Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '06

     
    Kategori
    İş Yaşamı - Kariyer
     

    İş huzuru mu cep huzuru mu?

    İlk bakışta çok kolay cevaplanabilecek bir soru gibi gözükse de aslında belki de hayatımızın en önemli kararlarından biri bu sorunun cevabı... İnsan yaşamadan anlayamıyor çünkü bazı gerçekleri...

    Günümüzde, özellikle de büyük şehirlerde insanların geçim dertleri büyüdükçe daha materyalist olunmaya başlandı. İnsanların tek derdi çok daha fazla para kazanmak, hep daha fazlasını ve daha iyisini elde etmek; hatta yan masanda çalışandan da fazla...Bu durumun üstüne bir de amansız bir rekabet hastalığı gelince insanlar farkında olmadan öncelikle kendileri sonra da başkaları için çekilmez bir ortam yaratmış oldular: İŞ HAYATI.

    Burada genelleme yapıyorum tabiki, istisnalar kaideyi bozmuyor ama malesef... Aile kadar sıcak, rekabet duygusunun olmadığı, insanların para isteği duymadığı bir iş ortamından bahsetmiyorum tabiki; ama son tahlildeki manzara gerçekten düşündürücü...

    İşte bu yüzden o soru geliyor akıllara: İş yerinde huzur mu yoksa kazandığım paraları sayarken hissettiğim huzur mu? Teker teker incelemek gerekirse:

    Büyük bir stres ortamı içinde güvensizlik ve çekememezlik duyguları... Her gün ayağınız geri gidiyor ve masanızdayken dakikaları sayıyorsunuz... Öteki tarafta huzurlu denebilecek, herkesin kendinden emin olduğu, başarıyı hazmedebildiği makul bir ortam...Ama cebiniz istediğiniz gibi dolmuyor...

    Bir de şöyle bir durum var tabi: Bir bakıyorsunuz ki huzursuzluğunuz kazandığnız parayı size harcama zevki vermeyecek kadar artmış.. Ama bu sizi ilginç bir şekilde daha da çarkın kölesi yapıyor, aynı şekilde va bu sefer daha büyük bir hırsla devam ediyorsunuz... Çok geç anlıyorsunuz kaybetmekte olduğunuz değerleri...

    Aslında bu değerlendirmeye katılması gereken bir çok parametre daha var. Örneğin bu soruya ev geçindirmek zorunda olan bir aile reisinin cevabı ile sadece kendinden sorumlu bir insanın vereceği yanıtlar tabiki farklı olacaktır. Ama sorumluluk dereceleri aynı olmasa da ikisi de sonuç olarak sorumlu...

    Şahsen ben de bu sorunun kendi içimde cevabını gönül rahatlığıyla verebilmiş değilim. "İkisinden de azıcık" demek geliyor insanın içinden; ama malesef genelde bir tanesinin hayat felsefeniz olarak daha ağır basması isteniyor sizden. O zaman kalbinize mi yoksa mantığınıza mı kulak vermeniz gerektiğini sorgulamaya başlıyorsunuz. Paranın bu kadar önemli, iyi yaşamanın ise bu kadar zor olduğu bir ülkede aslında bu tip soruları çok da fazla düşünüp tartmadan çıkıyoruz yola. İşverenin ağzından çıkacak rakam çoğu zaman bizim için en belirleyici faktör oluyor; ama şunu da unutmamak lazım: Kendi hayatınızda da belirleyici faktör sizsiniz (değilseniz de öyle olmalı) ve hayat gerçekten yaptığımız seçimlerin önümüze sunduklarından ibaret... O nedenle seçimlerimizi güzel ve manalı hayat sunularına dönüştürebilmek adına kendimizi çok iyi tanımak ve beklentimizi iyi bilmek gerekiyor. Çünkü içimizde olan şey er ya da geç mutlaka bir gün dışarı çıkıyor ve karşımıza dikiliyor ve hesap sormaya başlıyor ki bu en büyük huzursuzluk...

    Nasıl bir cevap vermeli hayatın bize sorduğu bu soruya bilemiyorum ama çok önemli bir değer var kazanmamız gereken: Sabretmek...Hayattaki en önemli anahtar sözcüğümüz belki de... Huzurumuz ve başarımız için sabretmek bizi istediğimiz noktaya ulaştıracak en doğru yol olacaktır diye düşünüyorum.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 1506
    Kayıt tarihi
    : 24.11.06
     
     

    Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Halen orada mastır eğitimimi sürdürmekteyim. Ayrıca m..