Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '15

 
Kategori
Anılar
 

Yazlıkçı olmak.....

Yazlıkçı olmak.....
 

Bu Sabah bir günlük gazetenin ekinde rastladığım bir yazı anılarımı canlandırdı. Yazıda Yazlık olayı anlatılıyordu.

Yazlık olayı, yazlıkçı olmak benim uzun yıllardır aşina olduğum bir şey.

Çocukluğumda İstanbul'da Laleli semtinde oturuyorduk. O zamanlar Laleli çok nezih ve sakin bir semtti. 1950 lı yıllardan bahsediyorum. Bugüne gore çok tenha da olsa apartman katında özellikle yaz aylarını geçirmek çok zor gelirdi biz çocuklara. Sanırım anne babalarımız da pek hoşnut değillerdi böyle bahçesiz evlerde yaz geçirmekten.

Yazlık olayı yaşamımıza girmeden önce tatil bizim için Kuzguncuk'taki babaanne evine gitmekti. Orada deniz vardı, bahçe vardı, geceleri gidilen yazlık sinema ve sokak eğlenceleri vardı. Yaz akşamları büyüklerimiz kapıların önüne çıkardıkları iskemlelere kurulur sohbet eder, biz çocuklar da sokakta oynardık. Bu olaya Bozcaada'da ve Yunan adalarında rastladım daha sonraları.

Daha sonraki yıllarda sanırım annem, kayınvalde evinde tatil geçirmek hoşuna gitmediği için çekirdek aile olarak İstanbul yakınındaki yerlere tatile gitme fikrini getirdi.

Bu da zor oluyordu. Bir kaç günlük tatil için toplanmak, gitmek, küçük otel odasında yaşamak pek zevkli değildi. 1950lı yılların sonunda babam bir yazlık tutmak gerektiğini söyledi. Baharda gidip gördüğümüz yazlık Bostancı'da denize yakın bir köşkün alt katı idi. Kardeşimle günlerce hayal kurduk bu köşkte geçireceğimiz tatili.

Annemin hastalığı ve yurt dışına tedaviye gitmeleri o sene bu tatili engelledi. Bu olaydan iki yıl sonra 1960 yılında babam şehrin en güzel tatil semti olan Caddebostan'da bir yazlık ev aldığımızı müjdeledi kardeşimle bana.

İnanılmaz mutluyduk. Evimizi görmeye gittiğimizde gözlerime inanamadım. Ağaçlar içersindeki üç katlı binanın en üst katı idi evimiz. Deniz manzaralı, çok geniş balkonu, güller, hanımelleri ile harika bir evdi.

Babam ilk olarak kardeşime ve bana birer bisiklet aldı. Kardeşim çok hareketli bir çocuk olduğu için bisiklete hemen intibak etti. Ben biraz tombiş bir çocuk olduğum için önceleri zor geldi bisiklete alışmak. Ama bir kaç gün sonra ben de çok rahat sürüyordum bisikletimi.

Deniz yakındı evimize. Sabah ilk işimiz mayolarımızı giyip deniz lastiklerimizi alıp annemle plajın yolunu tutuyorduk. İlk günler güneş yağı sürmediğimiz için yanan derimizin acısı biraz içimize işledi ama sonra alıştık.

Hemen arkadaşlar bulduk kendi yaşımızda plajda ve mahallemizde.

Öğlen evimize gelip yemeğimizi yedikten sonra kitaplarımızı alıp odalarımıza çekiliyorduk. Bu annemin bize koyduğu bir kuraldı. Sıcak saatlerde sokağa çıkmamak ve okuma alışkanlığımızdan olmamak için konulmuş bir kuraldı bu.

Akşam üzerini iple çekiyorduk. Akşam üzeri demek sokağa çıkıp arkadaşlarla yakan top, saklambaç oynamak ve hergün aynı saatlerde gelen dondurmacıdan vişneli, limonlu dondurma yemekti.

Akşam babamım geliş saatini iple çekiyorduk. O tarihlerde Caddebostan'da bakkal ve market yoktu. Bu sebepten akşam babam iş dönüşü uğradığı Kadıköy pazarından getiriyordu günlük gereksinimlerimizi.

Daha sonraki yıllarda bakkal açıldı, Migros gezen arabası ile sokağımıza servise başladı.

Akşam yemeklerimiz evimizin geniş balkonunda annemin tüm gün hazırladığı nefis yemeklerle bir şölen oluyordu. Kardeşimle ben yemeğimizi bir an önce bitirip sokağa çıkma teleşındaydık. Sokak arkadaşlarımız bizi bekliyordu.

Babam günün yorgunluğunu çıkardığı akşam sofrasında son kadeh rakısını yudumlarken biz kardeşimle kaçıveriyorduk sokağa.

Arada ailemizden izin alıp semtin yazlık sinemasına gidiyorduk arkadaşlarla, kolumuzun altında minderimiz, elimizde çekirdeklerimizle.

O zamanlar İstanbul daha emniyetli bir şehirdi galiba. 10,12 Yaşlarındaki çocuklar gece sinemaya gider ve dönüşte yalnız evimize dönerdik. Ailelerimizin de gözü arkada kalmazdı.

Bu arada ufak ufak arkadaşlıklar da olurdu erkek çocuklarla aramızda.

Deniz, güneş, dondurma, bisiklet, sinema, flört falan derken yıllar geldi ve geçti.

Biz büyüdük, şehir de bizimle birlikte büyüdü, hatta bizden daha hızlı büyüdü. Bir zamanlar denize girdiğimiz Sahil, plaj yoktu artık. Bahçe içersindeki geniş balkonlu evler yerini büyük apartmanlara bıraktı. Şu günlerde bakıyorum da Bağdat Caddesinde kentsel dönüşüm adı altında o çok katlı apartımanlar da yıkılıp yerine daha çok katlı büyük rezidanslar yapılıyor.

Caddebostan, Bostancı, Suadiye artık banliyö olmaktan çıkmış şehrin kendisi olmuştu.

İşte o zaman insanlar daha başka yerler aramaya başladılar yaz aylarında kaçmak için.

Benim yazlık anılarım bitmeyecek. İyisi mi devamını bir başka yazıya diyelim ve bu yazıyı burada keselim.

Malum blog yazısının kısa olanı daha makbul. Değil mi?

 

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..