Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '10

 
Kategori
Kitap
 

İki Kitap -Vefa Enver ve Chick-Lit edebiyatı

İki Kitap -Vefa Enver ve Chick-Lit edebiyatı
 

Blog kategorisine kitap tanıtımı dedim ama bu yazımda sadece kitap değil bu kitabın yazarını ve bir akımı tanıtacağım. Çoğumuza hatta bana da uzak olan bir alanda yazan dünyada oldukça popüler bir akım olan Chick-Lit ve romantik komedinin Türkiye’de temsilcisi olmaya soyunan bir yazardan bahsedeceğim.

Oldukça iddialı bir söylemle bu işe soyunan Vefa Enver “Leyla Gibi” ve “Çocuk da Yapamadım Kariyer de” kitaplarının yazarı. İki yıla iki kitap sığdıran Enver, Chick-Lit ve romantik komedinin Türkiye’de öncüsü olmaya da aday.

Kendisi aynı zamanda MB ailesinin de bir yazanı. Kendisini bloguma yaptığı bir yorum sonrasında fark ettim. “Sıla mı, güvercin mi?” konulu blog yazıma yaptığı yorum sonrasında kendisini araştırdım.

Okurlarım bilir; oldukça uzun zamandan beri “diziler” ve “Fanfiction Hikâyeler” üzerine yazılar yazıyorum. Bu edebiyatla ilgilenen ve bunlarla alakalı hikâyeler yazan yazarların sitelerini inceliyor, hikâyelerini okuyorum. Bu incelemeler sonrasında gördüğüm sonuçsa bu hikâyelere, bu tarz dizilere ilginin oldukça fazla olduğu. Zaten bu hikâye sitelerine merakım da böyle başladı. Bu ilginin nedeninin ne olduğunu anlamak.

Çünkü bu hikâyeler öyle sıradan kişilerce tüketilip sıradan kişilerce yazılmıyordu. Aralarında akademisyenler, kariyerlerinde oldukça iyi yerlerde olan insanlar tarafından yazılıyor ve okurlarının büyük çoğunluğu da bu kişilerden oluşuyordu, oluşuyor.

Piyasadaki tabloysa daha ilginç.

2008 yılında dünya çapında 75 milyon kişi, okurlarını mutlu aşka inandırmaya ant içmiş bu romanlardan en az bir tane okumuş. Yine aynı yılda kitap tüketimindeki en yüksek pay, yüzde 13,5’la aşk romanlarına aitmiş.

İşte bu noktada düşünmek gerek; neden ilgi bu tarz hikâyelere ve dizilere oldukça fazla? Ve bu kitaplar nasıl peynir ekmek gibi tüketiliyor?

Bunu anlamak içinde popüler aşk romanlarının tarihine bir yolculuk yapalım hep birlikte, ne zamandan beri bu kadar çok okuru etkisi altına almış bu romanlar acaba?

Popüler aşk romanlarının ilk örneği, 1740 yılında yayımlanan, Samuel Richardson imzalı “Pamela” adlı kitap olarak kabul ediliyor.

Bir mektup-roman olan “Pamela”, ilk kez bir kadın kahramanın bakış açısından aktarılan bir aşk romanıymış.

Bu roman, daha sonra kadın karakterleri merkeze alacak romanlara da örnek oluyor. Bir yüzyıl sonra gelen Jane Austen’ın “Aşk ve Gurur” adlı romanı ise bugün popüler aşk romanlarının en iyi örneği sayılıyor.

Daha derine girmeden türün modern örneklerinin 1970’li yıllarda verilmeye başladığını söylemek mümkün.

1949 yılında kurulan Harlequin’in, 1908’de kurulmuş olan ve ağırlıklı olarak aşk romanları yayımlayan Mill&Boon Yayınevi’ni satın almasıyla aşk romanları süpermarketlere kadar girip çok geniş bir okur kitlesine ulaşıyor.

1972 ile 1984 yılları arasında Harlequin, deniz aşırı ülkelere ve pazarlara açılıyor. O gün bugündür de popüler aşk romanları özellikle her yaştan ve eğitim düzeyinden kadın okurlara hitap eden kitaplar haline geliyor.

