Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '14

 
Kategori
Aile
 

İnsan yetiştirme düzenimizde Pirincin taşları

İnsan yetiştirme düzenimizde Pirincin taşları
 

Biz öğretmesek nereden öğrenecekler, biz engellemesek, nasıl engellenecekler?


Genlerimizin davranışlarımız üzerindeki etkisi konusunda bir şey söyleyemem fakat çocuklarla, genç kuşaklarla iletişim ve etkileşim hallerimiz konusunda aklımdan geçen bir iki şeyi sizinle paylaşmak isterim.

Çocuklarımız da diğer bütün canlılar gibi tamamen öğrenmeye açık ve aç olarak gelirler dünyaya.

Bebeklerin bildiği onların yaşama tutunmasını sağlayan bir iki şeydir. Acıktıkları zaman emerler, açlıklarını ya da diğer sıkıntılarını ağlayarak belli ederler.

Büyüdükçe beş duyuları ile kendilerine yakınlaşan her şeyi anlamaya çalışırlar.

Dışarıdan bir müdahale olmaksızın kendi olanakları ile tanıdıkları, öğrendikleri hemen her şey hakkında saf, doğal bilgi ve deneyim sahibi olurlar.

Ancak hepimizin bildiği gibi yalnız başlarına olmaları, kalmaları; dünyayı sadece kendi duyuları ve deneyimleri ile öğrenmeleri olanaklı değildir.

Her bebeğin, her çocuğun çevresinde başta anne ve babaları olmak üzere farklı yakınlıkta ve farklı nitelikte insanlar vardır. O insanlar konumlarına göre o bebekle etkileşim halindedirler. İster istemez onu etkiler, yönlendirir ve biçimlendirirler.

Onun temel gereksinimlerini karşılarken yani beslerken, altını açarken, banyo yaptırırken etkileşim halinde olurlar.

Bebeklikten yetişkinliğe geçtiği uzun dönem boyunca pek çok insan girer çocuğun yaşamına.

Belli bir yaştan sonra sokaktaki insanlar, okuldaki insanlar, sınıf arkadaşları ve öğretmenleri ile etkileşim içine girmeye başlar.

Yaz aylarında gönderildiği camilerdeki hocalar, gittiği tatil yerlerindeki çeşitli konumlardaki ve çeşitli niteliklerdeki insanlarla tanışır, konuşur, bir şeyler anlatır, bir şeyler dinler.

Televizyonlardan, filmlerden, şarkılardan, spor etkinliklerinden etkilenir. Kendi özel koşulları içinde burada sayılıp dökülemeyecek kadar çok şeyden ve çok insandan etkilenir.

Sorun da aslında bu etkileşimlerdedir.

Çocuğun ve gencin, özellikle ömrünün ilk yıllarında içine doğup büyüdüğü yakın sosyal çevresi başta olmak üzere etkileşim halinde olduğu insanlardan aldıklarının önemli bir kısmı sorgulanabilir niteliktedir. Kendisine yapılan yönlendirmelerin önemli bir kısmı ya yanlıştır ya olumsuz sonuçlar doğurabilecek nitelikte şeylerdir. Görünen ya da görünmeyen zorlamalarla sokulduğu kulvarlar doğru kulvarlar değildir.

Anne ve baba başta olmak üzere çevredeki insanlar tüm iyi niyetlerine rağmen her zaman ve her çocuğa verilmesi gerekenin en iyisini vermezler, veremezler. Ancak verebildiklerini verirler ve toplumun geneli düşünüldüğünde daha net görülür ki, o verebildikleri de ya doğru şeyler değildir, ya da yeterli şeyler değildir.

Onu korumak için, onu bilgilendirmek için, onu bir an önce yaşama hazırlamak için yaptıkları şeylerin bir kısmı aslında çocuğa bir şekilde zarar verir.

En ilkel ve en basit bir örnekle açıklamak gerekirse, benim gençliğimde çocuklarına büyük adamlık niteliği kazandırmak adına sigara veren, sigara içirten babalar vardı.

Benzer şekilde çocuğa etkilerini düşünmeden ona alkollü içki içirenler olduğunu da biliriz.

