Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '08

 
Kategori
Felsefe
 

Hüseyin'e mektuplar...

Hüseyin'e mektuplar...
 

Zenciler birbirine benzemez!


Dünyanın yüzünü simgeleyen yüzlerden bir yüzsün artık. O yüzün rengini unutma kardeşim. Bir insan atasını unuttuğu gün zıvanadan çıkar... Anneni, babanı unutma Hüseyin.

Kardeşim… Senin babanın ülkesindeki insanlar, toprak ananın çocuklarıydı. Onlar… Bu dünyanın, bütün canlıların ortak malı olduğuna inandılar. Altın yeleli bir aslana duydukları saygıyı, ürkek bir firavun faresine de duydular.

Toprak ana… Tüm çocuklarını emzirir memesinde. Toprak ana yedi rengin sahibidir. Bazen gri, bazen siyah, bazen yeşil görünür. Bu yüzden renk renk doğurur çocuklarını. Siyahı, beyazı, sarısı, bembeyazı… Ağaçların yosunu, denizin tuzu… Bu yüzdendir.

Hüseyin’im, çok çok uzun yıllar önce, aynı ailenin çocuklarıyken biz, hırs ve kibir ayırdı bizi. Toprak ananın beyaz renkli çocuklarından büyük bir kısmı hastalandı. Hırstı bu hastalığın adı. Doyabileceğinden çok fazlasını tüketmekti ağrısı. Çok fazla tüketmek için, toprak anada ne varsa tek başına sahip olmak gerekiyordu. Diğer kardeşlerin hakkını yemek gerekiyordu. Bunu başarabilmek için yeni araçlar icat ettiler. Toprak ananın kardeşlik yasasını yok sayarak kendi kanunlarını koydular. Öz kardeşlerini yok saydılar. Ayırdılar. Öz kardeşlerinin tokluğunu çalarak zenginleştiler, öz kardeşlerini, kendi uydurdukları yasalarıyla açlığa mahkûm ettiler. İhtirasın hastalığından kör oldu gözleri, toprak anaya saygı duyarak yaşayan siyah renkli kardeşlerini, kızıl renkli kardeşlerini, yanık tenli kardeşlerini vahşi ilan ettiler.

Kardeşim Hüseyin, hırsın hastalığından kuduran medeni insanlar, silahlarıyla babanın vahşi ülkesine seferler yaptılar. Direnecek silahları olmayan siyah kardeşlerine, günahkâr zaferlerinin kibriyle yukardan baktılar. Bombayı, topu, tüfeği bilmiyorlar diye aptal yerine koydular. Büyük büyük amcalarını, halalarını, teyzelerini, dayılarını öbek öbek topladılar, cehennem gemilerine bindirip adına şehir dedikleri vahşi köylerinde köle olarak kullandılar. Kırbaçlayarak çalıştırdılar. Bıçaklayarak tecavüz ettiler. Aç köpeklere parçalattılar, zevk için işkence yaptılar…

Senin atalarının kaderiyle benim atalarımın kaderleri birbirine benziyor Hüseyin. Benziyor çünkü toprak ananın çocuklarıyız, öz kardeşiz Hüseyin.

Hüseyin, Simsiyah renkli babanın büyük, büyük babası, düşmedi onların eline. Direndiler. Hatta İngilizlere kolay unutamayacakları bir yenilgiyi de tattırdı Zulu’lu siyah inciler. Kaderin cilvesine bak ki, yakın tarihlerde bizim Çanakkale’de de aynı yenilgiyi aldı İngilizler. Ama onlar ağır hastaydı Hüseyin, hırs en ağır hastalıktır. Yenilgilerinin kayıplarını yok etmek için daha güçlü silahlar icat ettiler. Daha da hırslanıp daha da acımasız olabilmenin stratejilerini ürettiler.