Bu kitapların kahramanları da yazarları da çoğunlukla kadınlar... Ancak kitapların hitap ettikleri okur profili de, romanların başkarakterleri de kadının toplum içindeki yeri, yaşam biçimi değiştikçe buna paralel olarak farklılaşıyor.

Örneğin ilk romanlardaki genç, güzel kadın karakterler çoğunlukla dadı, hemşire, öğretmen ya da sekreterken ve de masum ve sevecenlerken bugünkü aşk romanlarındaki kadınlar daha çok reklamcı, yayıncı, doktor ya da mühendis…

Hatta bu kadınlar artık eskisi gibi erkek karakterlerden daha az değil, daha çok para kazanıyor. Bir de cinsel özgürlüklerine epeyce düşkündürler. İlk kahramanların sadece öpüştüğü düşünülürse bugünkü kahramanlar zamana uyum sergilemiş görünmektedirler.

Dünyadaki duruma kısaca baktıktan sonra, Türkiye’de aşk romanlarının durumuna bakalım şimdide.

Türkiyeli okur, özellikle 1981 yılında Harlequin’in Gelişim Yayınları ile anlaşmasıyla “beyaz diziler” ile tanışmış. Daha önce Türkiye’de kitapları yayımlanan popüler aşk romanı yazarları Sandra Brown, Danielle Steel ve Judith Krantz’ın kitapları yılda üç bin adet satılırken, Harlequin’in beyaz dizileri ayda iki binlik satış rakamına ulaşıveriyor Türkiye piyasasına girince.

Aslında popüler aşk romanların Türkiye’deki tarihi, çeviri beyaz dizilerden çok öncelere dayanır; Cumhuriyet’in ilk yıllarına.

1923-1940 yılları arasında çoğunlukla gazetelerde tefrika olarak basılan bu romanlar, bir bakıma bugünün beyaz dizilerinin işlevini görürler.

Dönemin çok okunan yazarlarından biri olan Burhan Cahit Morkaya, yazdıklarıyla bir servet edinir. İlk romanı “Aşk Bahçesi” 1925 yılında yayımlanır, kırka yakın eser veren Morkaya, 1930’lu yılların en çok okunan yazarlarından biri olarak yerini alır.

Aşk, daha doğrusu “karasevda” romanlarının öncüsü sayılan Güzide Sabri’nin ilk romanı “Münevver” ise, Cumhuriyet’in kuruluşundan çok daha önceki yıllara rastlar. “Münevver”, 1899’da Hanımlara Mahsus Gazete’de tefrika edilir. Güzide Sabri’ye asıl şöhretini kazandıracak ve iki kez filme de alınacak “Bir Kadının Evrakı Metrukesi” ise 1905’te okurla buluşur.

Güzide Sabri ile birlikte, Mükerrem Kamil Su ve romanları pek çok kez filme de çekilmiş Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand bir dönemin okurunun hayal dünyasını şekillendirirler.

1937’den 1981’e yazdığı 37 romanla Türk edebiyatının en verimli yazarlarından olan Kerime Nadir’in “Hıçkırık” romanının okurlar üzerinde o kadar etkisi olur ki, pek çok kişi doğan çocuklarına romanın başkahramanlarının isimlerini verirler.

Yine 40’a yakın romanıyla Muazzez Tahsin Berkand da bir dönem okurlarının gözde yazarlarından biri olur. Sonra Peride Celal, Esat Mahmut Karakurt, Etem İzzet Benice, Nezihe Muhittin, Mahmut Yesari, Oğuz Özdeş... Hepsi de 1940’lı yılların sonuna kadar, yazdıkları aşk romanlarıyla etkili olurlar.

Sözünü ettiğim aşk romanlarının büyük bir bölümü, şehirli ve Batılı yaşam tarzını benimsemiş kadınların hayatlarını merkeze alır. Böylelikle Türkiye’nin, özellikle Cumhuriyet’le birlikte hızlanan Batılılaşma sürecinde çağdaş kadın modelinin ve Batılı yaşam tarzını benimsenmesi için de bir araç olurlar.

