Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '08

 
Kategori
Dünya
 

İran, sen mi bize benzersin, biz mi sana?

İran, sen mi bize benzersin, biz mi sana?
 

Hep başka ülkelerin gittiği yolu takip etme hevesli ya da tedirgini olan toplumumuz için, bildik ve tanıdık korku yeniden hortladı; İran mı oluyoruz?

Şu ünlü, 1979 Humeyni devrimi öncesinde mollalarla komünistlerin elele verip şah düzenini yıkmasının ardından, komünistlerin mollalarca bertaraf edilmesi örneği yine zihinlerdeki şablonlarda yerini almaya başladı. Sakın bu noktada bu korkuyu temelsiz gördüğümü ya da vehim olarak değerlendirdiğimi düşünmeyiniz çünkü zihnini bugünlerde bu konulardan başka bir şeye veremeyen benim için bile dönüp dolaşıp geldiğim noktalardan birisi burası.

Bir süredir İran’ı inceliyor, çeşitli kaynaklardan tarihini, siyasi gelişimini, toplumsal yapısını ve ekonomisinin dinamiklerini öğrenmeye çalışıyorum. Araştırmaya ilk başladığım anlarda, bizim İran olamayacağımıza dair net ayrımlar tespit edeceğimi düşünmüştüm ama yanıldığımı itiraf etmem gerekiyor. Açıkçası, neredeyse ikiz kardeşler kadar İran’la birbirimize benziyoruz ve 80’lere doğru gelirken bizi bir İslami Devrimden Allah’ın (bu komik bir gerekçe oldu farkındayım) koruduğunu düşünmeye başladım.

İşte size iki ülke arasındaki büyük benzerlikler;

-Ülke 1850’lerle beraber batılılaşmaya başlandı ve ilk modernleşme hareketleri devreye girdi.

-1848’de ilk bilimsel okul (darülfünun) kuruldu.

-1906’da ilk anayasa hazırlandı ve parlamento oluşturuldu.

- 1907’de ilk petrol keşiflerinden sonra Rusya ve İngiltere İran’ı iki etkinlik bölgesi içinde paylaştı ve parlamento 1909’da askıya alındı.

- Ulusalcı albay Rıza Han 1921’de Kazaklardan oluşan bir ordunun başında Tahran’a yürüdü, 1923’de son Kaçar şahını tahttan indirdi ve 1925’de Şah Pehlevi adıyla tahtta kendisi oturdu.

Kısa sürede İran’ı çağdaşlaştırmak, laik ve bağımsız bir ülke haline getirmek için bir dizi önemli reform yaptı. Ulusal bir ordu kuruldu. Ülkede yeni fakülteler açılması, yeni teknik okullar kurulması, İran dilini yabancı kökenli sözcüklerden arındırmayı amaçlayan yeni bir sözlük hazırlanmasına girişildi. Çok eşlilik yasaklandı, şeriat mahkemeleri yerine hukuk mahkemeleri kuruldu, kıyafet devrimi yapıldı. Peçe yasaklandı. Karayolu ve demiryolu inşası hızlandı, 1938’de Hazar Denizinden Basra Körfezine inen demiryolu inşaatına başlandı.

-1940’lara doğru İngiliz baskısında kurtulmak için Almanlara yanaştı, Almanlar bu dönemde İran ticaretinin %45’ini ele geçirdi.

-İkinci dünya savaşı boyunca tarafsızlığını ilan etti. Ancak İran’ın Almanların yanında yer almasından korkan Ruslar ve İngilizler İran’ı işgal etti. Rıza Şah tahtını oğluna bırakmak zorunda kaldı.

-İkinci dünya savaşı sonrasında çok partili döneme geçildi ve İran’ın batı bloğunda yer almasını isteyen Demokrat Parti kuruldu.

- 1949’da Komünist Partisi yasadışı ilan edildi.

