Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '20

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

İdam Cezası

Son günlerde İDAM cezası yine gündemde...

Herkes bir şeyler yazdı...

Herkes dünya görüşüne (ideolojisine göre de denebilir) göre, ya bu ceza şekline karşı çıktı ya da taraf oldu.

Birkaç ön bilgi:

Ben hukukçu değilim.

Yine siyaset bilimci de değilim.

Yani, teknik bir konuda “derinlemesine” ve ayrıntıya girecek malumat ve alan tecrübem yok.

Zaten bu doğrultuda, “idam cezası” ile ilgili internet sayfalarında kâh akademik kâh gazete yazısı olarak değerlendirilebilecek mebzul miktarda yazıya erişmeniz ve bunları okumanız mümkün.

--------------------

Neden, idam cezası bu raddede tartışılır oldu ve gündeme oturdu?

Artık öylesine bir boyutta kadın cinayetlerine ve çocuk istismarına şahitlik eder olduk ki...

Neredeyse, gün aşırı bir cinsel istismar vakası ya da kadın cinayetleri, hayatın içinden akıp gelip evlerimizin içine çöreklendi.

Vicdanlar dayanamaz oldu! Hangi insan bu yapılan ve edilenlere duyarsız kalabilir? Dediğim gibi, “idam cezasının” hukukî ve ahlâkî değerlendirmesini yapacak konumda değilim. Bu liberalleri, solculuk oynayanları, böyle toplumsal yaşamımızı direkt etkileyebilecek bir husus karşısında “ilkeli” gibi durmalarını anlayamıyorum.

ANLAMAK DA İSTEMİYORUM!

Gözümüzün önünden “insanlar”; bırakın cinsel kimliklerini, evet insanlar birer birer kayıp gidiyorlar. Bunlar “yıldız” değil. İnsan! Sizin ve benim gibi, bu dünyada “varolmayı” fazlasıyla hak eden bireyler.

Evet...

Ölüm ve ölüme neden/vesile olmak, çok can yakıcı bir duygu durumu; ama Allahaşkına, kadınlarımızın ve çocuklarımızın ellerimizden kayıp gitmesi, az bir şey mi?

* * *

Tartışmaların muhteviyatına ve gidişatına baktığınızda...

Ya hukuksal boyut önümüze gelmekte...

Ya da, “dış âlem” ne der “ezikliği” ön plana çıkmakta.

Yok efendim, Avrupa Birliği ne dermiş!

Vay efendim, uluslararası taahhütlerimiz varmış- işte AİHS, AİHM KARARLARI vb...

Bir daha Avrupa’nın “kapısından” geçemezmişiz.

-------------------

Bilemiyorum, ne diyeyim!

Yok işte “kurunun yanında yaş da yanarmış”!

Aslında, bu tedirginleri anlıyorum; çünkü belleklerinde, 1960 Darbesi idamları ile 1980 Darbesi idam cezaları var.

Tamam da, elma ile armudu aynı heybeye koymanın, ne mantıkî faydası var. Bahsedilen dönemlerde, ne yargı vardı ne de savunma makamı vardı! Uzatmak istemiyorum, meraklılar döneme ilişkin hatıratları okusunlar, zaten “hakikatlere” vakıf olurlar.

Sonuç olarak, hiçbir kimse olayı, dönemin gerçeklerinden saptırarak, farklı mecralara taşımasın. Türkiye’nin bir gerçeği, kadın cinayetleri ile çocuk istismarı ise... Bir başka gerçek, suçlulara uygulanan cezanın, kanayan vicdanları susturamadığı...

Çok uzatmak istemiyorum.

Uzun yazmanın bir anlamı yok. Dediğim gibi bu bir analiz yazısı değildir. Bu bir “veryansın”, çığlık, yetti artık duygusunun dışa vurumudur.

Şimdi, diyebilirsiniz...

Yazdın yazdın da, bu yazının “ana fikri” nedir?

İDAM CEZASININ, ülkemizde bir daha ciddi ciddi düşünülmesidir. Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, insan hakları aktivistlerinin, ne düşündükleri “hiç umurumda” değil.

Şunu unutmayalım:

Türkiye, Ortadoğu coğrafyasında biricik ve tektir. Ama, bu, kadınlarımızın ve çocuklarımızın haklarının yerde kalmasına sebep de değildir.

Son sözüm; “insan olamamış”, yaşamını insanî değerlerle bütünleştirememiş, yine sonunu düşünmeden can alanların...

İDAMIDIR.

 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..