Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '13

 
Kategori
Genel Sağlık
 

İnsanlığın katili yine insanlık

İnsanlığın katili yine insanlık
 

insan insanın celladıdır.


Adına ister “Allah” diyin, ister “Doğa” ya da “Kutsal ruh” veyahut ta “Yahova” bu dünya birisi tarafından belli bir düzen üzerine kurulmuştur.

Konunun detaylarına girmeden önce temel biyolojik bilgilerimizi biraz tazeleyelim.

Canlıların en büyük gruplarından biri olan bitkiler, diğer gurubu oluşturan diğerlerinden farklı olarak topraktan aldıkları cansız maddelerden kendi besinlerini kendileri yapabilir. Bu yüzden bitkiler diğer bütün canlıların yaşaması için en temel elemanlardır. Bitkiler olmadan hiçbir canlı yaşayamaz.

Diğer büyük bir gurup olan hayvanlar da, ya bitkileri, ya da birbirlerini yiyerek hayatta kalabilirler.

Son olarak da insanlar hem bitkileri hem de hayvanları yiyerek yaşamlarını sürdürürler.

Temel bilgilerimizi özetlersek; bitkilerin katilleri hayvanlar, hayvanların katilleri diğer hayvanlar iken, her ikisinin ortak katili olan insanların katili yoktur diye bilinirse de, gerçekte insanların katilleri de vardır.

Olayı daha basitleştirmek için çimen, tavşan, kurt ve insan ilişkisini inceleyelim.

Bir bölgede tavşanlar otları yiyerek yaşar. Tavşanlar aşırı çoğalırsa yenilecek ot kalmaz ve tavşanların bir kısmı açlıktan ölür. Tavşanlar azalınca otlar tekrar çoğalmaya başlar.

Aynı şekilde kurtlar da tavşanları yiyerek yaşar. Kurt sayısı çoğalınca tavşanlar azalır, tavşanlar azalınca otlar çoğalırken kurtlar açlıktan ölmeye başlar. Kurtlar azalınca tavşanlar tekrar çoğalmaya başlar. Tavşanlar çoğalınca bol besin bulan kurtlar çoğalmaya başlar.

Doğal çevrim diye bilinen bu basit düzenekte aslında kurtlar tavşanların, tavşanlar da otların hem katili hem de geliştiricisidirler. Tavşanlar bitkilerin yaşlı yapraklarını yiyerek bitkinin yeni ve taze yapraklar üretmesini tetiklerler. Kurtlar da tavşanların içinden kolay yakalayabildikleri için çoğunlukla hasta ve yaşlı olanları yemekle, bunların genlerini yeni nesillere aktarmasını önleyerek, her zaman daha sağlıklı nesillerin türemesini sağlarlar.  

Aynı şeyi insanlar için söylemek mümkün değildir. Bir kere hiçbir canlı yaşamak için insan yemek zorunda değildir. İkincisi insanlar, hayvanlar gibi bir sürüdeki hasta ve zayıfları değil, aksine en semizlerini seçerek yeme eğilimindedir.

Herkesin kendine göre bir ad verdiği bu düzeni yaratan, insan nüfusunun kontrolü için başka bir yöntem geliştirmiştir. İnsanın katili olarak başka bir insanı görevlendirmek.

İnsanları hayvanlardan ayıran birkaç özellikten birisi de, gözü doymamaktır. Örneğin; bir koyun sürüsüne dalan bir ayı tek bir koyunu alıp gider çünkü bir koyun yemek ona yetecektir. Fazlasıyla ilgilenmez. Halbuki; bir gölde balık tutmaya giden bir adam en fazla bir iki balık yiyebilse de, eğer becerebilirse göldeki bütün balıkları yakalamaya çalışır.

Benzer şekilde bir kurt, başka bir kurtla sadece yiyecek veya eşleşme yüzünden çekişirse kavgaya tutuşurlar. Taraflardan biri baskın çıkarsa diğeri kaçar. Böylece konu kapanır gider.

İnsanlarda ise durum farklıdır. Bir insan bir başkasına binlerce sebepten düşman olabilir. Böyle bir durumda bir insan etrafına topladığı yandaşlarıyla diğer guruplara saldırı ve taraflardan biri ölene kadar da savaşır. Dünya tarihinde insanların birbirini katletmeyi marifet saydığı savaşlarla geçen günlerin, savaşsız geçen günlerden binlerce kez fazla olmasının sebebi budur.

