İçimde saklanan geçmiş

Bir masanın etrafında toplanmışız, alabildiğine genç ve avare. Nadiren inandığım kaderin bir araya getirdiği yirmili yaşlarında gençler, hayatın provlarını geçiştiriyoruz. Bi meslek sahibi olmanın verdiği deli güvenlerimiz heybemizde, dost kahkahaları okşuyor kulaklarımızı. Şurdan burdan derken yudumlanan limonataların eksik kalan şekerlerini tamamlıyor çocukluk anıları. Hayvanlarla yapılan avare oyunlardan, çıkılan ağaçlara, kıskanç kardeşlerden, anne terliklerine bir bir masaya konuluyor tatlı niyetine eski günler. Dalıp gidiyorum bi ara. Beş katlı bir bina önünde sabah kahvaltısından akşam ezanına kadar koşuşturup duran çocuklar. Hemen yanda bir bakkal, küçücük, Hacı Bal Amcanın ve koca göbekli karısının ekmek teknesi. Farelerin paketlerini kemirdiği patlayan şekerler ikiyüz elli bin. Ben en köşedeyim kullaktan kulağa oynanıyor, peltek bi çocuğun anlattığı Nasrettin Hoca fıkrasını anlamaya çalışıyorum, elimde patlayan şekerler. Kayısı ağaçlarının en bereketli dalındayım sonra kimse görmeden cebime sıkıştırdığım ve iner inmez önce kardeşimle sonra arkadaşlarımla paylaşacağım kaysılar taşıyor cebimden. Kafamda yaptığım acemi matematik destekçim. Ablamın böbrek taşları düşsün diye ip atlarken söylediğimiz tekerlemeler kulaklarımda. Alt katımızdaki teyzenin çocuğuna zarar verdiğimi düşünüp beni şikayet ettiği günün korkusu göğüs kafesimde. Burnumda geceleri yanına kaçtığım anne babamın kokusu, bir gün gelecekler diye beklediğim çizgi film kahramanlarının özlemi, inancı ve umudu en derinlerimde.  Belkide sayfalar sürebilecek özlemler içimde. Ihlamur kokulu sokakda kardeşimle koşarken yakalıyor beni dostlarım, seslenişleri ve kahkahaları çekip alıyor beni kayısı kokulu şehrimden. İstanbul' un göbeğinde staj yaptığım hastanenin bahçesinde buluyorum kendimi. Limonatalar bitmiş, molamız bitmek üzere gülüşme seslerimizi dağıtıyor rüzgar. Uzun zaman sonra o masum kız çocuğunu yeniden bulmanın huzuruna teslimim. Rast gele.