Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '14

 
Kategori
Güncel
 

İnsan, insanın kurdu değilse neden birbirimizi yemekteyiz?

İnsan, insanın kurdu değilse neden birbirimizi yemekteyiz?
 

Baattin


Ben, bizi yani insanı böyle tanımazdım.

Farklı bilirdim.

Hele okumuşunu, eğitim almışını çok özel bir yere oturturdum.

Saygın, dürüst, ahlaklı, vakar sahibi ve oturaklı sanırdım.

Şimdi görüyorum ki bu, hayatımın en büyük yanılgısıymış!

İnsanlar zannetiğim gibi değilmiş. Hele hele bazı insanlar, hiç mi hiç değilmiş.

İyi insan, yani adam gibi adam diyebileceklerimizin sayısı parmakla gösterilecek kadar azmış! Zamanında bunu farkedemediğim için çok üzülüyorum ve kendime, "Yazıklar olsun sana!" diyorum.

Bunları niye mi yazıyorum. Yıllardır siyasetçileri, gazetecileri, yazarları, çizerleri, bilim ve fikir adamlarını izliyorum. Fakat, kimsenin oluruna bir laf söylediğini görmüyorum. Buna isminin başında dr. doç. prof. olanlar da dahil. Bir canlandırma yapayım:

Gazeteci uzmanını bulup soruyor.

- Efendim buraya inşaat yapılır mı?
- Yapılmaz!
- Neden?

Müzmin muhalif ama adamın açık vermemesi gerekiyor. O yüzden, "Ben bu inşaata, arkasında hükümet olduğu için karşıyım" diyemiyor. Makul ve bilimsel (!) bir cevap uyduruyor:

- Burası sit alanı, üstünde de ağaçlar var. Ayrıca zemin oynak ve fay hattına yakın!

Öbür tarafta ise bir başka gazeteci, aynı konuda bir başka bir uzmanla görüşüyor.

-Efendim buraya inşaat yapılır mı?
- Yapılır.
- Neden?

Sıkı iktidar yanlısı olduğu için adamın içinden, "çünkü hükümet öyle istiyor" demek geçiyor ama tabi ki, bunu söyleyemiyor:

- Burası inşaat için çok uygun bir yerdir. Zemin son derece sağlam, fay hattına da uzaktır, diyor.

Yukarıda örneklediğimiz uzmanların bu açıklamalarını, uzun ve detaylı bir araştırmadan sonra yaptığını sanmayın. Artık ülkemizde, bir konuda fikir beyan etmek için fikri ya da fiziksel analiz yapmak gerekmiyor. Çünkü bizi, ele aldığımız/alacağımız meselenin yerindeliği, yararı veya zararı ilgilendirmiyor. Herhangi bir konuda beyanat vermek için müteşebbisin, (yani işi yapacak olanın) bizden mi, yoksa karşı taraftan mı olduğunu bilmek yetiyor.

Önceleri, dürüstlük ve sadakat ta, günahkarlık ta dini inançlarla açıklanmaya çalışılırdı. Dindar taraf, müslümanların yanlış yapmayacağını iddia ederdi. Laik taraf ta gördüğü en ufak bir hatayı, "siz ne biçim müslümansınız?" benzeri sorularla eleştirirdi. Fakat son derece dindar görünen cemaatin, mevcut iktidar için hazırladığı ayak oyunlarından sonra, dindarlığın da, eleştirilerin de hiç bir anlamı kalmadı. Sizin anlayacağınız dindarlık, en dindarların (hizmet hareketi) eliyle  boşa çıktı. Sıkıntı yalnızca inşaat konsunda mı demeyin.

Yukarıdaki iki diyaloğu alın ve bu ülkede yaşadığımız her olaya uygulayın. O vakit siyasetimizin, bilmimizin, haberciliğimizin ve yorumculuğumuzun içler acısı halini göreceksiniz. Göreceksiniz dedim ama maalesef göremeyeceksiniz. Çünkü siz de yukarıda tarifini yapmaya çalıştığım taraflardan birisiniz.

Bir habere yorum yazdığında vatandaş bakıyor: haber, fikir yapısına uyuyor da yorum uymuyorsa küplere biniyor ve klavyesinin tuşlarından sana doğru saydırıyor. Haberin yanlış, yorumun doğru olduğunu öğrendiğinde bile bu tavrı değişmiyor.

