Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '16

 
Kategori
İnançlar
 

İnsanın yaratıcıya inanmasından daha doğal ne olabilir!

İnsanın yaratıcıya inanmasından daha doğal ne olabilir!
 

Bildiklerimiz ve inandıklarımız farklıdır.


Her insan ayrı bir âlemdir. Fiziksel organlarımız yapı anlamında benzerlik gösterse de her insan görünen, görünmeyen çok sayıda farklılıkla varlığını sürdürür.

İnsanı diğer canlılardan bir adım öne çıkaran en önemli özelliği de aklıdır. Kafatası ile özel olarak korunmuş olan beyninde diğer canlılardan daha fazla işlem yapabilmesi, sonuçlar çıkartabilmesi ve bu sonuçlarla birlikte diğer öğrendiklerini de depolayabilmesidir.

Zaman boyutu ile sınırlanmış yaşamlarımız sürerken her saniye diğer insanlardan farklı noktalarda durur, farklı deneyimler yaşar, farklı sonuçlar çıkartırız ve buna bağlı olarak her saniye farklılaşmaya devam ederiz.

Bu farklılıkları doğuştan getirdiğimiz farklı genlerin gölgesinde yaparız ki, o da bizim diğer bireylerden farklı yerde durmamızın bir başka nedeni olur.

Bildiklerimiz ve inandıklarımız farklıdır. Çoğu kez adları aynı olsalar da farklıdır.

Bebekliğinden beri dış dünyadan gelen etkilerin, bilgilerin ya da bilgi adı altında sunulan doğru ya da yanlış şeylerin bombardımanının etkisinde olan insanın dünyayı, var oluşu anlaması ve anlamlandırması da bireysel bazda farklılıklar gösterir.

Pek çoğumuz çocuklukta bize ekilmiş tohumların meyvelerini vererek yaşar dururuz.

Modern dünyanın ulaşmış olduğu uygarlık düzeyinde insanoğlu kendi eliyle biz sıradan insanların akıllarımızı gereğinden çok fazla meşgul edecek somut ve soyut çok sayıda yapay varlık da üretmiş, doğal olanların yanına koymuştur.

O yapay varlıkların kendileri, üretilme süreçleri, bireye ve topluma etkileri de çeşitli insanlar tarafından, çeşitli yönleriyle düşünülmeye, insanlığı meşgul etmeye başlamıştır.

Tüm bunlar insanın dikkatini dağıtmıştır. İnsanın doğa ile baş başa kalmasını engellemiş, onun çiçeğe, böceğe, gökyüzüne, güneşe, denizlere, rüzgâra, yağmura, hayvanlara, bitkilere bakarak, kendi sağlam, insan eli değmemiş şeylerle desteklenen düşüncelerini oluşturmasını engeller hale gelmiştir.

Doğal düşünce süreçlerinden kopan ve ya kırgınlık, kızgınlık gibi duyguların ya da inanmadığını ifade eden kimi filozofların ardına düşen pek çok insan, bazen kendi kafalarını dolduran ağır şeylerin, bazen de kafalarının içindeki boşluğun etkisiyle bilinçli ya da bilinçsiz, kararlı ya da kararsız şekilde “yaratıcı yok” demeye başlamıştır. 

“Yaratıcı yok” fikrini dillendiren, özgüvenle savunan pek çok insanın yanında onu dillendirmeyen, savunmayan ama bilincinin kabul köşelerinde yaşatan pek çok insan da var.

Kafası karışık insanlar bugün de kitleler halinde bu savunulan ya da savunulmayan inançsızlık kervanına katılmayı sürdürüyorlar.

Doğal olarak, o inanmayanlarla kıyaslanmayacak kadar çok sayıdaki insan da üzerlerine doğru esen bu inançsızlık fırtınalarından yakayı kurtarmayı başarıyorlar.

Başarıyorlar çünkü bakıp gördükleri evrende sayısız mükemmel varlığın galaksilerden atoma, hayvanlardan insanlara, doğumdan ölüme var olup durduğunu görüyor ve bütün bu mükemmel yapıların bir kudret eli değmeden kendi başına ortaya çıkamayacağını düşünüyor, biliyorlar.

Kafatası ile korunan beyinleri ile düşünürken göğüs kafesi ile korunan kalp motorlarının bilinen bütün motorlardan binlerce defa daha mükemmel olduğunu, sadece insan bedeninde bile sayısız mükemmel varlık ve sistemin işleyip durduğunu görüyorlar.

Dünyanın, atmosferin, bizi yaşatan havanın ve suyun, denizlerin ve ormanların, ağaç, bitki, hayvan, böcek türlerinin her birinin insanların yüz yıllarca laboratuarlarda uğraşarak üretebildiği şeylerden çok daha kaliteli, özel ve kusursuz olduğunu görüyorlar.

Onlar bütün bu çeşitliliği ve zenginliği gördükten sonra insanın maymun iken evrim geçirerek dönüştüğü, yaratıcının bu işi ancak böyle becerebildiği fikrinin ve o fikrin arkasındaki inkâr çabasının ne kadar basit ve sıradan olduğunu da anlıyorlar.

Biraz kendisiyle, doğayla baş başa kalan; biraz düşünen insanlar insan elindeki beş parmağın teknik yapısındaki mükemmelliğe bakarak, gözün ve kulağın neleri başardığını görerek ya da evrendeki sayısız mükemmel yapıdan birine dikkatle bakarak yaratıcı gücü kabul ediyorlar.

Tüm bunları gördükten sonra o var eden gücün tüm bu mükemmel yapıların kaynağı ile insan aklı arasına da bir aralık yerleştirdiğini, o aralıkta da dinlerin rol oynadığını anlıyorlar.

Belki de yaratıcıyı sayısız kanıtla bilenlerin şimdi yapılması gereken şey o bilinçli ya da bilinçsiz şekilde “yaratıcı yoktur” diyenlerin gözlerini açabilmeleri ve çevrelerindeki mükemmel yapıları görebilmeleri için sözlü, yazılı, görsel, işitsel dokunuşlar yapmaktır.

O dokunuşlara yanıt vermeye niyetleri olmayanları da kendi dünyalarında bırakmaktır.

 

25.08.2016 10:20

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..