Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İnsanlığın sonu mu geliyor?

İnsanlığın sonu mu geliyor?
 

Öyle ya; nasıl meydana geldiysek, bir gün öyle yok olacağız!

Yani insanlık sonsuza dek sürüp gitmeyecek.

Bu konu da nereden çıktı dediğinizi duyar gibi oluyorum. Biz açılıp, saçılırken, bakanlıklarda Kuran Kursları açarak saat 11-14 arası, eğitim adı altında, özellikle kadın memurlara Diyanet tarafından Kuran Dersleri verirken, cemaat liderinin yeğeninin talebi ile hâkimleri, savcıları sürerken, terör örgütünün elindeki silahlarla çekilmesi için pazarlıklar yaparken, terör örgütü üyelerinin rahat çekilmesini sağlamak için orduyu ve korucuyu sınırdan çekip, koridor açarken, terör örgütü üyelerinin sınır dışına çekileceklerini beklerken, yurt içine dağılımlarını görmezden gelip, beş bin kişilik terör örgütü üyesinden sadece 283 tanesinin arandığını halka açıklamazken, dünya insanoğlunun geleceğini konuşuyor.

Bizim için insanın geleceği, günlük hesapların çok ötesinde ve çok önemli. Bu nedenle böyle bir araştırma benim için AKP’nin getirmeye çalıştığı şeriat düzeni bile gelecekle ilgili ilgimi azaltmıyor.

İnsanlığı bekleyen en büyük tehlike ne?

Hiç beklemediğimiz halde tükenmenin eşiğine mi geldik?

Oxford Üniversitesi'nden bilim adamı, matematikçi ve felsefeciler bu sorulara yanıt arıyor.

"Küresel bir öncelik olarak varoluşu tehdit eden riskler" adlı makalelerinde de, siyasetçilerin canlıların neslini tüketen tehlikeleri göz önünde bulundurması gerektiğine dikkat çekiyorlar.

Oxford Üniversitesi'nin insanlığın geleceğiyle ilgili çalışmalar yapan enstitünün başkanı Dr.Nick Bostrom, tehlikenin büyük olduğunu söylüyor:

Hata yaparsak, yaşadığımız yüzyılın insanlığın son yüzyılı olma ihtimali var demeyi de ihmal etmiyor.

İnsanoğlunu bekleyen tehlikeler:

Önce iyi haber: Dr. Bostrom insanlığın büyük felaketleri atlatabileceğini düşünüyor.

Bunun nedeni de insanların binlerce yıllık tarihinde birçok hastalık, doğal afet, iklim değişikliği ve kıtlık dönemlerine rağmen yaşamayı sürdürmüş olması.

İnsanlığın kendi 'eseri' olan dünya savaşları bile, küresel nüfustaki artışı durduramamış.

Geçmişte bütün bunları atlatmış ve ayakta kalmayı başarmış olmak, bir bakıma gelecekte de insan varlığının süreceğinin teminatı sayılıyor.

Olası bir nükleer savaş bile büyük yıkım ve can kaybına yol açsa da, insan ırkının devamını sağlayacak kadar kişinin kurtulacağı düşünülüyor.

O halde bilim adamları neden endişeleniyor?

Dr. Bostrom, yeni bir teknoloji çağına girdiğimizi ve bu çağdaki tehlikelerin daha önce atlattığımız tehlikelerin hiçbirine benzemediğini söylüyor.

Dr. Bostrom, insanlığın teknolojideki ilerlemenin sonuçlarını kontrol edemeyecek hale geldiğini belirterek, bu durumu bir çocuğun eline tehlikeli bir silah verilmesine benzetiyor. Ve bu görüşünde ne kadar haklı olduğu zaman zaman basına yansıyan vahşetlerden anlaşılıyor.

Sentetik biyoloji, nanoteknoloji ve yapay zekâ alanlarında yapılan deneyler, insanlığı bilinmeyenlerin, sonucu daha önceden öngörülemeyenlerin eşiğine getiriyor.

Biyoloji ile mühendisliği bir araya getiren sentetik biyoloji, tıbben büyük umut vaat ediyor. Ediyor da bir taraftan da insanlığın sonunu ufukta gösteriyor.

