Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '21

 
Kategori
Kitap
 

İçimizdeki Şeytan Kitap

Nasıl başladıysa öyle biter

 

Biri çıkıp bir oturuşta 220 sayfalık bir kitabı bitireceksin dese ihtimal vermezdim. Ama bugün ucundan başlayayım dediğim bu kitabı lavabo ihtiyacı haricinde kalkmadan tek oturuşta bitirdim. Sayfa sayısı ya da bitmiş olması sizin için meziyet olarak görünmeyebilir belki ama benim için gerçekten şaşılacak bir durum. Okurken dikkati çok dağılanlardanım ben de. 

 

Kitabı bitirdim ve şu an göğsümde fil oturuyormuş gibi hissediyorum. İçim öyle acıyor, göğsüm öyle daralıyor ki anlatamam. Böyle olmamalıydı diyorum kendi kendime. Her şey bu kadar barizken önlenebilmeliydi, mutlu olunmalıydı, güzel günler geçirilmeliydi. Ama olmadı. Sabahattin Ali’nin ölüm sevdası bu kitapta da karşımıza çıkıyor ki kitabın sonunda Ahmet Oktay’ın bu konuda söyledikleri çok hoşuma gitti. Ahmet Oktay diyor ki: ‘’Sabahattin Ali’de ölüm ağırlıklı bir yer kaplamakta, hem kurtuluş hem direniş imgesi olarak belirmektedir. Toplumsal duyarsızlığın açığa çıkarılma aracıdır ölüm. Cinayet karşı kutbunda yer alır onun ama çift değerlidir: Bir yandan onuru kurtarır, öte yandan Ben’i zedeler. Cürüm içten içe kemirir insanı. Yani cinayet, son kertede bir çözüm sağlamaz, aşma’yı sağlamaz. Doğal ölüm, asıl anlam alanını kavramamıza yardım eder. Kuyucaklı iletişime giremediği, konuşamadığı için doğrudan belirleme, saptama yapamaz.’’

Evet, bu cümlelere o kadar çok katılıyorum ki. Enfes bir analiz yapıldığı kanaatindeyim.

 

İncelemelerde kitap konusuna yer vermekten çok hissettiklerimi paylaşma taraftarıyım. Bu sebeple yine öyle yapacağım. Dedim ya göğsüme fil oturmuş gibi hissediyorum diye. Seninle başlamadı kitabını okuduktan sonra kendimce Yusuf’u analiz ettim bir süre. Henüz 6 yaşında anne ve babasının öldürülüşünü görmüş ve hatta katilleri ile savaşacak kadar cesaret göstermiş bir çocuk. O zamanlar sözü edilemeyen, şu devirde ise ağzımızdan düşürmediğimiz bir travma yaşamak zorunda kalmış. İşte son sahnede atını yeni bir dünyaya sürebilmesi bu yüzden bana şaşırtıcı gelmedi. Ya da iletişim konusunda başarısız oluşu, tepkilerinin net ve soğukkanlı oluşu. Hepsinin bu travma yüzünden kaynaklandığını düşünüyorum. Ancak verdiği tüm kararların doğru ve mantıklı olduğunu söyleyebilirim. Hatta aşk için en yapılacak şeyleri yaptığı, en rezil sahnelere maruz kalmasına rağmen sevdiği kadının masumluğunu dile getirmesi benim için muhteşemdi.

 

Ayrıca bir şey daha fark ettim. Muazzez henüz 15 yaşında bir çocuk. Yani bu koca aşkın kahramanı henüz 15 yaşında. Ela gözlü pars Celile kitabında da bu yaşlarda yapılan evlilikler ile karşılaştım. İçimizdeki şeytan kitabında da bu yaşlar olmasa bile birkaç yıl daha fazlası vardı. Bu elbette hepimizin bildiği bir durum ancak, şu anımızı düşününce kıyaslamadan duramıyorum. Evet çok yol katettik ama gittiğimiz yolun çok daha fazlasını gitmek zorundayız hala.

 

Kitabın bazı noktalarında ister istemez son okuduğum Ela gözlü pars Celile kitabının konusu ile ilgili kıyaslama yaptım. Şöyle ki, ülkemizin içinde bulunduğu durumda dönemin aydınları ile yine o dönemin köylülerini kıyaslama fırsatı buldum. Her kafanın derdi başka oluyor diyorlar ya hani. Evet, gerçekten öyleymiş. Hemen hemen aynı dönemde geçen konular, yaşam tarzı, hayatta kalabilme mücadelesi… Bu kıyası yapıp bu farkındalığa varmak gerçekten üzücü oldu benim için. Madde madde sıralamayacağım. Elinden hiçbir şey gelmeyen bir adamın sırtını beybabasının konumuna yaslaması ile anne ve babası katledilmiş bir çocuğun sınırlı olanaklar ile büyüdükten sonra belki de sırtını başka birine yaslamış olan başka bir adamın türlü entrikalarından nasiplenmiş olması. Üzücüydü. Velhasıl keşke okumak için bu kadar bekletmeseydim dediğim kitaplardan oldu. Okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum..

 
Toplam blog
: 21
: 57
Kayıt tarihi
: 29.01.21
 
 

Işığa muhtaç bir gölge ..