Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hizmet çölü

Hizmet çölü
 

Susam sokağı...


"Bir daha bu evde duvara çivi bile çakacak olsan bana önceden haber ver ki basıp gideyim, hem sen rahat et, hem de ben."

"Söylenmeyi bırakıp, şu merdiveni de sallamaz mısın lütfen, yüksekten korktuğumu biliyorsun. Matkap. Şimdi dubel. Hayır o boy olmaz, yeşillerden ver."

"Hangi yeşillerden? Bunların hepsi yeşil."

"Orta boy olanlarından. Bak gözünün önünde duruyorlar."

"Benimle çırağınmışım gibi konuşma. Al."

"Ver. Hem ben sana birşey demedim."

Evliliğimiz çatırdıyor. İki tane uyduruk perde asacağız diye hem de.

Oysa herşey ne de güzel başlamıştı, oturma odasının boyanması gerekiyordu yalnızca. Ustaları nereden bulacağımızı sorduğumda gülmüş, "Ne ustası canım" demişti. "Burası Berlin, İstanbul değil." Nasıl da unutmuştum.

Burası Berlin. Almanya'nın başkenti. Hizmet çölü. Türkiye'den alıştığımız pek çok hizmet burada ya bulunmuyor ya da inanılmaz pahalı. İşte bu yüzden çok çalışkan insanlar Almanlar. Her işlerini kendileri yapıyorlar. Öyle "Evi boyatalım, şurayı parke, burayı karo kaplatalım, musluk damlatıyor tesisatçı gelsin" şımarıklıkları yok Berlin'de. Benim tanıdığım herkes beş tane yapı marketin adresini tek nefeste sayabiliyor. Bu tip marketler mükemmel iş yapıyor burada, çeşit, kalite ve fiyat seçenekleri neredeyse sonsuz. Televizyonlarda "Kendin Yap" tipi tamirat programlarından geçilmiyor. Ufak tamiratlardan da bahsetmiyorum, sistre-cila işlerinden sıhhi tesisata, boya-badanadan mobilya montajına kadar herşeyi, ellerinden geldiğince de iyi yapmaya çalışıyorlar. Sıkıştıkları anda da imece usulüne başvuruyorlar, kimin elinden ne iş gelirse diğerine yardımcı oluyor, el işçiliğine değil, malzemenin iyisine para veriyorlar.

"Eeee, işsizlik var memlekette diye şikâyet ediyorsunuz hep, alın size iş, bana sonra teşekkür edersiniz" dediğinizde de "Sen bir işçinin işverene maliyetinin kaç para olduğunu biliyor musun, sonra ömrü billah kovamıyorsun adamı, boşver, biz böyle iyiyiz" cevabını alıyor, bu bağlamda meselâ süpermarketlerde "Şu hedeler neredeler?" diye sormak üzere kimsecikleri bulamıyorsunuz. Bizde öyle midir ya, kasapta başka görevli vardır, şarküteride başka ve hatta zaman zaman şampuana ayrı, saç kremine ayrı satış görevlileri bulunur bizimkilerde. Kıyafet alışverişi yaparken, sizinle katiyen göz teması kurmayan tezgâhtarlardan birini yakalayacağım diye reyonlar arasında 400 metre engelli koşmak vaka-i adiyeden sayılıyor buralarda.

Benzincilerde de herkes paşa paşa inip, kendi benzinini dolduruyor, sonra da içeri girip ödemesini yapıyor. Ne "Buyurun" diyen var, ne de mavi suyu yüzünüzün ortasına pıssst diye püskürtüp, ön camınızı silen...

Berlin bir otomat cenneti, metroya bilet mi lazım, otomattan, sokağa park mı ettiniz, ücreti otomata, sigara, prezervatif, tampon, ciklet, hepsi otomatlardan satın alınabiliyor. İlk defa kullanırken, "Bir terslik yapar da maymun olur muyum el âleme şimdi?" diye biraz geriliyorsunuz, ama sonra eğer lisanınız da kıtsa, bazı istasyonlarda bulunan ve "Ne var lan?" tonunda "Bitte schön" (Buyurun) diyen biletçilere tercih edebiliyorsunuz otomatları.

