Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '10

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Incredible India

Evetttttt, bütün bir bahar mevsimi boyunca planladığım Hindistan projem sonunda gerçekleşti ve Şimdi Hindistan'dayım.

Maymun ve ineklerin sokak kedi ve köpekleri gibi sokaklarda başıboş dolaştığı, fakir görünümlerine rağmen insanların çok mutlu olduğu, bayanların düğüne gider gibi rengarenk pullu, taşlı elbiseler ile günün her saati sokakta rahatça dolaşabildiği, rengarenk giyinmiş bayanların pırıltılı elbiseleri ile rahatça motosiklete binebildikleri, motosikleti süren centilmenin arada bir yere tükürebildiği, o kadar yoksulluğa rağmen sokakta dolaşan besili ineklerin kesilip yenilmediği, her an bollywood film çekimlerine tanık olunabildiği, bisiklet, motosiklet, rikşa, otobüs, at arabası, deve arabası, insan ve araçların aynı anda tek noktaya hareket ettikleri halde kazasız belasız ulaşmak istedikleri yere ulaşabildikleri, baylara tahsis edilen umumi tuvaletlerin 3 tarafının açık olduğu, tıpkı Hindistan tanıtımında kullanılan slogan gibi ‘ İncredible İndia’ (muhteşem india)’ a ayak basmış bulunmaktayım. Nasıl mı? İşte ilk uçaktan inişimden itibaren yaşadıklarım...

Sabaha karşı saat 3 gibi Yeni Delhi havaalanındaydım. Gümrükten hızlıca geçtikten sonra bavulumu aldım. Havaalanında usd-rupi kuru avantajlı olmadığından sadece 100 usd bozdurdum. Anlaştığım tur acentası (Tibetian Tour&Tourism) bana taksi yollayacaktı. Etrafıma bakındım, ismimin yazıldığı kağıt ile bekleyen birisini göremedim. Acentayı telefon ile aramak üzere hemen Airtell bürosuna gittim. Telefonumu kontrol ettiler ve airtel kartını kullanabilmem için telefonumun kodunu kırmaları gerektiğini ve kod kırma işinin ise şehirdeki acentalar tarafından yapılabileceğini söylediler. Telefon kartı alma projesi suya düşmüştü. Telefon konusunu ertesi güne bırakmak zorundaydım. Delhi havaalanında bir başımaydım ve aksi gibi kalacağım otelin yerini bilmiyordum. İçimdeki ses sakin ol sorun çıkmayacak diyordu ama ben endişelerime gem vuramıyordum; bu adam nerede acaba? Uçaktan erken çıkmış olabilir miyim? Şeklinde söylenirken havaalanı binasının dışında elinde kağıt ile bekleyen adamları farkettim. Evet beni karşılayacak kişi oradaydı ve tabi ki de beni bekliyordu. Boşu boşuna endişelenmiştim. Sabaha karşı saat 5 gibi otele vardık. Şöför dostum Süresh ile saat 10.00 gibi Delhi’yi gezmek üzere sözleştik. Delhi’de 2 tam günüm vardı. İlk gün Yeni Delhi, 2.nci gün ise Old Delhi’yi gezecektim.

Sabah sözleştiğimiz gibi Süresh ile buluştuk. İlk olarak Raj Gahat’a Mamatma Gandi’nin ölümünden sonra yakıldığı yere gittik. Raj Gahat, bakımlı, yemyeşil büyük bir parkın içindeydi. Hava sıcak ve nemli olmasa, yemyeşil otların üzerine öylece uzanıverecektim. Hava sııcaklığı dayanılır gibi değildi. Gerçi İstanbul’dayken nemli hava nasıl olur biraz pratik yapmıştım ama Hindistan’daki sıcaklık İstanbul’dan farklı olarak sauna kıvamındaydı. A/C li bir ortama girdiğinizde sauna etkisi anında geçiyor, dışarı çıktığınızda ise doğal sauna hemen kendisini hatırlatıveriyordu.

Raj Gahat’tan sonra dünyadaki 7 Bahai tapınağından biri olan Lotus Temple’a gittim. Lotus Temple’ın binası lotus çiceğine benzetilmişti. Bahai dinine göre her dinden insan gelip burada dua edebilirdi. Binanın içine girdiğimde kendimi çok iyi hissettim. Temple’ın güzel bir enerjisi vardı. Herkes gibi duamı yapıp, tapınağın müzesini dolaştım. Tarihini incelediğimde Osmanlılar zamanında Anadolu’da bulunduklarını öğrendim. Müslümanlıktan esinlenmişlerdi sanki. Lotus çiceğine benzetilen binanın 9 ayrı kıvrımı vardı. Bu da allahın 99 ismini temsil ediyor olabilirdi.

Sonra Moğol hükümdarının 2.ncisi Babur’un oğlu Hümeyinin Türbesi, Hare Krisna temple ve eskiden Gandi ailesinin yaşadığı, İndra Gandhi ve oğlunun suikast sırasında giydikleri giysilerin sergilendiği İndra Gandhi müzesi ve Mamatma Gandi’nin son günlerini yaşadığı evini gezdim. M.Gandi ile İndra Gandi ve oğlunun da suiskasta kurban gitmeleri gerçekten enteresandı.

