Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ekim '15

 
Kategori
Kitap
 

İktidar üstüne "tarih" Okumak

Bir zamanlar bir zen üstadı öğrencilerinin önünde durmuş Vaaz vermek üzereydi. Tam ağzını açacakken bir kuş ötmeye başladı. O dedi ki “vaaz bitmiştir.”
 
                                                                                                                                                       MİTOLOJİDEN      
 
Bugünlerde, Michael Mann’ın iki cildi Türkçe ye çevrilmiş “İktidarın Tarihi”ni okumaya çalışıyorum. Eserin tamamı dört cilt. Elimdeki iki cildin sayfa sayısı ise yaklaşık bindörtyüz altmış. Kısaca söyleyecek olursam alanında yapılmış en önemli çalışmalardan birisi. Onun için ilgilileri tarafından mutlaka okunacaktır diye düşünüyorum. Bende bu okuma vesilesiyle “İktidarın Tarihi”ne demokrasiyle yönetilen toplumlarda seçimle işbaşına gelmiş iktidar partilerinin yine seçimler üzerinden iktidar kayıplarıyla ilgili kısa bir not düşmek istedim. Bu kısa notun istikrarlı bir yönetimi inşa etmede bize yol gösterici olacağına inanıyorum…
 
İktidarın tarihine yakından baktığımızda (monarşilerden demokrasiye kadar) her sistemin meşru gördüğü, neredeyse kutsal kabul edilmiş bir iktidara gelme biçiminin olduğunu görürüz. Monarşilerde kral ya da imparator bu meşruiyeti daha çok din ve gelenekten alırken, demokrasilerde ise hükümeti kuran siyasi partiler bu meşruiyeti toplumun seçimler üzerinden iktidarına “evet” demesinden alır. Siyasal partiler bu meşruiyet ölçüleri çerçevesinde seçimler üzerinden halefinden iktidarı devralarak kendisini meşru kılan hukuk sistemi üzerinden toplumu yönetir. Sistemin yönetme mantığına uyulduğu sürece problem yoktur. Krallar, yerini yeni kral ya da imparatorlara, partilerde seçimler sonucu iktidarlarını başka siyasi partilerin kurduğu hükümetlere devrederler. İşte bizim burada üzerinde durmak istediğimiz konu bu iktidar değişimi işine rasyonel bir açıklama getirmek. Başka bir ifadeyle iktidardan düşmenin temel neden(ler)iyle ilgili doğru dürüst bir açıklama yapmak, hukuk ve meşruiyet ilkeleri çerçevesinde daha uzun süre iktidarda kalmanın mümkün olacağını ortaya koymak. Şimdi konuya biraz daha yakından bakalım.
 
Bugün siyasal sistemler tarihi ile ilgili okuma yapanlar çok iyi bilirler ki demokraside bütün siyasal sistemler gibi büyük bir entelektüel, siyasi ve toplumsal şüphenin kuşkuya/eyleme dönüşmesi sonucu halefi sistemlere meydan okuyarak ortaya çıkmış/doğmuş bir yönetim modelidir. İşte tıpkı Siyasal sistemler gibi siyasal iktidarlarda şüphenin kuşkuya dönüşmesi sonucu yerlerini muhaliflerine bırakarak iktidara veda ederler. Bu şüphe ve kuşkunun karmaşık birçok sebebi olabilir. İktidarın herhangi bir konudaki başarısızlığı ya da daha başka şüpheyi kuşkuya dönüştürecek cevabı verilemeyen eylemler bu düşüşü tetikleyebilir. Meseleye siyasi iktidar açısından bakarsak bu ilk şüphelerin düşünsel mekânının otantik entelektüel akıl ve zihin olduğunu söylememiz gerekir. Otantik Entelektüel akılda başlayan bu şüpheler oradan enformasyon araçları yoluyla yavaş yavaş topluma yayılır. Eğer bu entelektüel şüpheler toplumda soruya dönüşürse bu iktidar için yeni bir sınava tabi tutulacağı anlamına gelir. İktidar için bu sınav yeri ve mekânı bilindiği gibi her dört ya da beş senede yapılan seçimler ve sandıktır. Böylece toplumsal şüphe ve kuşkular seçimler üzerinden siyasi bir eyleme dönüşür. Burada iktidara karşı eyleme bir ilk şüphe ya da şüpheler sebep oluyorsa bu şüpheler neden devamlılık arz ederek kuşkuya dönüşüyor, bu kuşkuları sürekli hale getiren ve çoğaltan, iktidarı bulunduğu konumdan alaşağı eden temel neden nedir onun cevabını vermek gerekiyor.
 
Önce iktidarın devam etmesinin en temel şartlarından birisini açıklamaya çalışalım. Bu Foucault’un “Hakikat rejimi” dediği şeyi iktidarın toplumsal hafızada ve eylemde sürekli yeniden inşa edebilme kabiliyetidir. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak iktidar kendisini hükümet yapan programın üzerine kurulduğu hakikatleri söz ve eylem düzeyinde sürekli konjonktürel bir gerçek olarak gündemde tutar ve toplumun bütün katmanlarının inandığı bir hakikat haline getirebilirse ayakta kalır. Onun içindir ki iktidarlar toplumun hayat bulmasını istediği hakikatleri (onlar her ne ise onları)düşünce, söz ve eylem bazında her defasında yeniden üretip yaygın bir gerçek haline getirmek zorundadırlar. Eğer otantik entelektüeller ve toplum, iktidarın hakikat inşası olarak gündemde tuttuğu söz ve eylemlerin hakikat oluşundan önce şüphe duymaya sonrada yavaş yavaş bu şüphesi kuşkuya dönüşmeye başlarsa iktidarın inşa mekanizmaları çözülmeye başlamış, iktidar da hakikat alanından hızla ikinci hatayı işlemeye doğru savruluyor demektir. Bu bizim “iktidarın içe kapanması” dediğimiz şeydir.
 
