Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

İstanbul Tasarım Bienali ve Kıtlıktan Esinlenmek

İstanbul Tasarım Bienali ve Kıtlıktan Esinlenmek
 

İstanbul Modern sergi katalog


Kıtlıktan neyi esinlenir insan diye soracaksınız. Gece yarısı Doğan Hızlan makalesini okuyunca hemen İstanbul Modern sayfasına geçmiştim. İstanbul Tasarım Bienali 13 Ekim-  16 Aralık tarihleri arasında. Fakat bugün  yani 15 Kasım ve  yarın 16 Kasım önemli. Çünkü orada 14.00-18.00 arası sergi ile ilgili bir açıklamalar dizisi yer alacak ya da seminer diyelim isterseniz.  bugünküne  katılamayacağıma üzüldüm doğrusu.


Modern'in sayfalarında gezinirken gördüm , küratörlüğünü Emre Arolat ve Joseph Grima ’nın üstlendiği birinci İstanbul Tasarım Bienali ’nin e-dergisine göz atarken. Katılan sanatçıları ve işlerini yazmışlar. İlkine tıklayınca  Inspired by Scarcity/Kıtlıktan Esinlenerek. Hanae Shimizu ve o sayfada yazarın adını tıklayınca sanatçının çalışmasıyla  ilgili bilgiler de çıkıyor. Adı üzerinde. I ve II Dünya Savaşları sırasında açlıkla baş etmek için insanların geliştirdiği yol yordam anlaşılan  Hanae Shimizu'ya esin kaynağı olmuş. Öyle açıklıyor. Ne yazık ki  ona gelen esinleri şu anda incelemeye zamanım kalmadı ama serginin amacıyla ilgili açıklamalarda, dünyada yavaş yavaş, bireysel  basit  keşiflerin ön plana çıkacağı küçük ölçekli atölye işlerinin popüler olacağı gibi şeyler söylendiğini okumuştum.

 

Bu  sergi ve çalışmalar  büyük ölçekli üretim çağının yavaş yavaş sona ermekte olduğunun müjdecisi mi? Yoksa- şu anda topraklarımız talan edilirken ki söylenen büyük ölçekli tarım için yabancıların eline geçtikleri.- çok çok uzak geleceğe yönelik düşler mi? Gezip görmek lazım. Böylesi sergiler insanın düşünme kapasitesini zorlayarak gözünün açılmasına yaralı oluyor.  Öte yandan büyük ölçekli işlerin atölyelere aktarılması yani küçük ölçeğe dönüşmesi, emeğin iyice katledilmesi anlamına geleceği için biraz kaygı ile mi karşılamalı yoksa kapitalizmin yavaş yaval bel vermesi diye mi niteleyip zil takıp oynamalı mı, bilemiyorum.


Akşam akşam usumdan geçenleri tam açıklayamıyorum. Uzun bir tartışma ve düşünme konusu bu aslında. Serginin ileriye geleceğe tuttuğu projektörlerin ışığı  altında epeyce düşünmek gerekiyor. Neyse. "Kıtlıktan Esinlenerek" in bana anımsattığına gelelim.  Usumda ne zamandır dolanan şeyler canlanıverdi çünkü. 


Nereden nereye ama YKY nın çıkardığı Georges Dumezil kitabı Mit ve Destan I'i  okurken, Dumezil 'le ilgili Türkçe yayınların peşine düşmüştüm. Didier Eribon'un Dumezil ile yaptığı konuşmaları ta Artvin taraflarındaki bir yazar  vasıtasıyla elde ettim. Kitabı Türkçeye çeviren İsmail Yerguz. "Georges Dumezil ile Konuşmalar" adı. Sinatle yayınlarından çıkmış. İşte o kitapla beraber çok ilginç Gürcü öyküleri olan bir başka kitabı da istemiştim. Şimdi kitabı  bulamadım. Gürcü hikayeleri diyelim isterseniz, ya da anılarıydı sanırım birinin,  çok dokunaklı çok duyarlı gelmişti  bana. O kitapta  savaş zamanı Artvin ve Kars yöresinden söz ediliyordu. Bilirsiniz Kars yöresi yıllarca Ruslara da toprak oldu. İşte Türkler zamanı mı yoksa Gürcü ve Rus zamanı mı unuttum ama o çok soğuk kış aylarında, fakirlik dağ boyuyken,  büyükbaş hayvanları açlıktan korumak için meşe yapraklarını suda ıslatıp yem olarak verdiklerini okumuştum.


Sonra da bir kaç yıl önce Artvin yöresinde hayvanlarına yem bulamadığı için, onları satmak zorunda kaldığı için kendi  canına kıyan  yerel insan  geldi.  Meşe yapraklarının yem olarak kullanılabileceğini  okuyunca çok üzüldüm. evet, çok üzüldüm. Belki de o bölgede  meşe ağacı yoktu ya da vardı da şu azgın kapitalizm  ya da biraz daha kibarcası  yeni dünya düzeni  bizi böylesi önlemleri tarihimizden silecek kadar mı yabancılaştırdı diye düşünmüştüm.


Sonra Fethiye ve çevresiyle   ilgili araştırma kitabında,  değerli araştırmacı  Musa Seyirci 'nin " O Güzel İnsanlar, O Güzel Atlar" da meşe palamutlarının,gemicisiyle,  taşımacısıyla, devesiyle, devecisiyle, yetiştircisi ve toplayıcısıyla  bir  zamanlar Teke yöresi halkını geçindiren  önemli bir gelir kaynağı olduğunu hüzünle okudum daha yeni.


Yerli malı haftalarını sevinçle kutlardık, çocukluğumuzda, sonraları ayıplanır oldu kutlamalar. Belki de yasaklanmış olabilir mi?  

Ama elin  sanatçısı  oturmuş düşünmüş, kıtlıktan esin almış.  Sergi de bizi düşündürecek sanırım. Belleklerimizle yeniden buluşmamızı  sağlayabilir.


emel dinseven  2012 11 15  

  
   http://istanbuldesignbiennial.iksv.org/adhocracy/?lang=tr

http://istanbuldesignbiennial.iksv.org/seminar-program-brusselsistanbul/?lang=tr

 

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..