Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '08

 
Kategori
İstanbul
 

Islak ışıklar şehri...

Islak ışıklar şehri...
 

İstiklal Caddesi 28 Şubat 2008


Taksim'e yaklaşırken trafik iyice sıkıştı geçen akşam. Dur kalk derken arabadan attım kendimi diğer sabırsız yolcularla. Havada bir yağmur kokusu ve sanırsınız aylardan Nisan... Yağmur kokusunun hüznü mü birden bir karamsarlık çöküverdi omuzlarıma. Yoksa cemreler de düştü deyip kışlık üniformam olan kabanımdan kurtulmanın sevinciyle giydiğim kadife ceketin yağmur yağarsa ne hale geleceği mi beni düşündüren? Yok o değil biliyorum. Bu girişten ne zaman AKM'ye doğru yürüsem.. Anlatacağım birazdan... Zaten 15 dakika gecikmişim. Beş dakika da yol tutacak. Giriş... Merdivenler. Yarım saat gecikmiş olacağım seminere.

Neyse girdim toplantı salonuna utana sıkıla sessizce, yarım saat rötarlı bir tren makinisti gibi hissettim kendimi. Seminerin sonuna doğru tepemizde korkunç bir şimşek çaktı ve ardından bardaktan boşanırcasına bir yağmur. Sokağa çıktığımda İstiklal Caddesinin o ışıltılı cıvıltılı kalabalığının dağılmış olduğunu gördüm. Bütün kahveler, simitçiler ve muhalebiciler ağzına kadar dolmuş, yağmurdan kaçanlarla, saçak altları da.

Ben ara yoldan tam İstiklale çıkarken birdenbire ellerinde karton kutular taşıyan adamlar belirdi ve sokağın ortasında dikilerek yağmur altında paketleri aceleyle açarak içinden rengarenk naylondan Çin Şemsiyelerini çıkarıp satmaya başladılar. Birden ortalığı rengarenk naylon şemsiyelerin altında yürüyüşe çıkan insanlar kapladı. Demek ki Galatasaray taraflarında da satıcılar iş başında. Ne güzel bir düş gibi...İtalyan filmlerine özendiren şemsiyeler...

Aslında Çin şemsiyelerinin dayanıksızlığı nedeniyle dünyadaki ham madde tüketiminde olumsuz etkileri olduğu için uzak durulmasını savunup duruyordum... Bi yandan da şemsiyelerden gözümü alamıyorum... Sanırım dünyanın her yerinden insan zevkini okşayan etkenlerin araştırmasını yapıyorlarmış. Bir nevi pazarlama araştırması ve çok da başarılılar...

Sonunda gittim satıcılardan birinin yanına. Beyaz mı, pembe mi, Ecevit mavisi mi derken leylak rengi bir şemsiyede karar kıldım. 4 YTL verdim. Aslında sonra satıcının eline makineyi tutuşturup bir de resmimi çektirecek kadar düşüncesiz bir mutluluk dalgası sarmıştı benliğimi. Makinemin de inadı tuttu mu tutar. Yardıma köşedeki kestaneci koştu. Tezgahını bırakıp geldi şemsiye satıcısına yardıma. O ikisinin başaramayacağını düşünen midyeci de hazır kuvvet bir adım ilerlemiş bekliyor...

"Kardeşim boşverin zaten şansım yoktur, siz tezgahınızınla ilgilenin ne olur " dedimse de, ah canım insanım benim ille de bir fotoğrafını çekecekler teyzelerinin. Makinenin o tuhaf kırmızı ışığı yüzümde dolanıyor ama flaş patlamıyor. Sonunda kestaneci başardı. Başarmasa da alacaktım makineyi. Kaçırdığı müşterilere üzülüyorum bi yandan. Sonunda çekildi fotoğraf. Neyse onlara çabucak veda ettim.

Şemsiye konusuna dönersem eğer yağmurdan korunuyor olmak filan değildi derdim. O plastik zarif şemsiyeyi sahiplenmek bir çocuğun arzuladığı bir oyuncağı ya da renkli bir akide şekerini alması gibi bir etki yaratmıştı üzerimde. Hani vapurlarda kahvelerde kös kös otururken sürekli SMS mesajı yazan insanlara duyduğunuz özen gibi bi şey.. Utanmasam yanımda da fazla para olsa bir kaç tane daha alacağım şemsiyelerden. Aklım beyaz şemsiyede kalmış olarak ışıklı caddede yürümeye başladım. Yerlerde incecik yağmur tabakası dükkanlardan, kafelerden düşen kırmızılı, mavili renklerle ışıldarken sabahlara kadar orada yürüyor olmak istedi canım. Havalarda uçuyorum sanki...

