Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '14

 
Kategori
Güncel
 

İnsanın özü çamurdur çamur…

İnsanın özü çamurdur çamur…
 

Bazen bir haber izlersiniz ve sizi yaralar, yüreğinizde acı bir iz bırakır, geçmez.
Aklınızdan bir an çıkmak bilmez. 9 yaşındaki o masum çocuğun kameradaki 40-45 yaşındaki sapığın elinden tutup gidişi var ya ve sizin de elinizden bir şey gelmiyor ya yaşarken ölmek böyle bir şey demek herhalde…

Sabrınızı sınamadan bu haberi paylaşmak istiyorum...
"KARS - Ziya Gökalp İlkokulu 3'üncü sınıf öğrencisi Mert Aydın, annesinin hazırlayıp sefertasına koyduğu yemeği babasına götürmek için İstasyon Mahallesi'ndeki evlerinden çıktı. Babası 38 yaşındaki Yolcu Aydın'a yemeği veren Mert Aydın, eve dönmek için işyerinden ayrıldı. Çevredeki güvenlik kameralarının kayıtlarını inceleyen polis, saat 14.00 sıralarında bir işyerinin kamerasında Mert'in görüntüsüne ulaştı. 40- 45 yaşlarında biriyle Mert'in görüntüsüne ulaşılırken, dün saat 18.00 sıralarında kent merkezine 5 kilometre uzaklıktaki Karadağ çöplüğün yakınındaki eski ve kullanılmayan boş tabyada, çocuğun cesedi bulundu. Bazı kıyafetleri tabyanın dışında olması dikkat çekti. Hazırlanan otopsi raporuna göre, önce tecavüze uğrayan Mert Aydın, ardından başına taşla vuruldu ve elle boğularak öldürüldü."

Bu tip haberleri insan görünümlü iğrenç pisliklerin insan kılığında aramızda yaşadığına dair bir hatırlatma olarak da görürüm.
Nasıl bir yaratık şu yukarıda yazılanları bir çocuğa yapabilir.
Yaşanan il konu dışıdır, zira her yerde bu tip olaylar görülmektedir.

Yaradandan dolayı yaratılanı sevmek isterdim önceleri,
Lakin yıllar içinde yaşanmışlık bu hevesi kırmaktadır.
Genel itibari ile zaten kanım kaynamaz bir türlü sayısal çoğunluğun hareket tarzına yani egemen vasata bu yüzden de hep seçici olmuşumdur...

Ben de sevgi kumkuması gibi herşeye huşu içinde bakıp pozitif enerji pazarlamacısı olabilirdim...
“Olumsuz örnekler bunlar, tekil şeyler sen şu insanlığın başarılarına, olumlu yönlerine bak öfkelenme, karanlığa da ihtiyaç var” vıdıvıdılarını dinleyip kendimi yeniden formatlamak isterdim ancak...
Yeni çağın pazarladığı sersemleşme, melek enerjileri ile fiyonk tipi bir ağız ile sürekli kendini kandırır bir gülümseme eşliğinde suratına tükürülünce “Ama bir sor bak neden yapmış, onun yerine kendini koy” diye düşün tarzı bana hiç de sevimli gelmemekte.

Bunu yapana sokakta rastlasam ne yaparım diye soruyorum kendime.

Öfkeme hakim olabilir miyim diye.
Gözümün önünde bir genç kızın çantasını alıp kaçan kapkaççıyı Kızılay’dan Sıhhiye’ye kadar kovalayıp yakalayan bir bünyeye sahip olarak "Kafanı çevir, dur, sakin ol, evrene pozitif enerji kus, sevgini, aşkını bir şelale yap önüne gelene hak etse de etmese de sular seller gibi taşa taşa boğ onu sevgiyle" demek biraz zor geliyor.

İnsan bir girdabın içinde ve sürükleniyor kara bir deliğe.
İyiye, doğruya ve güzelliğe ne oldu ?
İnsan dediklerimiz sokakta gece yarısı yaşlı ve kör bir adamı döve döve soyabiliyorlar,
4 yaşındaki bir çocuğu kaybolunca aile hakkında atıp tutan vicdansızlar kol gezmekte.
Kafasından gaz kapsülü ile vurulup vefat eden çocuğun ardından ailesine ve kendisine söven sövene.
"Biz böyle değildik" inlemeleri de her zaman bu kirliliğe eşlik etmekte.

İnsan dediğin özü çamurdur, bildiğiniz çamur.
Kendi pisliği ile de yetinmez, yıkanıp, arınmak da istemez bu varlık.
İşi gücü çamurunu bulaştırmaktır.
Kendi gibi kirli olsun ister herkes.


Vicdanlar buz tuttu, yollardan çamur akıyor, aldığımız nefes bile kirlenmekte.
Ağaçlar da, doğa da, hayvanlar da savunmasız artık.
Bir gün anlayacak insan denilen mahluk bu dünyaya niye geldiğini.
Yapması gereken şeylerin tam tersini yapıp gönlünü nasıl zifte çevirip kararttığını ama çok geç olacak.

Topyekün insanlık bir rezilliğe gidiyor hissiyatı kaplayınca bünyeyi olumlu noktalar da gözükmemekte.
Umut rafa kalkacak bir duygu değil elbette, ne olursa olsun “insan gibi insan” sayısını arttırmak için çalışan insanlar olacak, görev ağırlaşacak, yaptıkları yetmeyecek, “daha ne yapabilirim, sesimi nasıl duyurabilirim” diyecekler ve çaba hiç bitmeyecek bu da umudu Pandora’nın kutusunda kapalı tutacak bir gün "Güzellik" yine yeşerecek ümidiyle...

Yine aklımdan o kamera görüntüsü çıkmıyor, zamanı durdurasım var...
Nasıl bir varlıksın, elinden tuttuğun o güzelim çocuğu ölüme götürdün sen!
Nasıl bir şeysin sen, orada olmak istedim her izlediğimde, hem de çok, o yavruyu uyarmak.

Kirli insanımsı yaratık benim gibi çok insanın da canını yaktın.
Eğer bugüne kadar öğrendiğim evrensel yapı birazcık dahi doğru ise çok çekeceksin ve ümit ederim çok çekersin...
Bu hayatta ve devamında acılar sana yoldaş olsun...
Aldığın her nefes ciğerlerini biraz daha kurutsun…

 

Berk Yüksel
  

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..