İktidar epey zamandır bir barış süreci yürütüyor. Muhalefetse bunun bir teslimiyet ve ülkeyi bölme hareketi olduğunu söylüyor. Hadi buna muhalif olmanın gereğidir diyelim ve söylenenleri sineye çekelim. Barış sürecinin asıl muhatabı olanlara yani, kürt halkının temsilcisi olduğunu iddia edenlere ne diyelim?

Yıllardır, en küçük isteklerini bile burunlarından getiren, kültürel taleplerinin karşılığını dayak, işkence ve hapis cezası olarak sunan eski hükümetlere gıkını çıkaramayanlar, kenar köşede büzülenler şimdi birer külhanbeyi kesildiler ve esip savuruyurlar. Verdikçe şımarıyorlar ve sanki, kültürel hakların iyileştirilmesi konusunda hiç bir adım atılmamış gibi davranıyorlar. 

Hele son zamanlarda iyicene şaşırdılar demek yanlış olmayacaktır. Çocukları, PKK tarafından dağa götürülen annelerin feryatlarıyla adeta dalga geçiyorlar. Çocukların kendi rızalarıyla PKK'ya katıldıklarını söyleyerek sanki, gitmeme veya istemediklerinde geri dönme şansları varmış gibi yapıyorlar. Daha da ileri giderek, Diyarbakır Belediyesi önünde eylem yapan annelerin, " MİT'ten para aldığını" bile iddia edebiliyorlar.

Dağa götürülen bir gencin annesi BDP'li Sırrı Sakık'ın kendisine, "Niye üzülüyorsun? Kızın dağa gitmiş!" diye teselli verdiğini söylüyor. Selahattin Demirtaş annelere, "para karşılığı eylem yaptılar" dediğini inkar ediyor da, "Çocuklar kaçırılmadı, kendi istekleriyle dağa gittiler" ifadesinin arkasında duruyor. Nerden biliyorsa?

Hayatlarından sorumlu olmadığınız insanlar hakkında konuşmak na kadar kolay değil mi? Nasılsa gidenler, çatışmalarda ölecek olanlar sizin evlatlarınız değil. Akrabanız da değil... O zaman, istediğiniz biçimde laf sarfiyatı yapabilirsiniz. İşinize geliyorsa iktidara, işinize geliyorsa da annelere veryansın edebilirsiniz.

Karşıtlarınızdan hıncınızı alıp rahatladıktan sonra da: "Biz, hiç bir çocuğumuzun ölmesini, hiç bir ananın ağlamasını istemiyoruz. Bütün çocuklar dağdan insin, ülkeye barış gelsin diyoruz" misüllü riyakarca nutuklar çekersiniz. Çünkü çevrenizde, "madem barıştan yanasınız da dağa insan kaçıranlara niçin itiraz etmiyorsunuz" diye soracak birilerinin barınamayacağından eminsiniz.

Bu gün, kürt halkının karşısında elinde sopayla duran ve başını oynatana vuran bir devlet yok. Ne istiyorsanız, gelin konuşalım diyen bir devlet var ama bazıları hala, 30 yıl önce girdikleri psikozdan bir türlü kurtulamıyor. Hala dağ havasının cazibesi ve hayaliyle yaşıyor. İktidarın, bazı mihrakların çok ağır ve kahredici tahriklerine, yol kesip hır çıkarmalarına karşın, barış sürecini mutlu sonla noktalama gayretini ısrarla sürdürdüğünü görmezden gelmeye devam ediyor. Devletin Abdullah Öcalan'la, hangi riskleri göze alarak ilişki kurduğuna sağır kalıyor.

Hem barış istiyoruz demek, hem savaş çığırtkanlığı yapmak, hem birlikte yaşayalım deyip, hem Kürdistan'dan sözetmek nasıl bir insan tipolojisinin örneğidir doğrusu ben çözemiyorum. Sanki bir tek bunu mu çözemiyorsun diyorsanız açıklayayım. Lanet olsun ki, kendini ve haddini bilmeyen hiç bir insanın sırrına eremiyorum!  

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..