Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '10

 
Kategori
Mizah
 

İsimlerimiz ve çağrıştırdıkları (!)

İsimlerimiz ve çağrıştırdıkları (!)
 

Yok, bunun adı Emine değildir. Rusya'dan ithal olabilir, takma ismi belki Emine'dir.


“Sözcükler üzerlerindeki çağrışım bulutları ile vardırlar” diyor Oktay Sinanoğlu. Öyle ya, her sözcük aslında bir başka sözcük grubunu da beraberinde getirir. Örneğin, biri “Okay” dese insanın aklına envai çeşit sözcük gelir. Bir kere hemen İngilizce okunuşunu düşünür ve Durex firmasının beynimize çivilediği reklamını anımsarız. Elin yatsı-yabancı sözcüğü bile bunu yapabilirken, varın bizdekiler ne yapabilir, siz hesap edin artık.

Bende sözcükler salt çağrışım bulutları ile gelmiyorlar. Çağrışım yağmuruna tutuluyorum. Hem de sağanak! Nasıl yağıyor bir bilseniz, bana, en kapşonlusundan bir yağmurluk alırdınız.

İşte şimdi isimler ve bende yarattığı çağrışım yağmurlarından söz etmek istiyorum sizlere.

Niyet ettim Allah rızası için bir Pazar gülümsemesi olmasına.

Bir kere en başından şu klasik üç isimle başlayayım: Hatice Emine Fatma.

Benim muhayyilemde bütün Haticeler öncelikle “hatçe”dirler ve hepsi de köylü kadınıdır. Başlarında beyaz bir tülbent, ya folluktan yumurta topluyordur, yahut bir ineğin altında bakraca süt sağıyordur. Komşunun bahçesine girmeye yeltenen kendi tavuğunu da kışt'lamakla kalmayıp; yerden aldığı bir taşla bacağını bile kırabilecek kadar da gözü karadır, Hatçeler!

Eminelerin hepiciği köyden şehre göçmüş, şehirde de gündelik temizliğe giden tiplerdir. Bunların evlerinde, kendilerini bekleyen en az iki çocuk ve ıhış bir koca vardır . Temizliğe gittiği yerlerdeki her hanımı bir diğerine anlatır, ardından da; “ Allah senden razı olsun hanımcım, en insanlıklısı sensin” yalakalığını da yapmadan geçmezler. Diğer gündeliğe giden arkadaşları ile bir araya geldiklerinde, gittikleri evlerin gösterişi sanki kendisininmiş gibi de övünerek anlatırlar.

Fatmaların hepsi dindar yahut dincidir. (Ha ile Hı arasında ne kadar fark varsa o kadar bir farkla). Hepsinin başı türbanlıdır. Hepsi uzun etekli veyahut mantoludur. Etek sadece uzun değil; aynı zamanda bol olduğu için yürüyüşlerinde daima bir çarpıklık gözlenip; çırpı gibi bacakları olduğunu hayal ettirir. Genellikle zayıftırlar. Çok bilmiş, çok çenebaz ve çok ukaladırlar. Kazara açılır, normal toplum hayatına girerlerse, bir gün önce namus bekçisi iken; ertesi günü kendilerine bir bekçi lazım gelebilecek duruma düşerler. Eh, normaldir, onca yıl baskı altında kim kalsa, çıkar çıkmaz sapıtır elbet.

Yukarıda saydıklarım klasik isimler. Şimdilerde bu isimlere kimseler tenezzül etmiyor. Moda isimler koyuyorlar.

Örneğin Burçin.

Yahu benim başıma musallat olan bir Burçin var, bırakın muhayyilemi, gece kabusum oluyor. Hangi müzik sitesine girsem, hemen sağ alt taraftan bu kız peydahlanıyor. Küçük bir kare fotoğraf, yaşı 22, ilişkiye açık ve açıklamada da “Burçin’in canı çok sıkılıyor ilgilenecek birini arıyor” diyor. Nasıl kabusum olmasın? Nasıl üzülmem ben bu kızcağıza?

Orda bir kız var, gitmesek de görmesek de, o kız bizim kızımızdır, diyerek, her gece yatmadan önce koca yaratana el açıp dua ediyorum: “Ne olur Tanrım, şu kızcağızla ilgilenecek biri çıksın, sevap işlemesini istediğin kullarının parmaklarını kazara o sitelere tıklattır” diyorum. Ama gördüğüm o ki; dünyaca meşhur olan, sözüm ona Türk erkeği gücü sadece hikaye. Yahut da bizimkilerin hepsi Moldovalılara dikmiş gözü. Evdeki bulgur dururken, Dimyat’a pirince giden atalarının torunu bunlar, ne beklenir ki?

Hani ben erkek olsam, duasını alacağım kızcağızın, ama mümkün değil işte. Biricik Burçin’imiz, canımız cicimiz orada sersefil olsun, sen dön arkanı yat! Olacak iş mi? Allah rızası için biri, şu kızacağızın gönlünü etsin, pardon, can sıkıntısını gidersin, diyecektim, klavyem sürçtü.

İşte Burçin’den çıkan çağrışım yağmuru da bunlardı.

Dikkat ettiyseniz değindiğim isimlerin içinde bir tane bile erkek ismi yok. Çünkü erkek isimleri denince aklıma ilk gelen isim Abdullah oluyor ve o meşhur fıkrayı anımsayıp yerlere yatarak gülmekten devamını getiremiyorum.

Hangisi mi? Hangisi olacak tabii ki, İstanbul’da bir hamam sefasında görülen, derisinin üzerindeki dövmesinde “kamaşullah” yazan vatandaşımız. Kendisi Kahramanmaraşlı Abdullah olup; bereket tanrısının Maraş versiyonudur. Fıkranın detaylarını merak edenler google amcamızdan arasınlar, ben burada onu yazmayayım artık .

Daha bir sürü isim var; ama kabusum olan, ama güldüren. Şimdilik bu kadarı yeter diyelim.

Notum: Yukarıda sözünü ettiğim isimlere sahip dostlar; biliyorum muzipliğimi anlar ve alınmazsınız, ama yine de demeden edemeyeceğim; hepsi şaka, maksat gülelim diye uydurdum.

 
Toplam blog
: 135
: 3170
Kayıt tarihi
: 23.07.08
 
 

Eğitim sürecinin bazı bölümleri Almanya ve İngiltere'de olmak üzere en son PAÜ'den eğitim uzmanlı..