Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '22

 
Kategori
Futbol
 

İkna Turları

‘En uzun yolculuklar bile bir adımla başlar’ der ya hani bir Çin atasözü, işte o hesap, uzun ve keyifli bir yolculuk öncesinin sabırsızlığı ve heyecanı ile bekledim, M.P.Antalyaspor maçını.  Galatasaray, ufak tefek hınzırlıklarla, yoldan çıkmaya dünden razı gönlümü, yeniden peşine takmayı başarmıştı. Aslında bu sefer yaptığı/yapmaya çalıştığı şey, hiç de ufak tefek değildi!

Geniş kadro, oyun felsefesi, bloklar arası bağlantı, her kupaya talip olma, oynayanların ve izleyenlerin keyif aldığı, istikrarlı ve kazanan takım yaratma gibi, beylik laflarla süslenmiş ve fakat mutlaka ucundan kenarından aşındırılmaya başlamış ve sıklıkla ‘kazanalım yeter’ düşüncesine teslim olmuş, akabinde ‘kazanan haklıdır’ ile de sorgu sualden azat edilmiş ve birkaç iyi adam dışında, bu haliyle kabullenilmiş ve dahi futbol dışı unsurların mütemadiyen rol çaldığı ve bunun vaka-i adiyeden sayıldığı bir futbol ikliminde ‘oyun’u merkeze alan ve patırtı gürültüden uzak, hınzırlıklar yapandı, Galatasaray. Zaten hep böyle yapıyordu. Belki ve tam da ‘güzelliğin on par etmez’ hali.   

Galatasaray’ın Bursa ve Eskişehir maçlarındaki görüntüsüne kanmamıştım. İhtiyatlı bir iyimserlikle ve içindeki ‘oynat’ butonuna basıp halay çekmeye hazır çocuğu dışarıya göstermeyen ağır abi edasıyla Antalya maçını izleyecektim.

Fiyakalı oyun ve sonuç(lar) Arena’ya mahsus değildi; biliyordum. Top rakipteyken alan daraltan, topu alınca alanı genişleten, pas opsiyonlarını çoğaltan, topu hızla karşı kaleye taşıyabilen, rakip savunmasının arasına kolayca sızan, oyuna hükmeden, oyundan keyif aldığını, maçı istediğini ve alacağını dosta düşmana hissettiren Galatasaray’ı deplasmanda da görmek için can atıyordum. Galatasaraylı oyuncuların, özellikle son dönemde, hakemle de  uğraşmadığına şahit oluyor ve bir önemli mutluluğu da buradan araklıyordum.

Zemin ve hava koşulları da, diğer unsurlar gibi, güzel olunca, geriye, caaanım takımı koltuğa kurulup izlemek kaldı. Nedendir bilmiyorum, takımın akışkanlığında bir kesiklik hissettim, daha maç başlar başlamaz. Bir olmamışlık, bir durağanlık, bir ürkeklik havası takıma sinmiş gibiydi. İlk düzgün, etkili, akışkan yaptığımız üç pas golü getirdi. Hafif dağınık görünen oyunu, derli toplu, eli ayağı düzgün hâle sokmak için bundan iyi fırsat olmazdı. Golden sonra bir-iki estetik ve etkili atağı da oldu, Galatasaray’ın. Yine de, bir şeyler eksik düşüncesinin aklımı ve gözümü kaplamasına engel olamıyordum.

Kendimi hazırladığım gösteriye yakın işler dönüyordu sahada aslında. Ama, küçük bir farkla  Antalya yapıyordu ince işleri. Araya sızma ve kaleciyle karşı karşıya kalma işlerini iyi beceriyorlardı. Top rakipteyken alan daraltmakla kalmayıp, rakipten herhangi bir oyuncunun top almamayı tercih etmesine yol açacak ya da topu alanın aldığına pişman olmasını sağlayacak dizilişimizden eser yoktu. Antalya boşluk arama ve bulma konusunda hiç zorlanmıyordu. Çok geçmeden hem boşluk, hem gol buldu Antalya. Sonuçta bu bir test maçıydı. Takımın golü yedikten sonraki reaksiyonu da önemliydi ve bunu da görmeliydi.

Enteresandır, Antalya golünden sonra da oyununu oynayan taraf ev sahibi ekipti. Galatasaray’ın forması ile birlikte oyunu da kararmış gibiydi. Galatasaray niyetiyle yola çıkıp Antalya izler bulmuştum kendimi. Şahane bir oyun tutturmamışlardı belki ama, ikinci golü aradıklarını da belli etmişlerdi beyaz formalılar.

İlk yarının sonuna doğru, sonrasında ‘işte böyle yersiniz’ diye kendime fısıldadığım golü gördü Galatasaray kalesinde. Takımla arama mesafeyi anında koydum! Gün içinde Galatasaray yönetiminin aşırı gereksiz açıklamasını okuduktan sonra zihnime yönelen bulutlar, o an yoğunlaştı ve şimşek çaktı. Lüzumsuz işlerle uğraşırsanız, olmayacakları da oldurursunuz.

Antalya oynamaktan vazgeçene kadar, Galatasaray gezindi durdu sahada. Drogba gezintiye dahi eşlik etmedi. Melo, Sneijder ve biraz da Alex Telles ‘Gezmeye mi geldik arkadaşlar?’ der gibilerdi, ama, faydasızdı. Antalya ipleri bırakınca, Galatasaray fazla ikna edici olmayan bir baskı kurdu. Soğukkanlılıkla vurdumduymazlık arasındaki ince çizgide salına salına rakip kaleye yaklaştılar. Beraberlik golünün  Galatasaray’ın arzusundan mı, yoksa Antalya’nın ısrarından mı geldiğini, çözemedim.

İşin tuhafı, deplasman başarısızlığı devam etmesine, oyun istikrarı sağlayamamıza ve bu maç özelinde ciddi bir hayal kırıklığına uğramış olmama rağmen, takımın iyi yolda olduğuna inancımda kırılma hissetmedim. Çoğunluk, sahada dolaştılar ama en azından hakeme ve rakibe sarmadılar. Oyun sınırlarının dışına çıkmadılar. Az şey mi?

18/2/2014

 
Toplam blog
: 25
: 201
Kayıt tarihi
: 28.01.13
 
 

'olan biten her şey başka türlü olması mümkün olmadığı için öyle olmuştur'.. ..