Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '12

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

İçimizdeki labirent

İçimizdeki labirent
 

Hayat her zaman adil değildir. Hayat terazisi genellikle dengeli olmuyor. Ancak şartlar ne olursa olsun, yaşanan her şey bizler için bir tecrübedir. Tabi burada önemli olan, insanın yaşadığı her şeyden ibret alabilmesidir ki, işte o zaman ruhen olgunlaşma ve tecrübe dediğimiz  “oturmuş tavır zenginliği” meydana gelir. Ama bunu başarmak ta, yeri geldiğinde paradigmalarımızı değiştire bilmekle, olumsuz zihinsel senaryolarımızla, ve zihinsel haritalarımızla savaşabilmekle olur ancak. Savaşmak diyorum, çünkü insan kendi düşüncelerine aşıktır. Ve onları değiştirebilmek de kendiyle zor bir savaşı gerektirir.  Bir yerde okumuştum, güzel bir kıssa vardır: Çok zengin bir adam dalgın dalgın otururken yanına onu tanıyan yaşlı bir adam yaklaşır ve cebinden alışılagelmişin dışında bir şekli olan çakmağını çıkartıp gösterir; "Beyefendi, siz bana servetinizi verin, ben de size bu çakmağı vereyim" der. Zengin adam, "Alt tarafı sıradan bir çakmak bu… Niye bir servet vereyim ki" diye çıkışır. Yaşlı adam, "Yanılıyorsunuz beyefendi… Bu düşündüğünüz gibi sıradan bir  çakmak değil" cevabını verir.


Ve çakmağı çakar çakmaz hemen ortaya bir cin çıkar. "Emirlerinizi bekliyorum efendim… Ne isterdiniz?" diye sorar.
Yaşlı adam güzel, mis gibi demli bir çay ister. Ve hemen o an, masada sıcacık, mis gibi bir bardak çay belirir. Zengin adam, bütün servetini yaşlı adama bu çakmak karşılığında vermeyi kabul ettiğini gösteren bir belge imzalar ve alelacele evinin yolunu tutar.
Eve gelir gelmez hemen çakmağı çıkarır. Çakmaktan çıkan cin sorar:
- Emirlerinizi bekliyorum efendim, ne istersiniz?
Zengin adamın gözleri parlar. Ve büyük bir heyecan içinde :
- Önce, bu çakmağın eski sahibi olan yaşlı adama verdiğim bütün servetimi geri getirmeni istiyorum. Sonra da diğer isteklerimi söyleyeceğim…”
- “Özür dilerim efendim ! “ der cin… Ben yalnız çay ve kahve yapmasını bilirim…”

   İyi düşünmeden verdiğimiz karalarla, çok geçmeden kendimizi işte böyle çaresiz hissedebiliriz.     Aklımız, fikrimiz, düşüncelerimiz, yeteneklerimiz ve sahip olduğumuz tüm kazanımlar, bizim ufkumuzu ve zihinsel haritamızı gösterir…Ve işte bunlar bizim hayata bakışımızı etkiler, yönlendirir… Bunun farkında olmamız da, çevremizde olan biteni anlamamız ve analiz etmemizi, yani diğer paradigmaları da  keşfetmemizi kolaylaştırır…

Başkalarının düşünce ve davranışları hakkında hüküm verirken, düşünme şeklimiz, olaya bakış açımız ve konuyla ilgili verilerimiz çoğu zaman yeterli olmayabiliyor. Çok zaman “sebep- sonuç “ ilişkisini tam bilemeden çok yanlış yargılara varabiliyoruz.
     İnsanın,beden, zihin, kalp ve ruh taşıyan dört boyutlu bir varlık olduğunun bilinciyle onu değerlendirmek gerektiğini vurgulayan Stephan Covey’de; "Düşündüklerimiz ve yaptıklarımızın kapsamı, farkına varamadıklarımızla sınırlanır. Farkına varamadığımız şeyin farkına varamadığımız için de değişmek için yapabileceğimiz pek bir şey yoktur; ta ki farkına varamamanın düşüncelerimizi ve eylemlerimizi nasıl biçimlendirdiğinin farkına varana kadar..."  diyor 8. Alışkanlık kitabında… Ve'aynı enformasyona farklı bakış, bizim davranışlarımızı belirler' diye özetliyor bir başka yazısında. Sözün kısası: Çözemediğimiz sorunlar için, zihin haritasını değiştirmenin gereğini vurguluyor. Çünkü sorunlara farklı biçimde yaklaşabilenler ancak o sorunu aşma şansına sahiptirler.

Hayat bilinmezliklerle dolu olduğuna göre, düşüncelerimizin de hayatın çizdiği, çizeceği yörünge de şekillenmesi; yani sabitlenmeden gerektiğinde değişebilmesi; hayatı, çevreyi, insanları anlayabilmemiz ve doğru kararlar verebilmemiz için bilinmezliklerin bizi mecbur bıraktığı bir zorunluluktur aslında…

Erol Güldiken ..

 
Toplam blog
: 53
: 1368
Kayıt tarihi
: 31.10.08
 
 

Bestekar ve Yazar'ım. Sanat, kişisel gelişim ve hayata dair; elimin erdiği, dilimin döndüğü ve ka..