Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '08

 
Kategori
İnançlar
 

İnançlara dair 2

İslam dininin ve ilk Arap Devletinin Kurucusu Hazreti Muhammet: Tarihi, bilgilere göre miladi 570 bazı kaynaklara göre 571 yılında, Mekke'de doğmuş. Babası: Kureyş Kabilelerinden, Haşimoğullarına bağlı, Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah. Annesi: Beni Zühre kabilesinden Vehb'in kızı Amine'dir. Her iki aile de Mekke’nin tanınmış ve asil ailelerindendir.

Hazreti Muhammed, dünyaya gelmezden önce babasını, 6 yaşındayken de annesini kaybederek dedesi Abdülmuttalib'e kalmış, o da ölünce amcası Ebu Talib'in yanında büyümüştür.

Bir süre çobanlık yapmış, Amcası Ebu Talip’in dükkânında çalışmış, 12 yaşından itibaren de amcasının deve kervanlarıyla Suriye’ye kadar gitmiştir.
20 yaşlarında Ficar Savaşları olarak bilinen kabile savaşlarının ikisine katılmış, Mekkeli zorbalarca hakları ellerinden alınanların korunmaları amacıyla kurulan, Hilfu’l-Fudul ( Erdemliler Antlaşması ) adlı antlaşmaya ön ayak olanlar arasında yer almıştır.

595 yılında 24-25 yaşlarındayken, kendisinden bir hayli büyük ve zengin bir dul olan, Esed Kabilesinden Hazreti Hatice ile evlenmiştir. Hazreti Hatice o zamanlar bazı kaynaklara göre 28, bazı kaynaklara göre 40 yaşlarındadır. Ama ondan beş çocuk yaptığına göre 40 yaşlarında olmaması gerekir.

Hazreti Muhammet Hatice’nin deve kervanlarıyla 35 yaşlarına kadar Yemen, Bahreyn Suriye gibi ülkeleri ve bütün Arabistanı dolaşmış ve ticaretle uğraşmıştır. Kendisi son derecede zeki, akıllı, müthiş bir hafızaya sahip, iyi niyetli, yakışıklı, temiz, dürüst, güvenilir, azimli, sadık ve emin bir kişidir. Bu nedenlerle kendisine El- Emin, El-Sadık isimleri de verilmiştir.

Kaldığı kervansaraylarda ve yaptığı alışverişlerde çeşitli din adamları, keşişler, hahamlar, papazlar ve değişik kişilerle tanışarak, dini konularda pek çok bilgilere sahip olmuştur.

Onun yaşadığı devirlerde ve özellikle Mekke’de cehalet yüzünden tatsız olaylar yaşanmakta, insanlar kendi yaptıkları putlara tapmakta, köle gibi alınıp satılmakta, hırsızlık, ahlaksızlık, açlık ve sefalet bütün ağırlığıyla hüküm sürmektedir. Bu nedenle o zamanlara cahilliye devri denmektedir.

Hz. Muhammed son derecede akıllı, zeki ve iyi bir insan olduğu için aralarında yaşadığı insanları bu kötülüklerden kurtarmanın çarelerini düşünmeye başlar ve zaman zaman, yanına biraz yiyecek alıp, Mekke’ye 5 km. mesafede bulunan, Nur dağındaki Hira adı verilen ( Araştırma ) mağarada inzivaya çekilir. Orada mehtaplı çöl gecelerinin parlak yıldızlarını seyrederek, tefekküre dalar.

Bir insanın oldukça yüksek bir dağın tepesine çıkıp, tek başına günlerce kalarak derin düşüncelere dalması; elbette ki o insanın zihninde bir takım fikirlerin doğmasına neden olacaktır. Hele bu insan; Hazreti Muhammet gibi, son derecede kuvvetli bir hafızaya sahip, akıllı, zeki ve azimli biri olursa…

Hazreti Muhammet bu muhteşem manzaranın haşmeti içinde, günlerce kaldıktan sonra; kendisine ilham gelip, ilk olarak, aşağıdaki sözleri söyler ve bunların kendisine, Allah tarafından, Cebrail Aleyhüsselam vasıtasıyla vahye edildiğine inanır.

İkra bismi rabbike ellezi halak Yaratan Allah’ın adıyla oku.

Halakal insane min alak İnsanın esası çamurdan doku



Bu: Kuranı kerimin 96. Alak suresinin ilk iki ayetidir ve Hazreti Muhammet’e Allah tarafından indirilen ilk ayetler olarak bilinir. Türkçesi şiirsel olarak, tarafımdan ifade edilmiştir.

