Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '17

 
Kategori
Dünya
 

İran savaşı öncesi hedefteki ülkeler Katar ve Türkiye

İran savaşı öncesi hedefteki ülkeler Katar ve Türkiye
 

KATAR TÜRKİYE'YE DESTEĞİNİ KESECEK Mİ?


İRAN SAVAŞI ÖNCESİ

HEDEFTEKİ ÜLKELER KATAR VE TÜRKİYE

DAEŞ ya da diğer ismiyle İŞİD projesi artık sona yaklaştı. İsrail’in Hayfa limanının Basra Körfezi’ne alternatif olarak yeni bir petrol dağıtım merkezi yapılması konusu çözüldü. Böylece İran savaşı başlayınca eğer Hürmüz boğazı geçişlere kapatılırsa körfez ülkelerinin petrolü ki, Suudi Arabistan da buna dahil, gürül gürül Hayfa’ya akacak. Tabi vanaların başında da İsrail olacak. Yakında bizim Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının da İsrail’e uzatılacağı haberlerini duyarsanız şaşırmayın. Suud’luların bir Molla’ya sarılmak yerine Haham’la kucaklaşmayı tercih edecekleri gayet açık.

Şimdi sizleri biraz eskilere götüreceğim. Hikayenin sonunda Arapların ABD ile olan ilişkilerinin belki de hiç duymadığınız özünü öğrenmiş olacaksınız.

Aklıma Suudilerin efsane kralı Faysal bin Abdülaziz geldi. 1906 yılında Riyad’da doğdu. 6 aylıkken annesi öldü. Dedesi (annesinin babası) Şeyh Abdullah onu yetiştirdi. Bu sayede dindar ve donanımlı bir hafız oldu. Daha 20 yaşında Hicaz Genel Valisi oldu. Bu sayede dünyanın dört bir yanından gelen İslam dünyasının fakir halkları, önde gelen siyasetçi, bilim ve düşünce adamları ile tanışma ve sohbet imkanı buldu ki Malcolm X’de bunlar arasındadır.

Filistin’in Yahudiler ve Araplar arasında taksim edildiği 1947 tarihli Birleşmiş Milletler oturumunda Arap Delegasyonu’nun başında yine Faysal bin Abdülaziz vardı. Ağabeyi Kral Suud’dan sonra 1964 yılında tahta geçti.

İsrail işgali altındaki Kudüs’ün kurtarılması için cihad ilan etti. İslam birliği düşüncesine sahip olduğu için diğer Arap ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. 1969 yılında Fas’ın başkenti Rabat’ta ilk İslam Zirvesi’nin gerçekleştirilmesini sağladıktan sonra İslam Konferansı Örgütü’nün kurulmasını da sağladı. Ülkede modernleşme çalışmalarını başlattı. Köleliği kaldırdı. Kız çocuklarının cahil kalmayıp okuyabilmeleri için kız okullarının açılmasını sağladı. TV altyapısını kurdu. Eğitim, sağlık, ulaşım ve haberleşme alanlarında yapılan bu çalışmalar yobazları sinirlendiriyordu.

Başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerine karşı mesafeli hatta öfkeli bir duruşu vardı. Bugün Mustafa Kemal Atatürk’ün saklanmaya çalışılan ünlü Bursa Nutku gibi Kral Faysal bin Abdülaziz’in de ünlü Kudüs Nutku mevcuttur. Tahmin ettiğiniz gibi konusu da Kudüs’ü ele geçirmek üzerinedir. Kendisinin 1969 tarihli bu nutkuna olumlu cevabı Arap ülkeleri 6 ekim 1973 tarihinde verdiler…

6 ekim 1973 tarihinde 9 Arap ülkesinden gelen askerlerin Mısır ve Suriye’den Ramazan ayı içinde (Musevilerin de Yom Kippur Bayramı) İsrail’e saldırmasıyla az kalsın Araplar İsrail’i yeniyordu. Ancak başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerinin devreye girmesiyle İsrail karşı saldırıya geçerek durumu kurtardı.

Bunun üzerine Kral Faysal bin Abdülaziz liderliğinde bütün Arap ülkeleri ABD ve Avrupa ülkelerine petrol ambargosu başlattı. Dünyada büyük bir enerji krizi çıktı. Dönemin ve ABD’nin efsane dışişleri bakanı Henry Kissinger hemen Kral Faysal bin Abdülaziz ile görüşmek üzere Suudi Arabistan’a gitti ve Kralı bütün petrol kuyularını bombalamakla tehdit etti. Kral’ın Kissinger’e verdiği tarihi cevap kendisinin boşuna efsane kral olarak anılmadığının en büyük ispatı oldu.

