkartıyordu. Bir hayvanın böyle büyük bir yaratığın canının acıması ile birlikte çıkan sesleri çok korkunçtu. Bu o küçük topluluğun tanımlayamayacağı bir sesti. Sadece çok ürkütücü ve bir o kadar da korkunç bir haykırışla inleme feryatla kızgınlık arası hayvan çığlıklarıydı. Çığlıklarıydı çünkü sadece bir baştan bir ağızdan değil bir sürü ağızlardan gelen seslerdi.

Ejderha biraz can havli birazda ne yaptığını bilmeyen hayvan edası ile bir ateş topu daha gönderdi. Ama asla eskisi kadar güçlü değildi. Sonra bir tane daha ve bir tane daha… Artık atışları da eskisi kadar isabetli değildi. Mazotu biten araba gibi tıklamaya başlamıştı. Son bir hamle yaptı.  Bir büyük alev daha gönderdi.

 

Nazan Şara Şatana’nın Herkül – Herakles Kitabından…

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....