Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Nisan '10

 
Kategori
Bilim
 

İnanç ve evrim

İnanç ve evrim
 

İnsanda kendisinin ve dünyanın doğasına ilişkin merakı nedeniyle çeşitli inanç modelleri ortaya çıkmıştır.Avcı-toplayıcı insan topluluklarından itibaren insan, dış dünya ve kendi doğasına ait merakının sonucu, birtakım açıklamalara ihtiyaç duymuştur. İçinde yaşadığı toplumun genel açıklamaları, ortak genel inançlar şeklinde insanda var olagelmiştir. Dini ve ahlaki inançlar, ancak dilin akıcı bir biçimde kullanılmaya başlaması sonucunda ortaya çıkabilmiştir. Dilin olmadığı topluluklarda inanç da gelişemez. Çünkü inanç soyut bir kavramdır. Soyutu işleme becerisi gerektirir. Bu yeteneğin olmadığı hayvanlarda inanç da yoktur.İnsanda da soyut düşüncenin evrilmesine kadar ortaya çıkmamıştır. Ne zaman ki dil ortaya çıkmış, insanda düşünceyi soyut ve genellemeler yapacak tarzda ve farklı halde oluşturmuş, inanca giden kapı da aralanmıştır. Bir anlamda dil düşünceyi, düşünce de dili doğurmuştur. Netice olarak, görünen, işitilen dokunulan dünyanın değil geleceğe ait dünyanın da tasvir edilişini sağlamıştır. Hiç olmadığı halde sanki varmış gibi tekrar, tekrar ve her istenildiğinde yeniden oluşturulan olasılıklara ait dünya tasviri.

İnsan düşüncesinin bu özelliği, yani gelecekte olacaklar için de imgeler oluşturabilmesi bir anlamda, geleceği planlamak, öngörülerde bulunmaktır. Beynimizin en son oluşan kısmı Neokorteksin faaliyetinin sonucudur. Üst beyin de dediğimiz ve ön loblarının (Pre frontal) gelişmesi çocukta 16 yaşına kadar devam ettiği bu son bölüm, özgür iradeden, karar ve seçimlerimizden sorumludur. Homo erektus’dan Homo sapiense uzanan yolun beyin gelişmesi açısından son durağıdır. İki ayağı üzerine dikilen homo ailesinin üyesi Erektus, vücudunun diğer bölümlerinin de ayakta kalmaya adaptasyonu sonucu konuşabilen insana evrilmiştir.Ayakta durmak Larinksi (Hançere ya da Gırtlak ) anatomik olarak aşağıda yerleştirmiş, ses çıkarmaya uygun hava boşluğu sağlamıştır. Artık bağırma, homurdanma tarzı seslenme, yerini heceli seslere bırakmıştır. Topluluk içinde böylece iletişim uylaşmalı anlamlı sözcükler kullanılarak sağlanmıştır. Şüphesiz büyüyen beynin gelişiminin katkısıyla. (Yeni doğan bebek sadece ağlayabilirken 2. ayda tek tek sesler çıkarır; au, aug, agu gibi. Giderek heceler; 1 yaşta kelimelere geçer. Anatomik olarak larinks tamamen aşağıda yerleşince de konuşur. Atalarının konuşma öyküsünü taklit eder sanki.(Neandartel insanın da Larinksinin yukarda olduğu saptanmıştır. Homo öncüllerinde de öyle olması muhtemeldir.)

Dilin, maddi dünyanın yanısıra manevi dünyanın da tasvirini içeren sözcüklere isim takma imkanını vermesi, inanca giden yolu açmıştır.Bunu, sadece maddi nesnelerin değil gözle görülüp elle tutulamayan mana, neden, niçin, gibi soyut kavramları da insan belleğine yerleştirerek sağlamıştır. İnsanın somut dünyanın ötesine giden şeylere merakı, manevi gelişmesine ve sonuçta manevi donanımına yol açmıştır.Yine Neandartel insanından örneklersek ölülerini gömme, mezara çiçek koyma gibi davranışlar soyutu da düşünebildiklerine işarettir. İlkel diye adlandırdığımız toplumlarda ölüm acısının duyumsanması, ölümü geciktirmeye yönelik ayinlere, hazdan uzaklaşmaya, yitimi engelleyebilmek adına çeşitli ritüeller ortaya çıkmasına sebep olmuş olabilir. Böyle toplumlar şimdi bizlere saçma olarak gelen inançlarını doğru olarak kabul etmişlerdir. Onların ortak ve genel inanışları kabilelerini bir arada tutmuştur. Bağlılıklarını güçlendiren inanç veya ideoloji birliği, düşmanlarına karşı ortak hareket ederek sonuçta hayatta kalmayı sağladıysa doğru da olmuştur.İnanca olan gereksinim salt varkalımda başat rol üstlenerek günümüz toplumlarına ulaşabilmiştir. Aksi halde toplumda inanç da yok olur. Tam burada; “Tanrının ağzından çıkan her söz doğrudan ya da dolaylı olarak bu sözleri kutsal bulan toplumun gelişmesine, biyolojik ve ekonomik refahını artırmaya yaramazsa; o toplum eninde sonunda Tanrısıyla birlikte yok olur” diyen “Tarihte Neler Oldu” kitabının yazarı Gordan Childe’ye katılıyorum. Aynı nedenle Cengiz Han’ın Veziri Tonyukuk’un Budizm yerine İslamı önerdiği söylenir dünyayı fethe niyetlenen imparatoruna.

İnançların doğru olması gerekmez, sadece inanmak yeterlidir. Doğruluğunu veya yanlışlığını ispata kalkışmak, bizzat inancın doğasına aykırıdır; soyut olan bir kavram somutlaşamayacağı için. Dil ve düşünce sayesinde kavramlarla ilgili betimlemelerimizi ve kabullerimizi yapabiliyoruz. İnanıyoruz, çünkü insanız.

 
Toplam blog
: 18
: 1153
Kayıt tarihi
: 24.03.10
 
 

Gaziantep 1948 doğumluyum. Çocuk Doktoruyum Evrimsel Biyoloji ile ilgileniyorum. Populer bilim ve tı..