Neyse, tamirat diyordum. Biz işimize dönelim...

"Mutfak masasının üzerinde yıldız tornavida vardı, nerede?"

"Ben dokunmadım."

"Güzel karıcığım, canım, sen dokunmadıysan nereye gitti bu alet?"

"Bilmiyorum. Bu süprüntüleri ne zaman kaldıracağız yerlerden? Ayağımıza birşeyler batacak."

"Elleme sakın, onlarla işim var daha. Önce yıldız tornavidayı bul bana, haydi."

"Şu hale bak, evde bomba patlamış gibi. Kendimizi de kaybetmezsek iyi bu hengâmede."

"Arama, buldum."

"İyi. Ben kalorifer borularını boyamayı bitirdim, bir yığın boya arttı."

"Canım benim, aferin. Şimdi ikinci katı geçiyorsun."

"?!?"

Tüm bu kendin pişir kendin ye durumlarının yan etkileri çok oluyor tabii. Örneğin, eğer tertip düzen seven bir insansanız, iş haliyle hemen bitemediği ve ortalık dandini olduğu için sinirleriniz gerilebiliyor. Ya da söz konusu işi daha önce hiç yapmadığınız için eksik ya da yanlış yapma ihtimaliniz oldukça yüksek. Alışıyorsunuz, sakin kalmayı öğreniyorsunuz.

Hem güzel şeyler de oluyor bazen buralarda...

Diyelim ki sizin yapamayacağınız, ya da yetkili birilerinin yapması gereken bir işiniz var. Eve gelen servis sizi şaşırtabilir, dikkat edin. Kombimizin yıllık bakımını yapmaya gelen tesisatçı arkadaş, gerekli tüm alet edevatı yanında getirmişti meselâ, "Yenge sizde 10-12 anahtar var mı, bizim çocuk koymamış yine çantaya" ya da "Şimdilik şunu şu iple bağlayalım... Yok canım, hiçbir şey olmaz, bak buna adam assan taşır" demedi. Tıkır tıkır çalıştı, değiştirilmesi gereken parçayı değiştirdi, işini bitirdi, eşyalarını topladı ve önce kombiyi, sonra da üzerine çıkıp çalıştığı sandalyeyi silip temizledi. Gitmeden önce çöplerini çöp kutusuna atmayı da ihmal etmedi, o güne kadar eve gelen her ustadan sonra enkaz kaldırma çalışması yapmaya alışmış bendenizi hayretler içinde bırakarak.

"Mümkün olan en az sayıda adamla, en fazla işi, en iyi şekilde ve en kısa zamanda nasıl bitirebiliriz?" sorusunun cevabı "Almanya'da" olabilir.

Lokantalarda "Hesap lütfen" dediğiniz zaman, garson hesap pusulası, kalemi, içinde banknotların ve bozuk paraların ayrı ayrı gözlerde durduğu çantasıyla beraber geliyor masanıza. Siz, bahşiş vermek istediğiniz tutarı da üstüne ilave edip, ödemeyi tek seferde masanızda yapmış oluyorsunuz. Garson gelecek, hesap pusulasını getirecek, geri gidecek, siz bu arada parayı hazırlayacaksınız, garson tekrar gelecek, pusulayla parayı kasaya götürecek, para üstünü getirecek, geri gidecek, tekrar gelip, sizin giderken bıraktığınızı umduğu bahşişi alacak, yok artık daha neler...

İşiniz gücünüz mü yok Allah aşkına?

 
Toplam blog
: 81
: 1521
Kayıt tarihi
: 04.07.06
 
 

Kişinin kendini anlatması zor. Her şeyden birazım, her şeyim yarım.   ..