Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '09

 
Kategori
Deneme
 

İç hesaplaşma.

Beynimin hiç erişemediğiniz kıvrımlarından kopup gelen kelimeler atlası belkide bu yazdıklarım. Yeryüzündeki hiç bir insanın algılayamayacağı boyutlardaki "iyi-kötü" kavramlarını yaklaşık on yedi senedir içinde barındırmış ve bunlara sanatsal anlamlar yüklemeye çalışan gözleri bozuk eski bir masallar kraliçesinin hisleri. Dokunuşları. İnatçı cümleleri. Nedensiz başlanan bir yazının şimdiden sonunu hayal etmenin verdiği saçmalık ve iç daraltıcı hislerin bütün bedenimde derin olarak yaşandığı ve şimdiden telaşa düşürülmüş yorunluklar rıhtımı sizin anlayacağınız. Belkide sırf bu yüzden bunca seviyorum kelimelerimi. Beni en iyi anlatabilcek olanın onlar olduğundan eminim çünkü. En çok ihtiyacım olduğunda sarıldığım sığınağımın belkide kahramanımın onlar olduğunu bilmem söylememe gerek var mı sizin için?
Seviyorum koşuşturmacalı geçen bir günün ardından evime kadar yürümeyi. Yollar up uzun sıralanmışken önümde ve sadece sokak lambaları aydınlatırken şehri , evler bile köşeye sinmişken bunca . Seviyorum işte ayağımın asfaltla bütünleşirken çıkardığı o rahatsız edici ve bi o kadarda terapi etkisi yaratan sesini. Önüme birden bire bir araba çıkmasını ve her ne hikmetse o arabanın inatla kornaya asılmasını seviyorum. O irkilişin yarattığı hafif korku ve tebessüm sevişmesini andıran duruşunu yakıştırıyorum yüzüme. Hiç beklmediğim bir anda kuyruğunu benden kaçıran o sokak kedisine kimseye duymadığım o aşkı duyduğum için seviyorum sokaklarda kimse yokken yürümeyi. Bir sonraki sokakta ne olacağını bilmeden belki bir tanıdık belki canı acıyan bir insan belki benden daha mutsuz bir silüet görme umudunu.
Bu aralar içinde ben olmayan her şeyi ayrı bi seviyorum. İçinde benim geçmediğim her hayal anlamlı her yer gidilesi geliyor. Ama ne zaman bünyeme hiç girmemiş olan alkolümsü duygunun tesiri geçiyor işte o zaman hayatı sevmemem gerektiği bilincini seviyorum. Hergün anlamsızca yüzlerine güldüğüm ve bütün neşemle "günaydın" dediğim insanların bütün hayatımı mahvetmek için sözleşmişcesine en değerli olanı benden alabildiklerini hep unutuyorum. İçimde binlerce tokat attığım yüzlere hep daha çok sarılıyor olmak benim gerçekten kendini kaybetmiş bir insan olduğum gerçeğini daha da bi kanıtlar hale geliyor. Kendimi kaybetmiş olma ihtimali bile beni bunca korkutup bunca ürkütürken daha da dağılmak istiyorum. Bir kadeh istiyorum mesela. Kenarında hiç ruj izimin olmadığı bir kadeh. Ve onun en çok sevdiği, ismini telaffuz ederken bile zorlandığım o içkiyle hayal alemine uğurlamak istiyorum kendimi. Kül tablamın aklınızın alamayacağı kadar külle dolmasını istiyorum sonra. Bilincimin yerinde olduğu her an kendimden bi o kadar uzaklaşmak isterken bi o kadarda kendimle tekrar barışmak istiyorum.Kendime elimi uzatıyorum... Elim havada kalıyor. Kendime sarılasım geliyor... Kollarım boşluğu kavrıyor !

Boynuma rastgele bağladığım kırmızı bir eşarbın canımı ne denli yaktığını anlayamıyor olmanızın verdiği huzurla daha da sarılıyorum içimdeki dürtüye. Yazıyı bitirebilmek için bütün varlığımı zorlasamda hayatımda ilk kez bir yazımı bitirmek istemiyorum . Anlatmak istiyorum size hiç bilmediğiniz o hislerimi. En sevdiğim çiçeğin papatya olduğunu haykırmak istiyorum bir kez daha ! Sonra kahve içmeyi herkesten her şeyden daha çok sevdiğimi... Saçmalamak istiyorum sayfalarca günlerce haftalarca. Koşup gitmek istiyorum hiç birinizin olmadığı o bilinmezlik şehirlerinden birine. Durmamak istiyorum bu kez...
Ve gülmek istiyorum sonsuz kahkahalarımla. Bütün bu hislerimin sebebini sadece bir kişiye ya da bir olaya bağladığınız için. İnandığınız için . Bunca inanabildiğiniz için . Sonra özür dilemek istiyorum hepinizin önünde eğilerek. Affedin beni demek geliyor içimden . Affedin ben iyi değilim demek... Gururuma yediremediğimi anlayınca kapıyı çarpıp gitmek !

Çok olmadı aslında kendimden gideli. Ya da kendime geleli. Belkide bu yüzden bunca hırçın bunca bitkin ve bunca saklıyorum içimdeki her şeyi. Hani kızıyorsunuz ya hiç düşünmeden , hani her şeyi bilmeniz gerekiyormuş gibi inatla neden bir şey anlatmadığımı soruyorsunuz ya bana. Anlatmayışım anlayamayacağınızdan değil . Bunu hissettiğimden değil. Sadece itiraf etme duygusunu tadamadığımdan. Daha kendime bile itiraf edemediğim onca gerçeği bilme güdünüz beni daha da kötü yapıyor.

Ben bilinmeyen bir şehrin bilinmeyen bir sokağında bilinmezlikler apartmanında yaşıyorum .
Ve neden mi yazıyorum?

 
Toplam blog
: 22
: 440
Kayıt tarihi
: 09.11.09
 
 

Anadolu üniversitesi sanat tarihi öğrencisiyim...