Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '08

 
Kategori
İnançlar
 

Kabe ve hac olayı

Kabe ve hac olayı
 

İslam’ın 5 farzından biri de Hac etmek. Bunu biliyoruz. Şimdi soruyorum; Farzı eda etmeyince, yarım İslam mı oluyoruz? Eksik bir şeyler kalmıyor mu? Hemen kolayı var, e canım gücün yeterse. Farz; Kesin yapılması gereken değil mi? Üstelik Hac olayı, ta Hz. İbrahim den beri var. Kuranda bildirilmiyor mu? Hz. İbrahim’le İsmail’in birlikte Kâbe yi inşa etmesi. Hz. Muhammed in sözü değil bunlar, sadece bildirdikleri.

Hat sanatını çok severim. Bir “Elif” yazabilmek için, günlerce ağlayarak uğraştığım olmuştu. Sonraları kalıp ve ölçüye takılamadığım için, ne sülüs’e, ne de talik’e yanaşabildim. İlk zamanlar amacım, bazı yapıtların üzerindeki yazıları sökmek ti. Arapçayı ne kadar bilseniz de, öyle meşklerle tasvir edilen sözlerin ve harflerin gizemini anlayamıyormuş insan. Hat üstadı hocam, bana eğer bunu yazabilirsen, sana icazet veririm demişti. Verdiği kelimeyi hemen okudum. Arapça bilmeme sevindi. Peki dedi anlamı ne?” Rabbim, kolaylaştır ve zorlaştırma. Bunu hayırlısıyla tamamlamamı nasip eyle” dedim. Sonradan bu kelimeyi, her yazımın başına yazmak alışkanlığım oldu.

İslam’ı da bu yönden inceledim. Gerçekten, her ibadette bir olasılık ve esneklik verilmiş olduğunu gördüm. Daha da cüretle, ayrılık sandığımız mezheplerin, aslında bize bir lütuf olduğunu anladım. Diyelim namazdasınız, bilmeden bir yeriniz kanamış. O sayılmayacak mı? İşte yolun bittiği yerde bir başka mezhebe uyarak yola devam edebilirsiniz. Ama bunu ne yazık ki böyle almayıp, soy, sop, nesep, şeriat, tarikat ayrımlarına girip, gerçek birlik ve beraberlikten uzaklaşılmış. Belki de ilk demokratik düzen, sağlanamamış.

Hac; Aslında Hz. Âdem den beri süre gelen bir olgu. En bariz olarak, Hz. İbrahim döneminde görülüyor. Eşi Hacer’i götürüp bıraktığı yer. Hz. İbrahim’in yerden fışkırttığı, kutsal su, asırlardır, ne yatağı kuruyabilmiş, ne bileşimi bozulabilmiş. Hiçte tesadüfen, çocuk oynarken ayağıyla bulunmamış. Çünkü Tekvin 21.17 de;”Kalk, çocuğu kucağına al, seni büyük bir millet yapacağım. Ve Tanrı onun gözlerini açtı. Orada kaynayan bir su gördü. Yunus misali, dört kitabın manası ne olursa olsun, gerçek olan olayların örtüşmesidir. Manada ise, bana göreler sizi şaşırtabilir. Yeri geldikçe az değineceğim. Kutsal kitaplarda hep kaynayan bir su vardır. Hatta Hz. İsa mesellerinde de, ayağını vurdu, yerden 12 göze su fışkırdı. Hepsi kendi yolunu buldu, gibisinden. Bunların seçilmiş, her ne kadar mekân ve soy olarak ayrılsa da insanların hep bir kaynaktan olduğunu ima ettiğini düşünürüm bazen. Çünkü her somutun bir soyutu vardır. Tıpkı her maddenin, bir gölgesi olduğu gibi..

Kâbe; dört köşe bir yapı olarak görülse de, bulunduğu mekân, dünyanın ortasından geçiyor. İnsan merkez alındığında, tıpkı kalbin ortada olup, dört odacıklı olması gibi. Ka’ Bazı öğretilerde de enerji, güç tanrısına ad olmuş. Kâbe nin küp şeklinde olması ise, Pusulanın dört yönüne göre yerleşmesinden ileri geliyor. Kâbe’ nin örtüsü, her yıl törenlerle değişiyor. O yüz sürmek için çalışılan kumaş, üzerindeki ayetler. Ve Hacer-ül Esvet; Adını Hacer den almış. Her ne kadar, Karataş denilse de; Zaten Hz. Hacer’in Habeş olduğu söyleniyor. (Bu benzetmelerde sadece isimlerden yola çıktım.) Karataş ın, önceleri beyaz olduğu, sonradan karardığı, bunun nedeninin de insanların günahları olduğu gibi görüşlere, bilimsel olarak baktığımda, boşa atılacak bir şey olmadığını keşfettim. Çünkü bu taşın kimyasal bileşimi, henüz çözümlenmiş değil. Semavi bir taş. İlk kez de Kâbe’nin doğusuna Hz. İbrahim zamanında yerleştiriliyor. Manada, bizler kalbin Allah yapısı olduğunu seziyor ve dile getiriyoruz. O zaman insanla teşbih ettiğimizde, bu taşın bir kamera görevi yapan gözün İris kısmı neden olmasın? Oftalmoji de, İnsanın büyümeyen ve özgün kara noktası göz bebeğidir. Bilimde göz bebeğinden insanın genleri okunmaktadır. Neden bu Karataş ta böyle bir kamera olmasın?