İçe kapanma, demokratik bir sistemde iktidarın demokratik şeffaflığa inat kapalı bir sistem haline gelme çabasıdır. Başka bir ifadeyle halktan uzaklaşarak oligarşik bir yapıya dönüşerek kendisini yeniden başka bir düzlemde inşa edebilme çabasıdır/denemesidir. Bu denemede iktidar, toplumu kucaklayan otantik ve rasyonel politik dilden süratle uzaklaşarak farkında olmadan topluma karşı iktidarın “zor araçlarını” kullanmaya başlayan bir aygıta dönüşür. Bunun diğer bir anlamı da kanun ve hukukun siyasetçi eliyle oligarşiye karşı otantik entelektüel kategorisinde bulunan kişi grup ve organizasyonları tasfiye aracına dönüştürülmüş olmasıdır.
 
Konumuza bir soruyla devam edelim. İktidar alanını sanki ışık sızdırmaz bir filmle kapalı hale getiren böyle bir sürecin sebebi ne olabilir? Bunun sebebi otantik entelektüel ve toplumsal akıl için cevabı verilemeyen soruların gittikçe çoğalmasıdır. Başka bir ifadeyle demokrasilerde her sorunun bir cevabı olmalıdır. Cevabı verilemeyen sorular çoğaldıkça iktidar hakkında şüpheler ve kuşkular artar. Onun için bütün soruların cevabı verilmeli ya da sorulan her sorunun iktidar tarafından verilebilecek bir cevabı olmalıdır. Cevap verilemeyen soruların çoğalması demek iktidarın artık ne bireysel, nede kamusal/toplumsal bilinçte zamanı yönetemiyor olması demektir. Başka bir deyişle bu durum siyasal liderliğin artık etik açıdan verilen sözlerin sorumluluğunu taşımayan bir liderlik tarzına dönüşmesi demektir. Cümleyi tersinden okursak bunun anlamı artık entelektüel ve siyasal takipçisi olmayan, zor üzerine kurulu, demokratik teamülleri askıya alan bir siyasetle toplumu yönetebileceğine inanan bir liderliğin yapılanları meşru görecek yeni bir siyasi dili politik organizasyona dönüştürme ve sistemi yeniden inşa etme çabasıdır. Peki bu yapılabilir mi? Demokrasilerde devletle hükümeti birbirine karıştıranlar ve hükümet olmayı devlet zannedenler bunun yapılabileceğine inanabilirler. Ancak demokrasiyi bilenler, demokrasinin bir çoğunluk rejimi olduğunu bilenler, demokrasilerde gücün değil çoğunluğunun bir şeyi meşru görmesinin önemli olduğunu bilirler. Onun içindir ki demokrasilerde bir siyasi aktiviteyi ceza dairesinden sadece çoğunluğun kanaati çıkarabilir. Bu durum bile ebedi bir af olarak değerlendirilemez. Çünkü bir fiilin suç olması isteniyorsa toplumsal kanaatin buna onay vermesi yeterlidir. Bu onay sonucu, dün kahramanlık sayılan bir aksiyon bugün ceza görme sebebi olur. Bu nedenledir ki demokrasilerde ebedi bir kural, kaide, dokunulmazlık olamaz. Çünkü her şeye karar veren çoğunluğun, iktidarın doğrularının kendileri içinde doğru olduğuna inanmasına bağlıdır. Eğer çoğunluk bir kuralın devam etmesine karar veriyorsa o devam eder, etmiyorsa bizim en korunaklı bildiğimiz bir statü üzerinden yaptığınız eylemler parmakların havaya kalkmasıyla çoğunluk kanaatine dönüşür dönüşmez oracıkta suç olup çıkar. Onun içindir ki demokrasi çoğunluğun iktidarına dayanır denmiştir. Onun içindir ki demokrasilerde sonsuz korunaklı ne statüler, ne de değişmez güç kullanımı vardır. Başka bir ifadeyle demokrasilerde mevcut hukuk sistemi neyi emrediyorsa o yapılmalı, meri hukuk sisteminden ayrılmadan yapılacak değişiklikleri siyasal, toplumsal, bürokratik mutabakatlar üzerinden hayata geçirme yolu tercih edilmelidir.
 
Netice olarak diyebiliriz ki iktidar kaybına sebep olan içe kapanmanın, birinci nedeni yukarıda da kısmen açıklamaya çalıştığımız gibi entelektüel destek kaybıyla doğrudan ilişkili olmasıdır. Çünkü siyasal sistemlerde iktidarın hakikat rejimini kuran, geliştiren ve onu sürekli hale getiren epistemik cemaat entelektüelleridir. Toplumsal hakikatlerle iktidarın hakikatleri arasında toplum lehine uzlaşma sağlayan ve böylece tersinden iktidarın ömrünü de uzatmış olan entelektüeller. Entelektüeller özellikle otantikler ne zamanki tamamen organik (iktidar yanlısı) entelektüele dönüşürler, işte o zaman iktidarlar kendilerine gerçeği söyleyecek bilgiye dayalı organizasyon ve mekanizmaları da elleriyle yıkmış olurlar. Bir siyasal iktidar için gerçeği söyleyecek mekanizmaların yıkılması demek, aslında iktidarın hakikat rejiminin de önce entelektüel akılda sonrada toplumsal bilinç ve eylemde kaybedilmesi demektir... İyi okumalar…
 
Toplam blog
: 30
: 3349
Kayıt tarihi
: 09.08.08
 
 

Çorum doğumluyum, üniversite mezunuyum... tarih, felsefe, sosyal psikoloji, soyoloji,  din. ve si..