Bugünün son ziyaretini arkeolojik yapıtların bulunduğu Ulusal müzesine yaptım. Ve sonra doğruca otele gittim. Önce güzel bir duş ve sonra da uyku....
Ertesi gün Eski Delhi’deydim. Eski Delhi’de birazcık !! karmaşa hakim. Yollarda otobüs, bisikletli rikşa, motorlu rikşa, araba, at arabası, inek ne ararsan var. Yeşil ışık yandığında inekler hariç tüm araç tipleri aynı anda bir noktaya doğru hızla ilerliyor, evet şimdi çarpacaklar diyorsunuz, sonra inanılmaz bir şekilde hasarsız yollarına devam ettiklerini görüyorsunuz. Belki bir gün Hindistan gezim süresince bu durumu normal karşılar duruma gelebilirim...Belli mi olur...
Eski Delhi’de ilk gittiğim yer Red Forttu. Red Fort (Lal Qila ), Moğol imparatoru Şah Cihan tarafından yaptırılmış bir kale. Kalenin girişinde çok tatlı, şirin çok ciddiye alan rehber bir amca ile anlaştım. Red Fortun hikayesini öyle güzel anlattı ki geçmişte orada olanlar gözümde canlandı.

Kalenin içindeki binaların üzerindeki işlemelerde 5 ayrı dinin figürleri kullanılmış. Şah Cihan yaşadığı sürece tüm dinlerin birleşip birbiri ile dost olabileceğini anlatan temsili binalar yaptırmış. Red portun ana giriş kapısı olan Lahora, Kabe yönüne bakıyormuş. Şah zamanında Red Fortun büyük ihtişamlı bahçesinde 300 danscı müzik eşliğinde bembeyaz kıyafetleri ie dans edip müzik çalarlarmış. Şahın insanları kabul ettiği ve onların sorunlarını dinlediği bölümün arkasındaki panoda yine 5 dinin temsil edildiği figurler, kuşlar resmedilmiş. En ortaya ise tavuk resmi konulmuş. Oturan tavuk, müziğin şifa verdiği ve bu sebeple müziğin dinlenmesi gerektiğine işaret ediyormuş. Her figür ve işaretin bir hikayesi var. Anlayacağınız boşuna hiç bir şey yapılmamış.

Red Fort’tan sonra Red Fortun tam karşısındaki Zen temple’a uğradım. Temple’da benden başka yabancı turist yoktu. Girişteki adam, temple’daki tek ingilizce bilen kişiye, zen rahibe beni götürdü. Rahibin önünde pirinç, nohutlardan oluşmuş 2 ayrı tabak vardı. Zen rahip kısa bir dua okuduktan önündeki pirinçleri bir kaptan bir kaba aktarıyordu. Başında, boynunda ve ellerinde parlayan taşlardan kolye, taç ve yüzükler bulunuyordu. Benim hangi dine mensup olduğumu sordu. Müslüman olduğumu öğrenince müslümanlık ile zen dininin benzer yönlerini anlatmaya başladı. Sonra alnımın ortası ile ve tepe çakrama kutsal su, turuncu renkli bir sıvıyı ise sadece alnımın ortasına sürdü. Ve böylece Zen rahibi tarafından kutsanmış oldum.
Zen Temple’dan sonra Jama Mascide (Cuma Camii) oradan da Janpat’a geçtik. Janpat caddesi, Mahmutpaşa’nın biraz daha moderni gibi. Aynı caddede bir de kapalı alış veriş merkezi de var. İsmi Central Cottage Emperum. Hindistandaki ilk günümde alış veriş yapmak, iyi bir fikir olmayacağından Janpath’te fazla kalmadım. Zaten bavulumda alacaklarım koyacak yer yoktu. Ayrca gördüğüm çoğu şey İstanbul’da da vardı. Hindistan’dan ayrılırken Delhi’ye tekrardan uğrayacaktım. O zaman daha etraflıca bakarım diye düşündüm. (itiraf: Çok sevdiğim bindilerden bir kaç tane!!!!! Aldım)

Bu günümün son aktivitesi ayak ve ellerime indian dövmesi yaptırmak oldu. Süresh, güzel dövme yapılan bir yer bilgisin arkadaşlarından öğrenmişti. Arabayla oraya gittik. 2 Hintli kadın bir sürü motifi 20 dakika gibi kısa bir zamanda bitiriverdiler. Dövmelerim çok güzel olmuştu.
Otele geldiğimde çok yorgundum. Ertesi sabah Agra’ya gitmek için 5’te kalkacağımdan biraz dinlenmek çok iyi olacaktı.

Delhi serüvenim şimdilik bitmiş, Agra yolculuğum ise yeni başlıyordu.
Sevgiler

Delhi ‘ye Gidecekler için özel tipler

1-Delhiyi görmek için 2 tam gün yeterli olacaktır.
2-Rehberiniz yok ise sizi gün içinde gezdirecek bir araç ayarlamanız çok iyi olur.
3-Midesi hassas olanlara özel restaurantlar 1-Hare Krişna temple içindeki restaurant 2- Janpath‘ taki Hotel Saravana Bhavan’nın resturantı. İki yerde de set menü tercih etmenizi öneririm.
4-Alış veriş için tavsiyem Janpath ve Central Cottage Emperium
5-Delhi’yi çok iyi tanıtan Sevgili Zafer Bozkaya tarafından yazılan ‘Hindistan Gezi Rehberi’ kitabını kesinlikle okuyun 

 
Toplam blog
: 615
: 248
Kayıt tarihi
: 09.11.10
 
 

Geçmişte finans sektöründe ağırlıklı olarak iyileştirme ve geliştirme projelerinin hayata geçiril..