Elbette bunlar uç ve biraz uçuk örnekler ancak konunun anlaşılması için önemli örnekler.

Biz kendi doğru bildiklerimiz doğrultusunda yetiştiririz evlatlarımızı.

Biz her konuda bilgili, bilinçli, uyanık, ferasetli olmadığımız halde yaparız bunu.

Toplumun genelini ve her sınıftan, her ortam ve kültürden insanları düşünelim.

Birimizin ak dediğine ötekimiz kara deriz. Birimizin doğru dediğine ötekimiz yanlış deriz.

Her birimiz kendi doğrularının iyi, ötekilerin kötü olduğunu savunur.

Birimiz dindar evlat yetiştirmek için elimizdeki bütün araçları kullanır, duruma göre iyi insan olsun diye evladımızı biraz sıkıştırırız, ötekimiz de evladımız dine bulaşmasın diye elimizden geleni yaparız.

Birimiz evladımıza “sana karışan olursa fazlasıyla karşılık ver” deriz. Ötekimiz, “aman ha öyle insanlardan uzak dur, bırak belalarını başkasından bulsunlar” deriz.

Çocuklarımıza kendi idollerimizin, kendi kahramanlarımızın isimlerini veririz.

Onlara din, mezhep, etnik köken, ideoloji, aşiret, namus, şeref hesapları adına doğru ya da yanlış çok sayıda yönlendirme yaparız.

Evlatlarımız oldukları için, onları çok sevdiğimiz için,  dış dünyanın kötülüklerinden korumak için çeşitli sınırlamalar getirir, bazen sınırları çok aşan baskılar uygularız.

Onları gerçekte girmemeleri gereken yollara sokarız. Kararlı olmaları gereken durumlar için kararsız, direnmeleri gereken konular için pısırık kılarız. Cesur olmaları icap eden hallerde karşısında da korkak insanlar haline getiririz.

Aynı şeyi dışarıdaki insanlar da bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek yaparlar. Eğitmek için ellerine teslim ettiğimiz kimi öğretmenler okul koridorlarında ellerinde sopa dolaşırken, notla ya da başka şeylerle tehdit ederek onları köşeye sıkıştırırken aynı şeyi yapmış olurlar. O kimi öğretmenlerin kişisel sorunları, kurumsal sorunları, ekonomik sorunları bir yanıyla gelip o çocuklara değmiş olur.

Böylece biz, çocuğun yakınında ve uzağında bulunan insanlar ne yapar eder, onları verimli ve başarılı kılmaya çalışırken verimsiz ve başarısız insanlar haline getiririz.

Onları çalışkan edeyim derken tembel, mutlu edeyim derken mutsuz, özgüven sahibi kılayım derken özgüvensiz varlıklar olmalarına neden oluruz.

Sonraki dönemlerde de çocuğu tertemiz olması gereken bir pirinç yığını olarak düşünürsek az da olsa bir kısmımız o ilk dönemlerde bilerek ya da bilmeyerek içine katmış olduğumuz, bir şekilde başka yerlerden katılmış olan taşların varlığını keşfederiz.

O her renkten, (genlerin etkisini de dikkate alırsak) her yapıdan taşları fark eden kaç anne baba var acaba? Bunların kaç tanesi o taşların pirinçten temizlenmesi gerektiğinin tam olarak farkında?

Ne yazık ki çoğumuz olayın vahametinin farkında değiliz, kıyısından köşesinden farkında olanlarımız da yapılması gerekeni yapmaz, yapamaz. Bu fark etmeyenlerin, taşları ayıklamaya çalışmayanların genel nüfusa oranı oldukça yüksektir.

Sadece evlatlarımızı suçlar dururuz. Benim çocuğum zamanında şunu yapsaydı diye hayıflanırız. Benim çocuğum şöyle çıktı, böyle çıktı; dediklerimi yapmadı, kendini haylazlığa vurdu deriz.

Ya da pirince taş kattığımızı fark etmemiş olsak da, pirinçten taşı ayıklayamadığımızı dile getirir; yanlışın bir kısmını üzerimize alma olgunluğu gösteririz.

 

 

11.09.2014 09:49  

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..