‘’Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk, yine öyle yaşayabiliriz. Fakat kesin olan şu ki artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.’’

Bu konuşmanın üzerinden daha 2 yıl geçmeden Kral’ın ABD’de okuyan yeğenlerinden birisi Faysal bin Musad yeni geldiği Amerika’dan daha ayağının tozu kurumadan Kral’ı öldürdü. Halk gününde kutlama bahanesiyle Kral’a yaklaşıp tabancasıyla 2 el ateş etti. Ağır yaralanan Kral hastaneye kaldırıldı ama tüm çabalara rağmen kurtarılamayarak vefat etti. Ölmeden önce kendisini vuran yeğenini affettiğini söyledi ama vefatından sonra yeğeni Riyad Meydanı’nda asıldı.

İşte Kral Faysal bin Abdülaziz’in 1975 yılında ölümünden sonra hiçbir Suudi Kral ABD’ye ve batı medeniyetine karşı çıkamadı. Tam aksine ABD’nin koruması ve hakimiyetini kabul etti. Nasıl ki bugün İsrail ve Mısır (özellikle Mısır Silahlı Kuvvetleri) ABD’nin koruması altındaysa Suudi Arabistan’ın ve Körfez ülkelerinin güvenliği de ABD’ye emanettir. Mısır’da darbe yapan Sisi’nin gücünü nereden aldığı gayet açıktır.

Yakın zamanda ki 2016 yılı içinde olabilir, medyaya yansıyan haberlere göre ABD’de 11 eylül saldırılarında yakınlarını kaybedenlerin Suudi Arabistan yönetimine dava açmasına imkan tanıyan bir yasa onaylandı. Böylece kocasını Pentagon’a yapılan saldırıda kaybeden Stephanie DeSimone Suudi Arabistan yönetimine dava açarak El-Kaide örgütüne maddi destek vermekle suçladı. Neticede saldırılarda rol alan 19 El-Kaide üyesinden 15’inin Suudi vatandaşı olduğu ortaya çıkmıştı. Obama’nın veto ettiği ancak Senato’da ezici çoğunlukla kabul edilen yasa yüzünden Suudi Arabistan ile ABD’nin arası ciddi şekilde gerilmişti. Hatta Suudi’ler ABD’deki 750 milyar $ tutarındaki yatırımlarını geri çekebileceklerini ifade etmişlerdi.

Suudilerin İran tehlikesi yüzünden ABD’den tarihindeki en büyük silah alımını 250 milyar $’a yapmaları ile bu tür davaların devamının gelmesini de önledikleri iddiaları sizce de mantıklı değil midir?  

Artık ‘’Arabistanlı Donald’’ olarak anılan Trump’ın Rusya ile yakın ilişkilerinden dolayı azledileceğini düşünenler var. Damadı Musevi olan ve kızı İvanka Hristiyanlığı bırakıp eşinin dini Museviliği seçen Trump’ın İran savaşı misyonu sebebiyle azledilmeyeceğini düşünüyorum.

Savaş hazırlıkları tüm hızıyla sürüyor. Bazı kaynaklara göre yaklaşık 250 milyar $ tutarındaki Amerikan ve Suudi Arabistan tarihlerinin en büyük silah alım-satım anlaşmasının yapılmasından sonra yakında DAEŞ’lilere Musul ve Rakka’dan başka yerlere kaçış olanağı sağlayacak olan proje sahipleri kendilerine kimsenin en ufak bir sorun dahi çıkarmasını istemiyorlar.

Ancak yüzölçümüne göre kendisi küçük ama Dünyadaki işlevi büyük olan bir ülke son günlerde birilerinin canını fena halde sıkıyor. Katar. 1971 yılında bağımsızlığını kazanan yarımada şeklindeki ülkenin petrol bulunana kadar başlıca geçim kaynağı inci avcılığı ve balıkçılık idi. Yüzölçümü 11.437 km2 olan (yaklaşık Ağrı İlimiz büyüklüğünde) ülkenin nüfusu yaklaşık 2.5 milyon kişi olup bunun 1.8 milyonu yabancı işçilerdir. Başkenti Doha’dır. Dünyaca ünlü TV kanalı El-Cezire’dir. Katar vatandaşları vergi vermezler. Ayrıca elektriğe suya ve gaza ücret ödemezler. Sadece yabancılar bunlara ücret öder ve vergi verir. Katar’lı biri ile evlenerek ancak Katar vatandaşı olabilirsiniz. Bugün 10.000 civarında Türk Katar’da yaşamaktadır. Türkiye-Katar arası uçakla 4 saattir.