Medenileşme seferberliğinin sürdüğü 1950’lere kadar Boğaz’daki yalılarda, Adalar’da yaşayan orta-üst sınıf kadınların duygularını anlatan romancıların yerini, bu yıllardan sonra kadının toplumda bulunduğu noktayı, aşk kavramını sorgulayacak bir kadın kuşağı alır; Nezihe Meriç, Leyla Erbil, Füruzan, Adalet Ağaolu, Tomris Uyar gibi isimlerle aşk romanları da bir durgunluk dönemine girer.

1980’lerdeki çeviri aşk romanlarına kadar da Türk edebiyatında popüler aşk anlatılarında bu durgunluk devam eder. Yine de Kerime Nadir 1983’e, Muazzez Tahsin ‘70’li yıllarda seyrekleşmekle birlikte 1980’e kadar yazmaya devam ederler. Peride Celal de 2002’ye kadar bırakmaz kalemini, ancak 1949 tarihli “Dar Yol” romanından sonra popüler aşk romanı türünden uzaklaşır.

İşte bu noktada 1981 yılında Gelişim Yayınları ile Harlequin arasındaki işbirliği, aşk romanları sevenlerin imdadına yetişir. Gelişim Yayınları, pembe ve beyaz dizileri yayımlamayı 10 yıl boyunca sürdürür. Gazete bayilerinde de satılır bu kitaplar, gazetelerin promosyonları olarak da verilir. Harlequin Türkiye’deki varlığını ‘90’lı yıllarda mor ve kırmızı dizilerle devam ettirir. Bu kitaplar marketlerde, mağazalarda satışa sunulur, radyolarda tanıtımları yapılır.

Aşkın ölümsüzlüğüne, aşkta mutluluğun her daim mümkün olduğuna inanmak isteyen okurların gündelik yaşamlarını renklendirir bu rengârenk diziler.

Bu aşk hikâyeleri, okurlara çoğunlukla pembe hayaller sunar. Genellikle de yazıldığı dönemin ve coğrafyanın toplumsal durumundan yalıtılmışlardır. Okur, Yeşilçam bu karakterlerle kendini kolaylıkla özdeşleştirir. En önemlisi de romanların sonunda sürükleyiciliği sağlayan bütün çatışmaların çözülmesidir. İyiler her zaman ödüllendirilir, kötüler ise cezalandırılır. Bir kadın çirkinse güzelleşir. Âşıkları ayıran engeller ortadan kalkar.

Çiftler kavuşmuş, hayaller gerçekleşmiştir. İstediğine kavuşan okur kitabı huzurla kapar.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında çıkan ve “içli” kızları konu edinen yerli örnekler de, Harlequin’in entrikalı beyaz dizileri de, bugünün Chick-lit’leri de Türkiyeli okurlar tarafından belli ki çok sevildi.

Bunun sebebi belki de bu kitapların gerçek dünyada okurların elde edemedikleri mutlulukları, pembe aşk hayallerini onlara sunmasıdır.

Popüler aşk romanları, popüler kültürü ve toplumsal ideolojiyi yeniden üreten romanlar olarak çoğunlukla nitelikli edebiyat okuru tarafından pek benimsenmedi. Ancak hem dünyada hem de Türkiye’de çok satan ve çok okunan bu kitapları göz ardı etmek, yayın dünyası açısından imkânsız.

Eleştirmenler, popüler romanları basit ve değersiz bulsa da, dönemin okurları için onlar birer vazgeçilmezdir.

Olayın piyasa ayağı da aynı dizilerdeki tüketime hatta daha fazlasına cevap verince, bu akıma ve okuruna burun kıvırmak yerine nitelikli edebiyat yazarları daha verimli olmak zorunda bu akım karşısında.

İşte bu piyasa ayağını araştırırken karşıma Vefa Enver çıktı.

Kendisi de bu hikâye sitelerinde yazanlardan biri. Bizimhikayelerimiz ve hayal mahsulleri sitelerinde hikâyeleriyle karşılaştım. Okurları da hiç küçümsenmeyecek çokluktaydı. Ve işin ilginç yanı, kendisi de Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuydu. Bir süre sonra kitap çıkaracağını duyurdu bu sitelerin birinde ardından ilk kitabı “Çocuk da Yapamadım Kariyer de” kitabını yayınladı.

