Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '07

 
Kategori
Dostluk
 

Hüznü Sevmek

Hüznü Sevmek
 

Geçenlerde rastladım ona tesadüfen... Epeydir görüşmemiştik...Uzun zamandır tanışırız aslında. “Hayata beraber başladığımız dostlar” dan biridir kendisi.

Okul sıralarını paylaşmıştık vaktiyle. Gürültülü, neşeli, olaylı teneffüsleri. Ödev defterlerini... Tükenmez kalemleri, kitapları. Bazen aynı ceketi, boyun atkısını... İnsanı kışkırtan baharlarda, okulu kırıp kaçtığımız çay bahçelerini... Sinema koltuklarını, frigoları, simitleri... İlk aşk hikayelerimizi... Tükenmek bilmeyen kahkahalarımızı... Gözyaşlarımızı...

Ama o sevmezdi gözyaşlarını... Ağlamaktan nefret eder, benim gözlerimden, o veya bu vesileyle süzülen yaşlara kızardı hep... Gülmeyi severdi, güneşi severdi. Baharda açılırdı çiçeklerle birlikte... Bütün yaz gülüp şarkı söylerdi.

Sonbaharın gelmesini hiç istemezdi. Kabustu onun için dökülen sarı yapraklar, yağan yağmurlar, sisli, bulutlu havalar... Kışın çıplak ağaçlara bakarken içinin karardığını söylerdi. Hiç anlamazdı benim, yağan yağmurun camlara vuran tanelerinin çıkardığı sesi severek dinlememi. Rengarenk sonbahar yapraklarına övgüler düzmemi. Kış günlerinde, sisin büyülü güzelliği içinde, yapraksız dallarıyla, ellerini göğe uzatmış gibi duran ağaçlara bakmaya doyamamamı. Çabuk geçsin kış diye dua ederdi. Bir an önce yine yaz olsun diye...

Yerinde duramazdı... Hep birşeylerin peşinde koşardı. Oturup beklemeyi sevmezdi. Aklına koyduğunu yapmak isterdi.

Sonra yavaş yavaş ayrıldı yollarımız... O başka bir diyara gitti okumak için. Ben ise başka trenlere bindim, beni bambaşka yerlere götüren... Hayat girmişti aramıza...

Hiç görüşmedik değil tabii. Fırsat buldukça geldik bir araya. Bazen bir restoranda, bazen bir boğaz vapurunda... Merakla birbirimizin hayat maceralarını dinlemek için.

Ben evlendim, koştu nikahıma o. Daha sonra o evlendi. Ben gidemedim. İki oğlu oldu arka arkaya... Sonradan duydum boşandığını.

Bir sonraki buluşmamızda, ikimizin de saçlarına aklar doluşmuştu, boyalarla gizlediğimiz.

Bir kaç kere iş değiştirmişti. Amerika’da yaşamayı sevmemişti. Sonra birine aşık olmuştu. Uzun süreli, yıpratan bir ilişkiydi anlattıklarına göre. Evlenemediler, ayrılamadılar da bir türlü..

Yine başkalarından duydum, küçük oğlunu bir trafik kazasında yitirdiğini. Oturduğu şehirden taşınmıştı. Bir ara adresini kaybettim hatta. Ortak tanıdıklar yoluyla buldum onu yine. Mektuplaştık.. Telefonlaştık..

Değişmişti artık. Eskisi gibi kahkahalar atmıyordu yüksek sesle. Deli dolu değildi alıştığım gibi. Daha derinden gelen bir sesle konuşuyordu sanki... Benim işlerim çok yoğundu o zamanlar. İstediğim kadar sık arayamadım onu. Bayağı uzun zamanlar girdi yine araya.

Daha sonraki görüşmemizde, sevgilisinden ayrılmıştı. Büyük oğlu evlenip uzaklara gitmişti. Yalnız yaşıyordu artık. İyi bir işi vardı. Bir hayli durgundu. En kısa zamanda tekrar görüşmek için söz verdik biribirimize...

Tutamadık sözümüzü yine. Tekrar birkaç yıl girdi araya.

Geçenlerde rastladım işte kendisine, tamamen tesadüfen. Çok şaşırdım tabii, hiç beklemiyordum. Kısa bir tatile çıktığını söyledi. Bir grupla seyahatteymiş. Otobüsle şehir şehir dolaşıyorlarmış. Yol arkadaşlarından çok memnundu. Son zamanlarda çok çalışmış. Aşırı sıcaklardan bunalmış. Bu güzel sonbahar günlerinde, ormanların renkten renge girdiği, sisli akşamların insanı masalsı dünyalara alıp götürdüğü bu yolculuk, ona çok iyi gelmiş..

“Hayret” dedim, “Hani sen sonbaharı hiç sevmezdin? Hep yeniden yaz olsun diye beklerdin?”

Kahkaha atmadı beklediğim gibi. Anlamlı bir tebessüm doldurdu yüzünün, hala güzel hatlarını, bir sonbahar gününde sisler arasından açan güneşin ışıkları gibi..

“Ben” dedi “ Hüznü sevmeyi öğrendim artık, sevgili arkadaşım..”

 
Toplam blog
: 165
: 1414
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Uzun yıllardır yurt dışında yaşıyor. İsviçre'de Adalet Bakanlığı'ndaki mesleği yanında tiyatro ya..