Gözüm ışıklarda, panolarda gezinirken nasıl sevinçliyim bu renk cümbüşünde..En sonunda bir duvara asılmış bir ilan mı denir ona takıldım. Yaklaştım başımı kaldırıp ilanı okuyorum. Bu arada gelen geçen tek tük insan da bu tuhaf kadın, elinde şemsiye yolun ortasında dikilmiş, gökyüzünde nereye bakıyor diye durup oraya bakıyorlar. Afiş o kadar yukarıda ki... Bir kaç fotoğrafını aldım afişin.

Böylece öğrendim Kadiköy' de bu Pazar yani 2 Mart'ta bir miting daha olacağını.

Çocukça sevincim birden sönüverdi. Ülkenin gerçekleri birden bire gecenin, şemsiyelerin ve yansımaların sihirli renklerini yutuveren acılı bir karanlığa gömmüştü dünyamı. Ahmet Hakan'ın o muhteşem "Kanlı Pazar Manifesto"sunu anımsadım yolda. Kanlı pazar olayını İnternet'de araştırırken okumuştum.

Eğer yaşı elverseymiş, 1969 yılının Şubat ayının o ikinci pazarında İslamcı bile olsa Amerikan 6. filoyu protesto eden Deniz Gezmişlerin yanında olacağını söylüyordu Manifeto'sunda. Polisle birlik olup o gençlere karşı tekbirlerle saldırıya geçen sözüm ona Müslümanların yanında olmayacağını anlatıyordu.

"....Aklımın erdiği andan itibaren...Orada olmadığım halde...Orada olup bitenler nedeniyle "suçluluk" duydum.Ne zaman o "Kanlı" Pazar gününden söz açılsa yüzüm kızardı...Hele o günlerde milleti 6. Filo’nun yanında "Allah için cihada" çağırıp kışkırtan adamların, bugün bir parça utanç duyup en azından seslerini kesmek yerine...
Hálá eski kinlerini dipdiri tutup Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ağız dolusu küfürler yağdırdıklarını gördükçe...Yüzüm kızarmaya devam ediyor.Bu manifestoyu da işte bu yüz kızarıklığı içinde yazıyor ve diyorum ki: Lütfen adımı Mehmet Şevket Eygi gibilerin hizasına yazmayın.Eğer ille de birinin yanına yazacaksanız...Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hizasına yazabilirsiniz...Hiç gocunmam...Aksine şeref duyarım."*


Gümüşsuyu girişine, hani yürüyüşe katılan öncülerden bir grubunun meydana alınıp sonra da saldırıya uğramasının sadece seyir edildiği o bölgeye gelince aklıma düşen soruyla boğuşuyordum.

"Acaba Ahmet Hakan bu Pazar günü Kadıköy'de yapılacak yürüyüşe gelecek mi?"

Ben Ahmet Hakan'ın Kanlı Pazar Manifestosunu yazarken samimi olduğuna inanmaya hazırım.

Evet otobüste de bunu düşündüm.

Bizim Anaysamız Amerikan Kuruluşlarında tartışmaya açılacakken başka şeyler düşünmek gelmiyor artık elimden.

Neden acaba bizim onca üniversitelerimizin, sivil toplumlarımızın ve platformlarımızın hazırladığı öneriler ciddiye dahi alınmıyor ve hükümetin iç işlerine karışma olarak niteleniyor da Anayasamız Amerikan Kuruluşlarında, Amerikan Kurumlarında tartışmaya açılıyor?

Neden acaba neden? Yoksa...yoksa AB ye girmek isterken yanlış bir kanı mı uyandırdık?

Yine de makineyi kurcalarken gördüm ardı ardına bir sürü fotoğrafımı çekmiş iyi kalpli satıcılar. Meğer ben flaşı kapatmışım. O yüzden yanılmışım, çekilmedi sanmışım. Utandım ben.

Bakalım Ahmet Hakan da o Kanlı Pazar Manifestosundan sonra aleyhinde yazanları utandırıp, bu Pazar günü, 2 Mart'ta Kadıköy'de yapılacak yürüyüşe gelecek mi?"

Mart 2008 ezgi umut


http://www.haber5.com/artikel.php?artikel_id=4427

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..