Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '14

 
Kategori
Dünya
 

İsrail’in saldırganlığını savuşturmak

İsrail’in saldırganlığını savuşturmak
 

İsrail’in her defasında savunma veya cezalandırma bahanesiyle Filistinlilerin üzerine çoluk çocuk demeden bomba yağdırmasını çaresizce izlemek zorunda kalırken, Murat Yetkin’in “Gazze’den Musul’a... İşte Ortadoğu bataklığı” adlı yazısında yer alan şu cümlesi, bu kahredici sarmalın nedenlerini çok güzel özetliyor:

 “Giderek kafalara ‘dank’ ediyor ama, Filistin halkının yanında yer almakla, Filistin halkı içinde taraf tutmak, onları İsrail’in saldırgan siyasetine karşı korumak yerine diklenmeye cesaretlendirmek ayrı ayrı şeylerdir.”

Kendisine aynen katılıyorum. Bundan üç sene önce ben de “Mavi Marmara Ve Yanlış Duygusallığımız” adlı yazımda, şu satırları kaleme almıştım:

“Cihadın ve şehit olmanın o kadar da kolay olmadığını düşünüyorum. Aşırı ve yersiz duygusallık hep kaybettirir. Ayrıca Hamas’ın da çok acımasız tarafları yok mu? Genç bir annenin canlı bomba olarak kullanılması sizi rahatsız etmiyor mu? Atılan tüm o kıytırık ve zarar vermeyen bombaların bedelini hep Gazze'li çocuklar ödemedi mi? Bu bilindiği halde, aynı yöntemde ısrar etmek kendi çocuklarını bile bile feda etmek değil midir?”

Yine Murat Yetkin’in aynı yazısından öğrendiğimize göre, Gazze’de oyla işbaşına gelen Hamas’ın yöneticisi Halid Meşal önce Suriye, 2012’den beri de Katar’da bulunmaktadır. Buradan da, Gazze’deki hükümetin başında bulunan İsmail Haniye aracılığıyla, gazetecimizin deyimiyle, ülkeyi uzaktan kumandayla yönetmekte veya yönetememektedir.  Meşal’in attığı her adım, eli her daim tetikte olup bahane arayan İsrail’in saldırganlığıyla birleşince, Filistin halkının üzerine ölüm ve zulüm yağdırmaktadır.

Bu yüzden de her defasında ağıt yakıp, kahır sloganları atmak yerine, özellikle de acımasızca katledilen çocuklar için mutlaka akıl ve mantığın devreye girmesi şarttır. Bir adım geri atıp, olaylara tarafsız olarak bakmak zorundayız. Bu tarafsızlık da bazılarınca öne sürüldüğü gibi insanlıktan nasibini almamış soğuk bir akılcılık değildir, tam aksine güçlünün kuvvetini doğru tartarak, güçsüzü daha iyi koruyabilmenin yolunu ve yöntemini aramaktır. Sonuçta birbirimize karşı girdiğimiz duygusallık yarışı, zalimlerin zulmüne kalkan olabilmiş değildir bugüne kadar.

Tarafsız olarak baktığımızda da, “dev” İsrail’in her defasında demir yumruğunu “cüce” Filistin’in zayıf ve yıpranmış bedenine en ufak bir acıma duygusu göstermeden indirdiğini görüyoruz. Bu durumda da ne yapıp edip, devin cüceye yumruk atması engellenmelidir. En ufak bir provokasyona ve diklenmeye fırsat verilmemelidir, hem de ne pahasına olursa olsun. Aksi takdirde bebe ve çocuk cesetlerine içimiz yanmaya devam eder. Bu haksız ve eşitsiz terazinin durmasını ve yerinden kıpırdamamasını sağlamak, mevcut şartlarda Filistin ve özellikle de Gazze için yapılabilecek en büyük iyiliktir.

Mevcut şartlar derken, tabii ki zalimlerin zulmü kadar, dostların dostsuzluğunu da unutmamalı. İnsafsız ambargoları kırmak mümkün değilken, ambargoları delmenin mutlaka ki birçok yöntemi vardır. Dünya kamuoyu yaratmanın da öyle. Ancak bunun için büyük paralar gerekmektedir, örneğin Dubaililerin üstü cam kaplı klimalı dünyanın en büyük alışveriş caddesi projesine ayırdıkları 5 milyar dolar gibi olanlar. Anlaşılan o ki, günümüz Müslümanları en çok lüks tüketimi sevmektedirler, üstelik de Müslüman olmayanların ürettikleri lüksü. Bir de açıkça yererken, gizliden gizliye İsrail’le ticaret yapıp, sağlığını onlara teslim eden Müslümanlar da unutulmamalı.

Diyeceğim zalimlerle zulümlerin ve dostlarla dostlukların çeşitli yüzleri vardır.

Günümüzde beyaz olmak ve kalmak çok zordur.

Ancak resimde gördüğünüz "misket bombaları", kuşkusuz ki siyahın en katıksız olan şeklidir. Büyük bir bombanın içinde yer alan misket misali sayısız küçük sarı şeritli bombalar yer almaktadır. Küçük paraşütleri sayesinde düşüşleri yavaşlatılmakta ve etrafa yayılmaları sağlanmaktadır. Patladıklarında her bombacıktan 2 bin şarapnel parçası çıkıyor ve 73 metre yarıçapındaki bir alana etki ediyor. Kurbanlarının her yerini yaralarla beziyor. Feci hale getiriyor. Bazı İsrailliler de bu bombaların Gazze’nin üzerine yağmasını oturup seyrediyor.  Ortalığın alev alev yanmasına, insanların çaresizce kaçışmasına, bebelerin kavrulmasına isteyerek ve bilerek tanık oluyor.

Bundan daha kara başka hangi siyahlık olabilir ki?

Acaba gün gelir de - ansızın - aynı bu misket bombaları gibi üzerlerine yağan meteor yağmurunu da böyle seyretmek zorunda kalabilirler mi diye düşünmeden edemiyor insan. Ancak öyle dahi olsa, bunun gerçekleşmesini beklemek yerine, bir an önce zayıfı güçlüden korumanın yolunu bulmalı.

Çünkü:

İsrail’in saldırganlığını savuşturmanın yolları var.

Mazlumların ahını savuşturmanın ise yok.

Ancak zalimin zulmünü görmemiz için bu ahları duyurmaya devam ettirmenin de affedilir yanı yok.

Hem de hiçbir şekilde yok.

Zuhal Nakay

Not: Radikal’den Tayfun Atay’ın da köşesine uğramanızı tavsiye ederim. Örneğin, “Bilmekle inanmak sarmalında insan ‘kozmos’u” adlı yazısında bilim insanı, astrofizikçi ve astrobiyolog Carl Sagan’dan ve onun dindarlarla olan ilişkisinden bahsetmiş. Öldükten sonra eşine inanma noktasına gelip gelmediği sorulmuş. Cevabı ise şu olmuş: “Carl inanmak istemedi. O hep, ama hep bilmek istedi.” Buna ise benim cevabım şöyledir: “İnanıyorum, onun için hep, ama hep bilmek istiyorum.” O yüzden de kozmos/kâinat ve ona dair belgesellere bayılıyorum. Ramazan’da bu güzel fikir jimnastiği için Tayfur Atay’a teşekkürler... 

 
Toplam blog
: 102
: 618
Kayıt tarihi
: 24.08.13
 
 

Mimar / Blog Yazarı ..