Bir yerde, bu hikâye sitelerinin yazarlığa adım atmak isteyen insanların kendilerini denemek ve tanıtmak adına da önemli bir işlevi olduğu anlaşılıyor Vefa Enver örneği ile.

İlk romanı “Daha İyi Olamazdı” 2008 yılında tamamlandıktan sonra, 2009 yılı Ağustos ayında “Çocuk da Yapamadım Kariyer de” adıyla bastırarak piyasaya girdi. Amacının Türkiye'de Chick Lit (çik lit) türünü geniş kitlelere tanıtıp, sevdirmek olduğunu söyleyen Enver Chick- Lit edebiyatını sevdirmek için ilk Chick-Lit ve romantik komedi web sitesini de hizmete soktu.

İddiası büyük olunca yazarın, doğal olarak dikkatimi çekti. Bu yüzden takibe aldım kendisini neler yapacağını, bu işi ne kadar ciddiye aldığını ve iddiasının ne kadarına ulaşacağını görmek istedim. Bu gözlem sürecinde yaptıklarıyla açıkçası kendisinin azmini takdir ettim. Çünkü ilk kitabının ardından ikinci kitabını bu yılın Nisan ayı içerisinde çıkaran Enver, bu konuda ne kadar iddialı olduğunu gösterdi.

Açıkçası ilk kitabını yayına verdiğinde düşündüğüm, hani tanıdıklarına “benim bir kitabım var” diyerek egosunu tatmin için çıkaranlardan olduğu idi. Bu konuda çokça örneklerine bakınca insan ister istemez böyle düşünüyor. Ama Enver bu düşüncemde beni yanılttı.

Kitapların edebi değeri üzerinde durmayacağım. Nedenine gelinc; bu konuya girmek yazara haksızlık olur. Edebi değeri yok diye burun kıvırdığımız kitaplar edebi değeri olanlardan çok daha fazla okuyucu ile buluşuyor! İşte bu yüzden bunun nedeninin düşünülmesi gerek diyorum. Ve soruyorum; bu tarz kitaplara ilginin hem ülkemizde hem dünyada fazla oluşu onların kötü iş çıkardığı anlamına mı gelir? Madem öyle bu ilgili okuyucuların büyük bir yüzdesini akademisyenlerin, okumuşların oluşturması onları küçümsememizi ne kadar haklı çıkarır?

Bu tarz kitaplar ilgi alanım olmamakla beraber açıkçası ne okuyucusunu nede yazarını göz ardı edebilirim. Benim tarzım olmaması ya da edebi bulunmaması onlara olan büyük ilginin gerçeğini değiştirmez. Bu yüzden onları yok sayamayız hoş zaten yok saysak da onları yok saymayanlar oldukça fazla ve edebi kitaplardan daha çok satılıyorlar. Bu gerçekleri birçokları göz ardı edebilir belki ama ben edemiyorum. Zaten yukarıda anlattığım tarihti gelişme de bunu doğruluyor.

Bu yüzden de bu blogumda bu azimli ve sıra dışı yazara yer verdim. Yazar diyorum çünkü bu yolda hızla ilerliyor ve Türkiye’de önemli bir ilk olmanın yolunda sağlam adımlarla gidiyor. Yani Chick-Lit ve romantik komedinin temsilcisi olma yolunda adımları da kitapları da sağlam. Üstelik kısa bir zaman olmasına rağmen kitabı çok satanlar listesinde yerini çoktan almış bile. İkinci kitabının satışları hiç ama hiç küçümsenmeyecek durumda, bu işe yeni soyunmuş biri için.

Tam da Aşk-ı Memnu akımının üzerine bazı soruların cevabı aranırken, diziler için ben de bu tür hikâyelere olan merakın irdelenmesiyle başlanması gerektiğine inandığım için, bu akıma ve yazarına yer vermek istedim.