Nazil olmanın <ı>( Allah tarafından indirilmenin ) ilki olarak ele aldığım bu ayetlere dikkat edilirse şiirsel bir tarz vardır. Ayetlerin son kelimeleri kafiyelidir ve usulüne uygun okunduğu zaman vezinli olduğu da anlaşılacaktır.

Kuranı Kerimden, ilk örnek olarak ele aldığım, bu ilk ayetlerde görünen şiirsel ifade; diğer bütün ayetlerde de görülmekte ve bunlar; güzel sesli hafızlar tarafından okunduğu zaman insanları huşu içerisinde bırakmaktadır. Hele bu sözler Hz. Muhammet gibi güzel sesli, yakışıklı, ikna kabiliyeti yüksek, akıllı biri tarafından okununca; hayranlık yaratmaktadır.

Burada yeri gelmişken bir anımdan bahsetmek isterim.

Benim babam da çok güzel sesi olan bir hafızdı. Bir gün şehirlerarası bir otobüsle Simav’dan Kütahya’ya giderken otobüste bir kavga çıkar. Otobüsün şoförü ne kadar uğraşsa da kavgayı önleyemez. O sıralarda babam bir hayli yaşlı, hacı, hoca, imam ve hatip olarak az çok tanınmış bir kişi ise de kavgayı önlemek için harcadığı gayretler boşa gider. Bunun üzerine babam: Kuranı kerimden o güzel sesiyle bazı ayetleri okumaya başlar ve hemen kavga biter.

Demek istediğim o ki Kuranı Kerim Arapça okunuşuyla öylesine üstün bir güce sahiptir.

Hz. Muhammet’in yaşadığı devirlerde Allah inancı, namaz, oruç, fitre, zekât, cennet ve cehennem kavramları, yüzyıllardan beri mevcuttur. Ama darmadağınıktır. Bunlar insanları temiz, sağlıklı ve hareketli olmaya, iyiye, doğruya ve yardımlaşmaya yönelten faydalı inançlardır. Cennet ve cehennem mevhumları da: İnsanları bu güzel ve faydalı şeyleri yaptırmaya, sevap kazandırmaya ve günah işlememeye yönelten yaptırımlardır.

Hz. Muhammet gezdiği yerlerden edindiği bilgilere dayanarak bütün bu kavramları kendi düşünceleri ile harmanlamış, şiirsel bir şekilde ifade ederek Kuranı Kerimi yaratmış ve hem kendisini peygamber, hem de bu sözleri Allah’ın emirleri olarak inananlarına kabul ettirip yeni bir din kurmuştur.

Bu şekliyle kuranı kerimi: Hazreti Muhammet’e vahye edildiği zamanın icaplarına ve meydana gelen olaylara göre; tamamen onun kendi düşüncelerinden kaynaklanmış, muhtelif dinlerden derlenip toparlanmış ve şiirsel ifadelerle söylenmiş öneriler, kurallar ve öğretiler olarak nitelemek mümkündür.

Bu sözlerim inananları inançlarından soğutmak için değildir. İnananların inançları sayesinde, hem kendilerine ve hem de içinde yaşadıkları topluma faydalı oldukları, çok ulvi mertebelere yükseldikleri, pek çok eserler verdikleri, insanlık için çok iyi, çok faydalı şeyler yaptıkları inkâr edilmez gerçeklerdir. Körü körüne olmamak şartıyla İnançlara sadık kalmak çok yararlıdır.

Keşke ben de inananlardan olabilseydim.

Ancak bu inançların nereden kaynaklandığını bilerek fanatik olmamak gerekir. Çünkü: İnançları istismar ederek insanları sömüren ve gerek şahsi ve gerekse siyasi çıkarları için dini inançları kullananlar çoğunluktadır.

Örneğin Türban konusunda körü körüne ısrarcı olmak son derecede yanlıştır. İşte bu nedenlerle küfre sapmaksızın tarihi ve mantıki gerçekleri ortaya koymakta yarar buluyorum…

Gelecek yazımda Kuranı Kerimden alınan ayetlerle kuranı KERİM GERÇEĞİ açıklanmaya çalışılacaktır… 12 Mart 2008

 
Toplam blog
: 104
: 722
Kayıt tarihi
: 11.04.07
 
 

6 Mayıs 1927 Simav doğumlu, İstanbul Yıldız Teknik Okulu’nun ( Bu günkü Yıldız Üniversitesi) son sın..