Kendinden başka katili olmayan insanlığın barış yapsa bile kendi katili yine kendisidir. Gözü doymayan insan daha çok kazanmak için daha çok mal üretmeye çalışırken bilerek veya bilmeyerek çevresini kirletir. Çevre kirliliği sonucunda bilmeden kendi neslinin üremesini veya uzun yaşamasını engeller.

En başta verdiğimiz basit örnekte olduğu gibi, otları bitirince açlıktan ölen tavşanların aksine insanlar çoğaldıkça birbirlerinin üremelerini önleyerek nüfus kontrolünde rol oynarlar.

Bilindiği gibi insanlar çoğaldıkça çevrelerini daha çok kirletirler. Kirlenen çevreyi temizlemek için bu sefer yiyecek içeceklerinin içine birçok kimyasallar katmak zorunda kalırlar. (Şehir sularına katılan klorün ısıtılınca oluşan bileşiğin insan vücudu tarafından üremeyi kontrol eden kadınlık hormonu olarak algılanması sonucunda, vücudun artık “Nasılsa kanda hormon var.” diyerek hormon salgılamaya gerek görmeyerek kısırlaşması gibi)

İnsanların kendi kirlettikleri çevreyi (gıda, hava, su) temizlemek için bunların içine katmak zorunda kaldıkları kimyasallar aynı zamanda insanların kanser veya kalp hastalıkları gibi ölümcük hastalıklara daha kolayca yakalanarak yok olmasına sebep olmaktadır.

İnsanlar çevreyi kirletmeseler bile bir bölgedeki insan nüfusunun çoğalması yine nüfus artışının frenlenmesinde kullanılmaktadır.

İnsan dahil bütün hayvanların üremesini sağlayan hormonlardan biri olan östrojen adlı hormon doğada kolay kolay bozulmayan bir yapıya sahiptir. Bir bölgede insan sayısı ne kadar çoksa, bunlardan dişilerin ürettiği östrojen hormonu kanalizasyonlarla doğaya taşınır ve bir şekilde diğer canlılara ulaşırsa, onlardan da tekrar gelip insanların kanına girebilir. Bilim adamların bir diğer iddiası; doğadan tekrar insanlara geçen östrojen hormonu erkeklerin üretkenliğini azaltmaktadır.

Diğer bir sebep ise, insan vücudunda östrojen gibi algılanan kimyasalların çoğalmasıdır. Yukarıda verdiğimiz örnekte olduğu insanların kirlettikleri suyu temizlemek için suya katmak zorunda kaldıkları klorun ısıtılmasıyla oluşan dioksin adlı madde ile gıdaları saklamakta kullanılan plastik malzemelerden (plastik kablar, kavanozlar, damacanalar, pet şişeler vs) yapımında kullanılan disfenol a adlı bileşikler kadınların vücudunda östrojen olarak algılandığı için sahte östrojen olarak bilinir. Vücudunda sahte hormon olan bir kadının vücudu artık gerçek östrojen üretmeye gerek görmeyeceği için üreme yeteneği bitmiş olacaktır. İşte insan neslinin devamını sağlayan üreme eyleminin insan eliyle kontrol edilmesinin sırrı buradadır.   

Örneğin eskiden; bir köyde en fazla birkaç çiftin çocuğu olmazken, günümüzde bir apartmandaki çocukların yarıya yakınının tüp bebek olmasının sebebinin bu tür kirlenmeler olmadığını iddia etmek sanırım pek inandırıcı olamayacaktır. Demek ki; tüp bebek yöntemi geliştirilmemiş olmasaydı günümüzde yarımız kısır, çocuksuz, olacaktık.

Çevreyi kirletmeden dolayı artan hastalıklardan dolayı yükselen ölüm oranlarını da hesaba katarsak, sonuç olarak “İnsanın katili yine insandır” diyebiliriz.

 
Toplam blog
: 65
: 1039
Kayıt tarihi
: 26.11.11
 
 

Yüksek nükleer fizikçi ( İ.T.Ü.) En son Ankarada bir devlet üniversitesinde BİLGİSAYAR dersin..