Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '08

 
Kategori
Siyaset
 

İyi, kötü, öteki

İyi, kötü, öteki
 

İçimizdeki ötekiden geldik iyilik, kötülük, öteki meselesine. “İçimizdeki öteki” çoğu zaman egomuzu rahatsız eden; yaşadığımız kötü, olumsuz anılarımızı bastırıp yok saydığımız bir alan olarak hep kendini hatırlatır, zayıf anlarımızda bizi içerden kuşatır esir alır. Şehri bu yüzden terk edemeyiz, o hep arkamızdan gelir içimizdedir; Peter Senge’nin “5. Disiplin”de işlediği “düşman içimizde” durumudur bu hep, biz fark edip onu söküp atamadıkça hiç rahat vermez, hep tökezletir.

Tarih içinde devletlerde hep içindeki ötekileri bastırarak var olmayı yeğledi; kendi için bir ulus aradı, geçmişi millileştirdi ve göreceli kıldı. Hatırlamayı tercih ettiği; planladığı, geçmişten kırparak bir araya getirdiği; diziler oluşturduğu, milliyetçi kavramlaştırmalar yoluyla, her ulusa özel tarihler oluştu. Komşunun tarihinde kötü biz, bizim tarihimizde kötü komşu, herkesin kendisini tanımı iyi oldu.

Tarih hep toplumların “kendi yaptıkları iyilikler”le “başkalarının ona yaptığı kötülükler”i birleştiren dizi filmlerden; makalelerden oluştu. Senaryonun iyileri devletin kendine tercih ettiği ulus-milliyeti kötüleri ise öteki uluslar oldu. İçerdeki ötekiler (diğer etnisiteler) hep kötülük üretecek, her fırsatta üretmeye hazır odaklar olarak algılandı, algılatılmaya çalışıldı.

Ulusların tarihi de kendi içlerindeki bu odaklarla ve onların dış destekçilerine karşı sürekli bir mücadele olarak tanımlandı. Bu tanım gereği içimizdeki ötekinin her hareketi dikkatle izlenmeli, ezilmeli ve dışarı atılmalı idi; güvenliğimiz gereği. Hatta dışa atmakta gelecekte dışarısını güçlendireceği için ulus devlet sahasında ötekinin ezilmesi makul ve mantıklı kabul edildi.

Bizde bu süreç modernleşmenin bireyleşmekten çok uluslaşma olarak algılanmasına yol açtı. Milliyetçilik için ideal olan tek millet yorumu, her şeyin ona göre tanımlanması, her şeyin onun için olması idi. Osmanlıdan bu yana Ataerkilliğin yanı sıra hakim zihniyetin Otoriterlik olması ulus yorumunun bu şekilde yapılmasını kolaylaştırdı.

Osmanlıdan bağımsızlaşmaya yönelen diğer etnisiteleri ise “kötü” temizlenmesi gereken ayrık otları olarak gören bir uluslaşma süreci yaşandı. Milliyetçi algılamanın doğal sonucu ötekini kötü görüyordu, varlığımızın armağan olması için, devamlılığı için, kötünün temizlenmesi şarttı.

Bu süreç bugün hala devam ediyor en kaba haliyle isli puslu ortamlardan bir türlü aydınlığa çıkamıyoruz. Biz millileştikçe öteki de millileşiyor. Dışımıza atmaya çalıştıkça milliyetçilikle beslenen hastalanan bir öteki, ama aynı zamanda yanımızda da durmaya devam eden bir öteki, hep oluyor. Bu hastalıktan ötekini yeniden içimize alarak kurtulabiliriz, onu da tarihteki “iyi” parçalarımıza dahil ederek ve içimizdeki “iyiliği” de yeniden keşfederek, hakim kılarak…

“İyiliğin kendimize olan değil asıl ötekine olan davranışlarımızın uzantısı olduğunu yeniden içselleştirdiğimizde; sadece ötekini değil, kendi gözümüzde kendimizi de daha sevilebilir kılacağız.”

İçimizde olduğunu varsaydığımız sevgi ve iyilik böylesi bir çaba, ustalık/disiplin gerektiriyor.

Bir ulusa ait olmak adına ruhsuzluğu ve kötülüğü tercih etmemeli bir insan.

“Yanımızdaki ötekinin manen içimize alınarak ortak bir iyinin üretilmesi, iyi olanın paylaşılmış olanda aranmasını da ima eder. İyinin referansının böylece kendimizden uzaklaştırılıp “öteki ile olan birlikteliğe” yöneltilmesi ise kötülüğün ötekine yıkılması kolaycılığını engeller. Kötünün her zaman birazda bize ait alanda gizli olduğunu itiraf ettiğimiz zaman içimizdeki kötüyü açığa çıkarmanın ve onunla yüzleşmenin imkanı da doğar.

Böylece milliyetçiliğin gerçeği tahrip ettiğini ve tüm milliyetçiliklerin birbirinden farksız olduğunu kötülüğünde yaşananları eşitlemese de öteki ile paylaşılmışlık olduğunu açıkça görebiliriz.”

Ve yeniden “biz adılı” yaratabilmenin imkanı doğar.

Kaynak: İçimizdeki Öteki- İletişim yayınları. Etyen Mahçupyan

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..