Bu yüzden Vefa Enver’e yer verirken kafalardaki soruların cevaplarının daha netlik kazanacağına inanıyorum. Neticede o dizileri izleyenlerde bu kitapları okuyanlarda aynı tüketiciler. Tüketiciyi iyi tanırsanız, talebine doğru cevap verirsiniz. Demek ki bu işi yapanlar tüketiciyi iyi tanıyor. Bu konuda da Kanal-D Türkiye’de işi göğüslüyor. Bu tüketicilerin okuduklarını ekranlara taşıyor, hâlâ Aşk-ı Memnu konuşuyorsak eğer söylenecek fazla bir şey yok.

Buna yozlaşma da desek her ne adla adlandırsak adlandıralım gerçek bu.

Peki, Chick-Lit edebiyatı nedir;

Chick-Lit edebiyatı İngilizce argosunda “yavru” anlamına gelen “chick”le, edebiyatın kısaltılmışı olan “lit”in birleşiminden oluşan Chick-Lit, yani Yavru-Edebiyatı. Özellikle 20'li yaşlarındaki bekâr, çalışan kadınları hedef alan, 90'lı yılların ortasında İngiltere'de ortaya çıkmış bir akımdır.

Chick-Lit romanlarının kahramanları genellikle büyük şehirlerde (Londra, Manhattan, Newyork gibi) yaşayan, yirmi ve otuzlu yaşlarda genç kadınlardır. Kitaplar modayı yakından takip eden bu genç kadınların aşk ve iş hayatlarında başarı için çalışmaları üzerinedir. Kahramanlar çoğunlukla yayın, reklamcılık, halkla ilişkiler veya moda sektörlerinde çalışırlar. Kitaplarda genel olarak havai ve kaygısız bir hava vardır. Çoğunlukla esprili bir dil ile yazılmış kitaplardır.

Chick-Litler bir ölçüde yeni Harlequinler gibidir ama bu romanların kapakları ve anlattığı şeyler daha modern ve esprilidir.

Neslihan Özyükseler Alışverişe Aşk Molası, Alışverişe Kahve Molası kitapları ile Türk Chick-Lit'i konusunda öncülerden gibi görünse de Türkiye’de bu konuda istikrarlı duruşuyla piyasaya henüz yeni adım atan Vefa Enver çoktan bu koltuğu sarmış gibi duruyor. Çünkü türü benimsetmek adına sadece kitap yazmıyor Enver Türkiye’nin ilk Chick-Lit web sitesini de kurarak okuyucularını ve severlerini bir arada buluşturuyor bu türü benimsetmeye çalışıyor.

Bu akımın yurtdışında başlangıcını oluşturan ve önemli yere sahip iki roman vardır.

İlki Candace Bushnell'in meşhur Sex and the City isimli romanı ki bu kitap başrolde Sarah Jessica Parker'ın oynadığı tüm dünyada izlenme rekorları kıran bir televizyon dizisine de çevrilmiştir.

Diğeri de Helen Fielding'in film olarak milyonlarla buluşan romanı Bridget Jones's Diarydir. (Bridget Jones'un Günlüğü).

Kısaca Chick-Lit, kızlarla ilgili tüm konuları neşeli ve esprili bir dille ele alan okuyucuları tarafından keyifli bir türdür. Görselliğin sık sık vurgulandığı romanlarda, yer yer serpiştirilmiş feminist yaklaşımlara da rastlamak mümkündür.

Chick-Lit romanlarının cezp edici tarafı, onlarda okuyucunun kendinden kırıntılar bulması yanında, hep olmak istedikleri kahramanların hayatını 360 derece gözlemleyebilmeleri olmalı, diye düşünüyorum.

Belki de Chick-Lit kahramanlarının çoğunun medya, halkla ilişkiler, reklamcılık, moda alanında çalışmasının nedeni de budur. Çocukken bebeklerimize hikâyeler uydururken, şimdi bizim olmak istediğimiz kadınların hareketli hayatları bizim için bizim yerimize başka kadınlar tarafından yazılıyor. Hepsinin ortak bir özelliği de, güzel, bakımlı ya da tipik kadınlar olmaları.