- 1951’de Ulusal Parti başkanı Musaddık başbakanlığa getirildi. Ülkenin tüm petrol kaynakları millileştirildi. 1953’de Cumhuriyetin ilan edilmesi isteği karşısında şah İran’ı terk etti. Ancak Musaddık millileştirilmiş petrole pazar bulamadığı ve ülke ekonomisi krize girdiği için halkın tepkisiyle karşılaştı. İngiliz-ABD işbirliği ile general Zahidi yönetiminde bir darbe örgütlendi. Şah sürgününün altıncı gününde ABD desteği ile ülkeye geri döndü. Bütün siyasal partileri kapatıp, yöneticilerini idam ettirdi.

- Rıza Pehlevi 1962’de “Beyaz Devrim” adıyla ikinci büyük modernleşme hareketine girişti. Devrimin altı ilkesi vardı; Toprak Reformu, ormanların ve otlakların millileştirilmesi, devlet fabrikalarına ait hisse senetlerinin halka satışı, işçilerin çalıştıkları işletmelerden %20 kar payı almaları, seçim sistemi reformu (kadınlara oy hakkı vb.)ve bilgi ordusunun kurulmasıydı. Daha sonra bunlara üç ilke daha eklendi; sağlık ordusunun kurulması, kalkınma ve yeniden inşa ordusunun kurulması ve hakseverler evlerinin oluşturulmasıydı.

- Reformlara mollaların ilk sert direnişi sonrasında Humeyni sürgüne gönderildi. İlk sürgün yeri Türkiye'ydi, en sonuncusu da Fransa. Devrim olana kadar da sürgünde yaşadı.

- Petrol üretimi uluslarası konsorsiyumun eline geçti ancak bu arada ülkenin petrol gelirlerinde önemli bir artış yaşandı. 1973 yılında 300 milyon ton ham petrol üreten İran, dış satımda dünya birincisi oldu ve 1974 yılında petrol geliri 20 milyar doların üzerine çıktı ve bir daha da o rakama ulaşamadı. Ancak toplam dış satımın %90’ını hidrokarbon ürünler (petrol ve doğalgaz) oluşturuyordu ve ikinci sırada gelen dış satım ürünü %3’le el halısıydı.

- Ancak gerek 1973’te yaşanan petrol krizi ile yükselen petrol fiyatları, gerekse de reformların etkisini yavaş yavaş kendisini göstermesi, rakamların kağıt üzerinde olumlu bir seyir göstermesine yol açtı. 1960 yılında kişi başı gelir 176 dolar iken, 1978 yılında 2500 dolara fırlamıştı. Ayrıca toprak reformu sayesinde 1960 yılında toprağı işleyenin mülkiyet oranı %26 iken, 1972 yılında %78’e çıkmıştı.

-Ancak ne hikmetse ülkede büyük kentlerde yeşeren liberal genç bir kesim, yeni yeni oluşan sanayileşme ile devreye giren komünist fikirlere eğilimli işçi sınıfı ile geleneksel ilişkilerden beslenen molla grubu iktidarı zorlamaya başlayan bir güç oluşturmaya başlamışlardır.

—Nihayetinde de bu üç grubun güçlerini birleştirmeleri ile şah ülkeden kaçmak zorunda kaldı ve İran’da Cumhuriyet ilan edildi. Kısa bir süre sonrada devrim sonrasının hesaplaşması başladı ve Humeyni önderliğindeki mollalar ülkenin tümüne egemen oldular.

Peki ne oldu da, İran 1979 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile neredeyse paralel giden kaderinden saptı ve dini bir yönetime yöneldi. Oysa çağdaşlaşma yönünde ciddi bir irade, bu iradeye sahip çıkan güçlü bir ordu, giderek artan ülke geliri ve reform çabaları vardı. Türkiye 1970’lerde 50 cente muhtaç haldeyken, İran dolar içinde yüzüyordu. Hatta emperyalizm şah düzenin devamı için güçlü bir destek sunuyordu. Ancak bu orada modern bir yaşamın inşası için yeterli olmadı. Neden? Daha da kötüsü bizi bekleyen kaçınılmaz son bu mu?

Reklamlardan sonra devam edeceğiz, bizden ayrılmayın!

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..