Gelelim Katar’ın doğal gaz ve petrol rezervlerine. Dünya doğal gaz üretiminin yaklaşık %5’ini karşılayan Katar’ın toplam rezervleri yaklaşık 24.3 trilyon m3 olup, tahmini olarak 138 yıl sonra tükeneceği hesaplanmaktadır. Ancak rezerv açısından dünyada ilk sırada olan Rusya’nın 49 trilyon m3 ve İran’ın 33.5 trilyon m3 arkasından 3. sıradadır. Petrolde ise 25.2 milyar varil rezerv ile dünyada 13. sıradadır. İlk sırada 298 milyar varil ile Venezuella, ikinci sırada da 268 milyar varille Suudi Arabistan gelmektedir. Bu arada Venezuella’da neden iç savaş çıkarılmak istendiğini şimdi daha iyi anlıyorsunuzdur.

Toprakları çöl olan ve petrol ile doğal gaz rezervleri yakın gelecekte tükenecek olan Katarlılar 2005 yılında Katar Yatırım Otoritesini (QIA) kurararak bütün dünyada yaklaşık 170 milyar $ tutarında bir fonu yönetmekteler. Son zamanlarda özellikle Türkiye’ye de yatırımlar yapan Katarlıların en çok yatırım yaptığı ülkelerin başında ise İngiltere, ABD, Fransa, Almanya ve Çin gelmektedir.

Katarlıların ortak olduğu firmalardan bazıları şunlar: Shell, Total, Valentino, Marks & Spencer, Louis Vuitton, France Telekom, Porsche, Credit Suisse, Barclays ve Volkswagen.

Ancak özellikle Avrupa ülkeleri Katar’ın yaptığı yatırımları siyasi şantaj olarak kullanabileceğini düşünerek daha fazla yatırıma soğuk yaklaşmaktadır. İngiltere’deki Royal United Service Institute yetkilisi David Roberts’in söylediklerine lütfen dikkat edin. Diyor ki Roberts ‘’Eğer bir ülke ucuz ise, siyasi açıdan önemli ise ve o ülkeyi kontrol etmek istiyorsan o ülkeye yatırım yapılır. İşte Katarlıların stratejisi bu.’’

Biliyorsunuz Türkiye’nin en önemli sektörleri olan Tekstil, bankacılık/finans ve gayrimenkul sektörlerinde Katarlıların ciddi yatırımları oldu. Digitürk’ü satın aldılar. Bizim müteahhitlik firmalarımız için Katar ise Suudi Arabistan ve Irak’tan sonra iş alınan üçüncü büyük ülke oldu.

Katar’ın ilginç bir özelliği daha var. Yaklaşık 10.000 kişilik bir Amerikan üssü var. Kime karşı? Tabiki İran’a karşı. Ancak ilginçtir ki Katarlılar bunu yeterli görmeyip İmparatorluk döneminde bağlı oldukları Türklerden de ülkelerinde bir askeri üs kurmalarını istemişlerdir. Üstelik masraflarını da kendileri karşılamak üzere.

Dışişleri Bakanı iken 15 kez Katar’a giden Sayın Davutoğlu’nun başbakan olarak ilk ve son kez ziyaretinde imzalanan anlaşma ile 3.000 kişilik bir Türk Üssü kurulması kararı alınmış ve masraflarını Katar karşılamayı taahhüt etmiştir. Bugün Katar’da kara, hava, deniz ve özel kuvvetlerimiz 10 yıl süre ile kalmak üzere üsse yerleşmiştir. Türkiye açıkça olası bir İran saldırısına karşı Katar’ı koruyacağını ilan etmiştir. Dolayısıyla İran’ın Irak ve Suriye’de Türkiye’den bunun rövanşını almak istemesini anlayabiliyoruz.

Bugün ABD’nin; Şii nüfusun yoğun olduğu ama yönetimi Sünnilerde olan Bahreyn’de 2 adet üssü olup bir üçüncüsünü daha inşa etmektedir. Kuveyt’te ve Umman’da da 2’şer adet üsleri vardır. Suudi Arabistan ve Katar’da da üsleri mevcuttur. İran’ın komşusu Afganistan’da da 12 adet üssü vardır.