Ancak Dr. Bostrom, insan biyolojisinin sınırlarını zorlamanın daha önceden tahmin edilemeyen sonuçlara yol açmasından kaygı duyuyor.

Nanoteknoloji, bir başka deyişle molekül veya atom düzeyindeki çalışmalar da savaş için kullanılırsa, son derece tehlikeli olabilir Dr. Bostrom'a göre.

Gelecek hükümetlerin bu tür silahların kontrolü ve kötüye kullanımını engellemekte zorlanacağını düşünüyor. (Hele bu silahlar tek adamlığa soyunanların eline geçerse…)

Yapay zekânın dış dünya ile etkileşiminden neler ortaya çıkabileceği de bir başka kaygı konusu.

Bilgisayar programları, sanayi, tarım veya ekonomi yönetimine önemli katkıda bulunabiliyor. Ancak bu tür bir 'yapay zekâ', bu sırada oluşan hasarı hiç dikkate almayabiliyor.

Enstitünün genetik uzmanlarından Seán O'Heigeartaigh, otomatik menkul kıymetler ticaretinde kullanılan algoritmaların insanlar ve ekonomileri yıkıma götürecek sonuçları olabileceğini söylüyor.

Dr O'Heigeartaigh, bu tür bilgisayar sistemlerinin "gerçek dünyayı yönlendirebileceği" görüşünde.

Biyoloji alanında da genetik yapıyı değiştirmeye yönelik deneylerin tehlikeli olabileceğini düşünüyor.

İyi niyetle yapılan bir değişikliğin başka bir ortama geçince zararlı hale dönüşmesi riskine dikkat çekiyor.

Araştırmacılar, bilgisayarların kendilerinden daha gelişmiş bilgisayarlar üreteceklerinden bahsediyor.

Bu makinelerin birdenbire 'huy değiştirip, kötü davranmaya başlaması' söz konusu değilse de, araştırma görevlisi Daniel Dewey'e göre, bilgisayarlardaki bu zekâ patlamasının sonuçlarını önceden tahmin ve kontrol etmek zorlaşıyor.

Oxford Üniversitesi gibi, Cambridge Üniversitesi de insanlığa yönelik tehditleri araştırmak istiyor.

Gökbilimci Lord Rees, Cambridge'de Varoluş Risklerini Araştırma Merkezi kurulmasına destek verenlerden.

Lord Rees, dünya tarihinde ilk kez, insanlığa yönelik en büyük tehdidin, insanlardan geldiğine dikkat çekiyor.

Rees, uçak yolculuğu, yiyecek zehirlenmesi gibi bireysel riskler üzerinde durulurken çok daha büyük tehlikelerin gözden kaçırıldığı görüşünde.

Lord Rees her yeni teknolojinin olumlu yanları kadar olumsuz yanları da olabileceğini söylüyor. Örneğin tarım ve tıp için üretilen yeni organizmaların yan etkilerinin çevreyi etkileyebileceğini belirtiyor.

Peki, o halde kıyametten korkmamız mı gerekiyor?

Dr. Bostrom teknolojik gelişmelerin hızı ile bunu sonuçlarının anlaşılması arasında büyük bir uçurum olduğunu belirtiyor:

"İnsanlık tarihinde bir darboğaza girildi. İnsanlık değişecek. Bunun sonucu felaket de olabilir, insanların biyolojilerini kontrol altına alıp dönüşmeleri de.

Bu bilim-kurgu, din öğretisi ya da sarhoş muhabbeti değil. Ciddiye almamayı hoş gösterecek hiçbir gerekçe
yok."

Gördüğünüz gibi dünyada bilim adamları nelerle uğraşıyor.

Bizimkiler ise ben akıllıyım deyip, iktidarın başı tarafından verilen görevi en iyi şekilde yapmak ve gittikleri bölgede, milli içeceğimiz “Ayran”ı halka içirip uyutmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Fazla söze gerek var mı?

İşte geldik, işte gidiyoruz…

 
Toplam blog
: 3842
: 3093
Kayıt tarihi
: 23.03.08
 
 

Antalya'da 1956 yılında doğdum. Emekliyim, Üniversite mezunuyum. Evliyim, bir oğlum var Mimar. Gü..