Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '06

 
Kategori
Edebiyat
 

Hüzünle kim tanıştırdı sizi - kim o şair ?

Hüzünle kim tanıştırdı sizi - kim o şair ?
 

Bana şiiri kim sevdirdi diye düşündüm bir hüzünlü şiir akşamında. Düşündüm nerde başladı bu aşk, bu mum kokulu şarap tadı, tütsülü akşamların büyüsü, hayatın devrik anlamı şiirle, acıyla, umutla, aşkla, hüzünle kim tanıştırdı beni.

''Hayvan bir dünyada sapına kadar insan/-İşte böyle bile bile kendisini kandıran-'' diyecek kadar cüretkar biriydi o. Herkesin dünyayı suçladığı anda, kendini kandırdığını bildiğini itiraf ediyordu.

İçindekini arayan şiiri ondan öğrendim. Yüreğimde bir çocuk olmadan, zamana aldırmamazlık edemeyeceğimi. O kendini arayışın içindeki ayrılıktı anlattığı: ''Kentler, fırtınasıyla yıllarımı sürükleyen/ İçimde bir çocuğu büyütüp yaşatma var/ Kimim ben yıllar yılı bu gövdede gizlenen/ İçimde sevişme var, içimde yaşama var''

Aynı çocuk, şiirle kabaran bir okyanus yürekle masallar ülkesinden çantasında hüzünle kaçıyordu: ''Hangi dağlaraçıksa hangi yollara vursa/ Yüreği dalga dalga kabaran deniz gibi/ Bir çocuk ki korkulu masallar ülkesinde/ Yorganını başına çekerek kurtulan.''

Gitmeleri anlatıyordu. Ama tüm gitmelerin dönmeleri getirdiğini de: ''Giderim giderim dünya yuvarlak/ Dünya yuvarlaksa nasıl ederim.''

Şiir yazmanın suç olduğu mevsimlerde en büyük suçluydu o: ''Kapılar ardında şiir söyleyen, okuyan, yazan/ Bir büyük suç işler gibi/ Boynu sorular iminde/ Darağacında bir ceylan.''

Ama ozan derdi kendine, tüm acıların-hüzünlerin beslediği şiirini ufuktaki umuda sürüyordu. Onu arıyordu: ''Ozan ki umut büyüten, umutsuzluğu kovandır/ Acısını taşıyandır bir parkta geceleyenin/ Beş parasız, yapayalnız, ağlayan sayrı, kimsesiz/ Çağının acılarını yarına ulaştırandır/ Acısını taşıyandır bir parkta geceleyenin.''

Bunu yaparken yaşadıklarıydı malzemesi; baharatı, tuzu, biberi hüznüydü yemeğinin: ''Bir fidan gibi durmadan sulamak hüznü/ Büyütmek, salmak yüreklere/..../ Ekmeğimi taştan çıkarır gibi/ Şiirimi hüzünden çıkarırım.''

Sevgiliye yüreğini kesip kim gönderir beyaz bir mendille, bir şairden başka. Bir şair, sevilmeyi beklemeksizin sevmeyi bilen: ''Ben kimi seviyorum ben kimi seviyorum/ Bilene bir yürek kesilip yollanacak/ Sararım ak mendile sevgili gönderirim/ Yüreğim yok olursa kanlı mendil kalacak.''

Size soruyorum, sizi kim tanıştırdı cennet ve cehennemin sanatıyla: şiirle.

Yalnızlıkla tanıştıran kimse o: ''Yalnızım saat sıfır yalnız olmamalıyım/ İçimde özlemler büyüttüğüm günün/ Yürürken son sularına üzgünüm/..../ Güz müyüm dallarımda kuşların ağladığı/ İnsanın içinde hüzünler büyüttüğü/ Güz müyüm doğduğumdan bu yana solgun sarı/ Yalnızım saat sıfır yalnız olmamalıyım.''

Güzel düşler besleyen yarına dair kimse o: ''Bitimsiz suskunlukların yaralı çocuğu/ Tüm güzel düşlerini yarına erteleyen.''

Günün buğulu penceresinde korkusuzca ama çıkarsız yaşayan kimse o: ''Çıkar hesaplarının buzlu sularında/ Bir yüzme bilmeyenim, batarım.''

Yaşamı öğrenmeye çalışan kimse o: ''Bütün yasakları kravat düğümünde/ Sövgüleri ceplerinde dopdolu/ Kırk yıllık memur gibi/ Bir gider bir gelirim gün boyu.''

Herşeyden hüzün çıkaran, onu büyütüp umuda dönüştüren kimse o: ''Bir büyük ağaçtan koparılmış dal/ Gibi sallanıp dururum boşlukta/..../ Ben, karanlıkların yalnız çocuğu/ Herşeylerden hüzünler çıkaran.''

Kim anlattı şiirin bahçesini bana diye sordum kendime. Kendime şiir kuşu derken bu kuşa uçması için ilk rüzgarı veren kim oldu diye sordum. Cevap benim cevabım: Yusuf Alper.

Sizin cevabınız var mı?

''Ölünce ne kalır geriye benden/ / Bir kurşun kalem bir beyaz kağıt kalır/ Bitmemiş şiir kalır, yığınla acı kalır/ Acının al atına binişimin bir resmi/ Bir düğümün boğazı sıkıca kapattığı/ Bir soluk alış kalır geriye benden/ / Ölünce ne kalır geriye benden/ / Bir çift siyah çorap, bir beyaz mendil kalır/ Bir kanlı gömlek kalır, bir paslı bıçak kalır/ Bir yanda sarı boya, bir yanda kırmızı kan/ Yarım kalmış bir aşkın solgun tablosu kalır/ Bir kara güneş kalır dağların ardında/ / Ölünce ne kalır geriye benden/ / Al acı sarı hüzün bir demet sevgi kalır/ Bir solgunlar ağacı, bir sararmış yüz kalır/ Edilmiş iyilik karşılığında taşlar/ Dostların fırlattığı, boynu bükük gül kalır/ Gül kalır kül'üm kalır göğe savrulmalarla/ Bir buğday harmanında alnından akan terim/ Akşam karanlığında omuzda tırpanlarla/ Dağdan inişim kalır, suyu geçişim kalır/ / Bir parantez, bir tire, ikide tarih kalır.''

Not: Tırnak içinde belirtilen şiirler Yusuf Alper'in Kanayan Şiirler kitabındaki şiirlerden alıntıdır.

 
Toplam blog
: 6
: 715
Kayıt tarihi
: 25.07.06
 
 

Davetsiz bir misafir gibi girer ve hayatınızı değiştirir sanat. Bir kere verirseniz elinizi şiirin b..