Son zamanlarda Katar ile diğer Körfez ülkeleri arasında ciddi manada soğuk rüzgarlar esmeye başlamıştır. Katarlı Şeyh Tamim bin Hamad el Thani’nin sonradan Katar tarafından yalanlanan konuşmasında İran yanlısı Hizbullah ve Hamas örgütlerinden meşru direniş örgütleri olarak bahsetmesi ve İran’la gerginliğin akıllıca olmadığını vurgulaması, İran’ı İslami ve bölgesel bir güç olarak tanımlaması hatta Suud’ları teröre finans desteğiyle ima edip silahlanmaya bu kadar para harcanacağına yoksullukla mücadeleye harcanmasına ilişkin sözleri körfezdeki diğer Arap ülkelerinde adeta soğuk bir duş etkisi yarattı.

Tabi ortalık karıştı. Katar’ın El-Cezire kanalı, DAEŞ ve El-Kaide’nin yanında bir de İhvan hareketi ile işbirliği yapmakla suçlandı. Suudi Prens Bandar zaten onlar 300 kişi ile bir TV kanalından ibaret diye Katarlıları küçümseyen bir demeç verdi.

Katar resmi haber ajansı QNA’nın web sitesi hack’lendiği için böyle bir konuşma varmış gibi aktarıldığı Katarlılar tarafından söylense de bu açıklama Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn tarafından yeterli ve inandırıcı bulunmadı ki El-Cezire ve diğer Katar’lı sitelere internet ulaşımı bloke edildi.

Ancak işler giderek daha da gerginleşmeye başladı. Katar bahsekonu bütün ülkelerdeki elçilerini geri çağırdı. Bu arada açıklama yapan Katar Dışişleri Bakanı Al Sani geçtiğimiz hafta ABD’de Katar aleyhine 13 makale yayımlandığını ve Katar’ı hedef alan bir kampanyanın başladığını ifade etti. Bir de bunların üzerine Moody’s in Katar’ın kredi notunu düşürmesi işin tuzu biberi oldu.

Kısacası Katar İran yüzünden tam bir kuşatma altında. Verilen mesaj açık. Ya bizimsin ya da toprağın. Önümüzdeki günlerde muhtemelen Katar’ın geri adım atacağını göreceğiz.

İran Savaşı öncesi sıra Katar’dan sonra Türkiye’ye gelecek. Bu konuda ABD’nin eli oldukça kuvvetli. Sepetinde koz olarak kullanabileceği başta FETÖ olmak üzere, bol bol ağır silahlar verdiği PYD, YPG, PKK ayrıca Reza Zarrab ve Halk Bankası Genel Müdür Yardımcılarından Mehmet Hakan Atilla’nın Türkiye’yi uluslararası alanda zora sokabilecek itirafları Türkiye ve Dünya’da taşları oynatabilir. Hatta Katar’dan Türkiye’deki yatırımlarını satıp çıkması ve desteğini kesmesi istenebilir.

Örtülü olarak DAEŞ’lilerle Musul ve Rakka’dan güvenli çıkış karşılığında İran destekli Haşdi Şabi ve Hizbullah militanlarına saldırmaları anlaşmaları yapılmış olabilir. Hatta Kürtlere bile DAEŞ’lilerle ortak operasyon yapacaksınız bile denebilir. İran operasyonu başladığında İran destekli bu militanların verebilecekleri zararların en aza indirilmesi amaçlanabilir. Bu arada İran operasyonu derken sakın İran’a karadan girileceği zannedilmesin sadece İran’ın yeraltında ve üstündeki nükleer tesislerinin havadan imha edilmesi şeklinde olacağını tahmin ediyorum. Zira nüfusu bizim gibi 80 milyonluk bir ülkeye karadan girmek yürek ister.

Burası Orta Doğu. Kimin elinin kimin cebinde olduğunu bilmek mümkün değil. Petrol ve doğal gaz çevresinde dönen inanılmaz çıkar ve hesap oyunlarının, dost sanılan ülkelerin birbirleriyle girdikleri ensest ilişkiler neticesinde doğurmak zorunda kaldıkları daha baştan özürlü garip devletçiklerin kendilerini en çok para verene sattıkları coğrafya. İnşallah Türkiye’yi bunların vaftiz babası yapmazlar.

Sevgi ve Saygılarımla,

Mehmet Ulusal SAĞ  

 
Toplam blog
: 27
: 2404
Kayıt tarihi
: 05.10.16
 
 

1971 Ankara doğumludur. 1997 yılında özel bir bankanın açmış olduğu teftiş kurulu sınavlarında başa..