Kâbe nin temelinde, birbirine dayalı dört adet, yeşim taşına benzer bir taş kümesi olduğu biliniyor. Tıpkı dört gözlü kalbimiz gibi. Daha Hz. İbrahim zamanında Mekke’nin adı, “Bekke”, “dar yer” anlamında idi. Kalbimiz de daralmaz mı? Kâbe nin kuzeybatısında bir hilal şeklinde yay vardır. Tıpkı kalbimizden sola kıvrılan Aort yayı gibi. Burada Hz. Hacer ve oğlu İbrahim yatar. Tıpkı Hz. İbrahim’in sınavında, yüreğinden eş ve evlat sevgisini çıkarıp, orada sadece Allah aşkı kalmasını sağlamak üzere bildirilen öğreti gibi. Tıpkı kurban sınavındaki gibi, evlat sevgisiyle sınanan elçiler. Hz. Muhammedin bir dizine Hasan bir dizine Hüseynini alıp, iki göz iki çeşme ağladığı gibi. Üzüm ve Kerbela toprağını avuçladığı gibi. Gönülde sadece Allah aşkı kalana kadar kalplerini temizlediği seçilmiş kulları gibi. Herkes elçi olamazdı. Beşer olmak Kul olmak farklı şeylerdir. Madde de, kalpteki kanın temizlenmesini sağlar ya aort yayı, bende hep İbrahim makamına böyle bir gözle bakarım nedense.

Kâbe’nin asırlardır bozulmadan, yıkılmadan öylece durması da ayrı bir konu. Aslında ilk teknikle bir adam boyu inşa edilen bu yapıyı, yıkmak amaçlı da, onarmak amaçlı da girişimler olmuş. Hiçbiri dokunamamış. Kâbe kendini talep edene kadar korumuş. Bu kelimeyi bilerek kullandım, Abd-ül Muttalip, Resulullahın dedesi. Adının anlamı talip olan, talep olunmuş abid, kul anlamında. İşte bu yüzden Kâbe ye önce talip olak gerekir. Gönülden isteyeceksin ki anahtarı ele alabilesin Hiç ummadığın anda, hiç gücün yokken, bir bakmışsın ki, o kutsal yerlerdesin. Kimi ne şekilde huzura alacağını Allah bilir..

Abdülmuttalib; Hacıların hası. Hicri-i İsmail de yayını geniş alıp tavafını yapıyor. Daha İslamiyet doğmadan. Bu demektir ki, Hacı olmak her dinde var. Bu başka bir şey. Her gün O yayın üzerinde uyuyor. Ataları İbrahim makamında. Bir nefis mertebesidir ayrıca bu makam. Miraçta perde perde yükselen. Bir rüyayla harekete geçen, Hz. Muhammedin dedesi, "Haydi kaz, onu kaz, pişman olmayacaksın. O dedelerinden mirastır. Tüm atalarından kalan, o bütün hacıları sulamana yeter. O hiç kurumaz."

Cürüm i kabilesinin giderken üzerini örttüğü hazine.”cürüm” suç işleyen. Sanki Hz. Âdemin suçu gibi ve mahrum bırakıldığı nimetler gibi, sanki Nuh tan sonra, tufan suyunda yok olanların, Hz. İbrahim soyuyla ikiye ayrılıp devamı gibi. İbrahim ve ishak tan olanlar.. Ve Resulullahın soyu Hz. İbrahim’e dayanmakta. Kâbe dokunulmazlığını bu soya bırakmakta, Hz. Muhammed in dedesi, Abdülmuttalib’e kadar kimse değiştirememiş. Hz. Muhammedin dedesi Zemzemi yeniden buluyor.

Ne uzun, ne kısa, ortada bir boy,

Soyum, İbrahim’dir, ne asil bir soy.

(D.Ali Erzincanlı)

Bir kez, Allah aşkıyla coştu mu insan, anlatmaya yetmiyor bunları lisan. Daha başlamadım ki, anlatacaklarım bu değildi…

 
Toplam blog
: 165
: 856
Kayıt tarihi
: 17.10.07
 
 

Edebiyet fakültesi  mezunuyum. Öğrenmenin yaşı yoktur diyerek çeşitli kurslardan da el sanatları ..