Romanın başında hikâyeye kilolu ve bakımsız başlayanlar da bir süre sonra hikâyenin hızlanmasıyla kiloları atıp, daha cazibeli hale geliyorlar. Yine bir benzerlikleri, hayalleri ve ideallerinden vazgeçmemeleri. Aralarında hayallerinden ve ideallerinden geçici bir süreliğine vazgeçenler varsa bile, onlar da garanti romanın sonunda bunun bir hata olduğunu anlayarak yollarına daha da umutlu ve ideallerine yeniden sarılmış olarak devam ediyorlar.

Aslında romanların kadınlara kendilerine güvenmeleri, cesur olmaları, hata yapsalar da devam etmeleri, idealleri ve hayallerinden vazgeçmemeleri ve kendi hayatlarını devam ettirebilmeleri mesajını vermesi elbette kötü değil. Tek sorun, bu türün bu mesajları verirken, “modern, özgür kadın”ı ve onun ideal hayatını tek bir şablona hapsetmesi.

Kitap kapaklarına baktığınızda görebileceğiniz ortak özellikler, pembe başta birçok parlak renk, güzel, stil sahibi (ve ince) kadınlar, şık yazılar, cezp edici cümleler ve bazen de simli motifler oluyor. Arka kapakları çevirdiğinizde ise şehirli, modern kadının bu sefer nasıl bir maceraya yelken açtığını görebiliyorsunuz.

“Özgür, modern kadın”ı esas kahramanı yapan bu romanların, neredeyse hepsinin kapaklarının birer Barbie bebek kutusu gibi dizayn edilmiş olması sanki modern, özgür kadını salık veren romanlar bize onu bir Barbie bebek kutusunda sabitlenmiş olarak satıyor gibime geliyor.

Chick-Lit türünü temellendiren yazarların akıllı kadınlar olduğuna şüphe yok. Kadınların ne istediğini gözlemleyerek, modern gündelik hayatta artık komik olmaktan ileri gidemeyen ağdalı lafları ve ağır kokulu romantizmi light kola haline getirebilmek bir başarı.

Bu yüzden bu türü bir edebiyat dalı olarak incelemek, bu romanları tercih eden ve günümüzün üretim-tüketim döngüsünde çok büyük bir güç oluşturan bu kadınların modern ekonomi ve sosyal örgütlenmeye etkilerinin analiz edilmesi adına bu yazının ve bu türün iyi irdelenmesi gerektiğine inanıyorum.

Şehirli kadını güzel bir kutuya monte etmenin, onları belli bir kategoriye indirmenin kadınlar için ne gibi bir getirisi olabilir? Şeytan ayrıntıda gizlidir. Belki de şeytan masallarla istediğini yaptırıyordur. Ne dersiniz?…

Her şeye rağmen bu tür, alıcısının gönlünü çoktan kazanmış, şeytan da meleğe dönüşmüş. Kadınlar bu türü çok seviyor, belki zamanla erkekler için de bir tür doğar kim bilir? Sadece zaman…

Büyük bir cesaret ve öz güvenle bu türe soyunmuş Vefa Enver’i kutluyor, bu yolda önünün açık olmasını diliyorum. Belki bir gün dünya yazarları arasında da çevirileriyle yerini alır. Azim ve güven her kapıyı açar. Enver’de de görünen o ki bunlar fazlasıyla var.

Bu yazımda kendi gözlem ve araştırmalarımla türü Türkiye’deki gelişimini ve yazarı anlatmaya çalıştım.. Bir dahaki sefere yazarın ve bu türün okurlarının ağzından dinlersek belki bu akıma ilgiyi daha iyi anlarız. Fırsatım olursa yazarla ve okurlarıyla bir söyleşi yapıp onu da sizlere sunmak istiyorum. Bu konuyla ilgili diğer yazılarımı da pekiştirmiş olur böyle bir röportaj. Tabii yazar ve okur kabul ederse.:)) Henüz böyle bir iletişimim olmadı çünkü.:)) Şimdi yaz ayını dolu dolu yaşayalım, dinlenelim, Ekim sezonuna her şey olabilir.:))

Unutmadan söyleyeyim türü sevenler Vefa Enver’in son kitabı Leyla Gibi’yi tatile çıkmadan almayı unutmasınlar. Leyla’nın pembe dünyasıyla pembe bir tatil hiçte fena olmaz.

oyatekin@gmail.com

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilse bile izin alınmadan kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..