Senin annen yüce bir insandı Hüseyin. Hırstan ve kibirden uzak kalmayı başaran tüm annelerin yüreği toprak anaya benzer. Annenin yaşamak zorunda olduğu o medeni ülkede, hırslı insanlar, adına liberalizm dedikleri bir düzen icat ettiler. İlkel kominal toplumu yok edip, modern vahşeti icat ettiler. Bu icat öylesine ölümcül bir icattı ki kardeşim Hüseyin, milyonlarca insanın payından çalıp bir insana aktarıyorlar, rıskı alınana fakir, çalanaysa zengin diyorlardı. Zenginler ferah ferah yaşarken, yoksullar açlıktan ölmemek için kendi etlerini yediler. Anacığın, yoksul bir ailenin kızıydı Hüseyin, üniversitede okuyabilmek için kendi çıplak etini sattı, bir ekmek parasının uğruna, zengin ve yaşlı sırtlanlar kendilerini tatmin etsinler diye, çıplak bedenini onların önüne attı. Ne olur bunları unutma Hüseyin!

Senin annen, sarışın ve mavi gözlü bir Teksas’lı delikanlıyı tavlayabilecek güzelliğe ve eğitime sahip olduğu halde, seni annen sistemle flört edip cilalı bir hayat sürecek yetenekte olduğu halde, kara derili-kara gözlü, Kenyalı bir adamı sevdi. Çünkü anacığının yüreğinde toprak ananın nabzı vardı. Bu cesur kadının hayata karşı duruşunu unutma Hüseyin!

Kardeşim, keskin bir kılıcı tutacaksın artık. O kılıcın çeliği, daha önce senin bedeninde senin kanını içmişti, asla unutma Hüseyin!

Kardeşim Hüseyin, belki de birkaç sene öncesine kadar adını bile duymadığın bir ülkeden, Türkiye’den yazıyorum sana. Toprak ananın çocuğuyum ben de… Hüseyinim, başkanı olduğun o ülkenin sivri dişli sırtlanlarına söyle: Sizin Vaşington, Nivyork, Holivut kurulmadan bin yıl önce, insanların kardeş gibi yaşadığı şehirler kurduk biz. Senin ülkende, aşık olduğu siyah adamla evlenmesi yasakken beyaz bir kadının, benim ülkemde seçme ve seçilme hakkı vardı. Seninkilere söyle, bize demokrasiyi anlatmasınlar kardeşim. Benim ülkeme hiçbir zaman uğramadı kölelik. Bize soykırım lafı etmesinler. Senin ülkenin beyaz dişli sırtlanları, vahşi egemenliklerini perçinlemek için zencileri köle yapıp, Kızılderililerin soylarını tüketirken, daha da doymayıp, atom bombalarını icat edip, Japon halkının üstünde iki kez patlatıp nesiller boyu sürecek cinayetlerinin adına medeniyet derken, benim halkım Anadolu’da Türkülerle halay çekiyordu.

Kardeşim Hüseyin, senin baban bir müslümandı. Hüseyin inan bana, aslında senin annen de bir müslümandı. Çünkü senin adın, babanın adıyla aynı. Oğluna, alışılmışın dışında, sevdiği adamın ismini veren bir kadın, sevdiği adamın inancını da verir. Baban, ABD deki ırkçı baskılara dayanamayıp anavatanına döndüğünde annen onunla Kenya’ya gitti. Sen, annen ve baban, Kenya’da beraberdiniz. Annen Kenya’ya uyum sağlayamadı, zorlandı. Seni alarak ABD ye geri döndü. Sonra tekrar bir evlilik yaptı. İkinci eşi de müslümandı. Kardeşim Hüseyin, sen ne kadar inanmak istemesen de, İslami değerle büyüdün. İnsanların hangi dine inandıklarının bir değeri yoktur elbet. Elbette namussuz insanı namuslu yapmaz inandığı din. Hırsızı dürüst yapmaz. Ama orta doğuda öldürülen karagözlü çocuklar senin öz kardeşin, ortak kültürdeşin, onlara kıyanlara engel ol Hüseyin… Irakta bir buçuk milyon sivil öldü ve daha da ölecek, artık buna izin verme Hüseyin…

Kardeşim Hüseyin, bizim memleketin, sarı saçlı mavi gözlü, zenci bir ozanı vardı, onun sözleriyle bitiriyorum mektubumu.

‘Yaşamak…

Bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine

Bu hasret bizim…’

 
Toplam blog
: 153
: 1481
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Tıka basa dolu bir adam değilim. Balığı gördüysem derine inerim. Uzun süre gölgede kalamam. Okuru..