Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İçim ürperdi!

Meryem Uzerli'nin kulakları çınlasın; "Tükenmişlik Sendromu" hakkında bilgi sahibi olmamıza neden oldu ki biz bu durumu "Ayy havalardan heralde, üzerine afiyet şekerim içimde bir daralma, bir yorgunluk, bir isteksizlik..." deyip karşımızdakinden de "Sorma tatlım yaa, aynısı bende de var! Havalardan zahar..." yanıtıyla beraber kısaca "malum havalara" yormuştuk yıllarca...

"O havalar" da kişiye göre ayrı bir şekilde değerlendirilirdi; misal bekar kız söylüyorsa "Canı koca istiyor" olarak yorumlanırdı ki "Şişştt, ayıp!" diyerek kızını susturan anne güvendiği arkadaşlarıyla konuşurken fısıldardı kulaklarına "Bizim kızın da evlenme zamanı geldi galiba... Hani yani, aklınızda bulunsun, helal süt emmiş, falan..."...

Şimdi tek tek "Tükenmişlik sendromu" nedir diye anlatmayayım, elinizin altında internet var, bi zahmet bakıverin.

Hah işte! Eskiden olsa üşenmez, sizler için durumu toparlar, hap yapmaya çalışıp ağzınıza atmaya kalkardım!

Artık yapamadığıma göre ben de "Tükenmişlik Sendromu" ile tanışmış bir insanım!...

Tükenmez kalemden klavyeye geçmiş insanların tükenmesi mi olurmuş falan gibi sıfır altı esprileri yapmayacağınızı gayet iyi biliyorum da, gündemi bu kadar hareketli bir ülkede bir köşe yazarı kendini nasıl tükenmiş hisseder tarzı sorular kafalarında gezinen okurlarım; lütfen "Tükenmişlik sendromu" nedir diye bir okuyun...

******

Son yıllarda güncel konularla ilgili yazı yazanların cennetidir bizim ülke! Ne yazayım değil de "hangi birini yazayım" derdine düşersin!

Malzeme öyle boldur ki; şöyle örnekleyeyim: Bir çocuğu lunaparka götür, eline binlerce jeton ver! O kadar yani!...

******

Malzeme bolluğu değil de, malzemenin özü devreye giriyor bir süre sonra...

Şey gibi... Hani herşey dahil bir otele gidersin, akşam yemek salonuna inersin ki açık büfe neredeyse olmuş kaçık büfe! Bir ucu burada, diğer ucu görme mesafesi ötesinde...

Ondan da alırsın, bundan da... Yedikçe anlarsın ki aslında hemen hepsi benzer malzemeden yapılmıştır; etlisi de, mezesi de... Tatlısı da... Birinin rengi pembedir, diğerinin yeşil, mesela...

İki, üç gün geçirdikten sonra tabağına damak tadına en uygun olanlardan almaya çalışırsın ki o gün gelenler tabağının zayıf halini gördüklerinde seni yabancı turist falan zannederler!

Böyle tatillerden sonra "Ahh bir patlıcan musakka olsa, yanında da pilav, bi de cacık!" diye dönenlere kimileri "Şımarık!" der, kimileri de halden anlar...

******

Son zamanlarda canım yazı yazmak istemiyor.

Malzeme bolluğu içinde bu bir şımarıklıktır mirim diye tekrarlıyorum günlerdir kendime!

Oysa ucu-bucağı gözükmeyen açık büfenin birbirinin tekrarı yiyecekleriyle donatılarak göz boyamasından sıkılmış ve yorulmuşum!

Yazmaya başladığım yıllardan bu yana hükümeti hep eleştirmişim!

O oluyor, sindiremiyorum, bu oluyor, hazmedemiyorum!

Yazıyorum, çığırıyorum, bir şey değişmiyor!

Yine bilmemne oluyor, akabinde bir reddetme; yersen!

Yenmiyor!

Yutulmuyor!

Bizim mideler felaket hale geliyor, bazılarının mideleri yemekten yorulmuyor; mide fesatı bile geçirmiyorlar! Fesatı başka işlere bulaştırıyorlar!

******

Ben yazmaktan yoruldum; dön-dolan aynı şeyler aslında!

Cumhuriyetten girildi, laiklikten çıkıldı; "Atatürk "bile diyemeyen bir hükümetin peşinde "Türk"lük değer kaybına uğrarken "Kürtlük" değer kazandı.

(Oysa; Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Pomağı, Arnavutu, Gürcüsü, Azerisi, Türkmeni ve Rumu ile bizler bir arada yaşamayı biliyorduk!)

Eğitim önce ucuzlatıldı, sonra yarışma haline dönüştürüldü; dershanelere para sağlayan ineklere dönüştürüldü çocuklar; sağıldıkça sağıldı aileler!

Ülkenin toprakları, fabrikaları, markaları satıldı!

Türk bayrağı açan hanım teyze gözaltına alındı; on altı yaşındaki çocuk dönemin başbakanına "Seni sevmiyorum" tarzında bir şey dediği için yaka-paça içeri atıldı!

Örnekler çok; tek-tek yazmaya kalkmanın anlamı yok! Zira her biri zamanında yazıldı, sonuç: Sıfır!

******

İnsanoğlu işte; hergün baklava-börek yenmez! Bir güzel haber istiyor insan, yav; bir gün de hükümet güzel bir şey yapsa! Şapşırsak, mesela! Okuduğumuzda "biliyordum zaten" diyen tarzda dudağımız bir yana kıvrılmasa; ooo şeklinde açık kalsa ağzımız, gözlerimiz faltaşı olsa! Beyin loplarımız biraz çalkalansa ve sarsılıp kendimize gelsek1

Kendimize gelip de bir daha haberi okusak!

Yüreğimiz gümbür-gümbür halde, birilerini arayarak teyid etsek; "Yav, bendeki pc bir haber gösteriyor, şaka mı, değil mi, bilemedim? Bi bak bakayım yaa, hakkaten öyle mi olmuş?"

Karşı taraftan ses gelse, " Kızım var yaa, harbiden öyle bir şey yapmışlar ki!... Son günlerde tüm yazdıklarından dolayı utanırsın!"

İçim şöyle bir karışsa; yazdıklarımı düşünsem, utançtan yüzüm kızarsa ve özür yazıyla birlikte tebrik-teşekkür karışımı bir yazıyı hevesle yazmaya koyulsam...

İçimdeki utanç ile güzel haberin coşkusu birbirine karışsa; ne idüğü belli olmayan acayip bir heyecan duysam ve sonra bu ne idüğü belli olmayan muhteşem heyecanı analiz etmeye kalksam, falan... 

İçim ürperdi!

 

Mail: gulgun_2006@hotmail.com

https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

 

 

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..