Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '08

 
Kategori
İnançlar
 

Nuh Tufanı

Nuh Tufanı
 

Cizre Nuh Camii ve Türbesi


Mezopotamya felaketi, Tabii afet olarak Nuh kavmine büyük bir 'Tufan' olarak gelirken tarih boyu tüm insanlığa bir ders olarak inanç kültürü içinde miras kalmıştır. Bu olay genel olarak bütün ortadoğu inanç-din ve kültürlerinin ilahi destansı mirasları olarak örtüşmektedir.

Yunus s. ayet: 71 “Ey Muhammed! Onlara Nuh’un başından geçenleri anlat: Milletine , “Ey milletim ! Eğer durumum Allah’ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa – ki ben Allah’a güvenmişimdir – siz ve koştuğunuz ortaklar elbirliği edin; yapacağınız iş size sonra bir tasa vermesin. Sonra onu bana uygulayın ve beni ertelemeyin” demişti.

Şuara s. ayet: 105 “Nuh’un milleti peygamberlerini yalanladı."

Bu tufanın dini dayanakları din kaynağı kutsal kitablarda varolmakla birlikte jeolojik bulgular, arkeolojik kalıtlar da belgeleri ile desteklemektedir. Yine coğrafik olarak topoğrafyayı açık gözle dahi gözlemlediğimizde edindiğimiz izlenim ve bulgular olayı desteklemektedir.
Ancak, gerçekten meydana gelmiş ve bunda kuşku duyulmayan 'Tufan'ın kapsamı ve boyutu üzerinde araştırmalar devam edegelmektedir.

'Nuh Tufanı' meteorolojik bir afet olduğu kadar jeolojik-tektonik bir felaket olarak da önemlidir. Bu tufanın diğer boyutu inanç derinliğinin olmasıdır. Tufanın gerekçesi Din kaynaklarına göre ve özellikle Kur'an ayetlerine göre Nuh kavminin şirk'e dalması neticesi Allah (c.c.) tarafından cezalandırılmaları olarak meydana gelmiştir.

(Hud s. ayet: 25-26 “And olsun ki biz Nuh’u kendi milletine gönderdik; “ Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım; Allah’tan başkasına kulluk etmeyin; doğrusu ben hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum.” Dedi. Hud 27: “Milletinin inkarcı ileri gelenleri : Senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz. Daha başlangıçta, sana bizim ayak takımı dışında kimsenin uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizden bir üstünlüğünüz de yoktur; biz sizi yalancı sanıyoruz” dediler.

Hud 28 : “Nuh : “Ey milletim! Rabbimin katından bir delilim bulunsa ve bana yine katından bir rahmet vermiş de bunlar sizden gizlenmiş olsa, söyleyin bana, hoşlanmadığınız halde zorla sizi bunlara mecbur mu ederiz ? dedi.
Hud 29 : Ey milletim ! Buna karşılık ben sizden bir malda istemiyorum. Benim ücretim Allah’a aittir; inananları da kovacak değilim; çünkü onlar Rableriyle karşılaşacaklar; fakat ben sizi cahil bir millet olarak görüyorum.”
Hud 30 : “Ey milletim! Onları kovarsam Allah’a karşı beni kim savunur, ? Düşünmez misiniz ?”

Hud 32 : “Ey Nuh ! Bizimle cidden tartıştın; hem de çok tartıştın. Doğru sözlülerden isen tehdid ettiğin azabı başımıza getir” dediler. )

“Bu putpereslerden önce Nuh milleti de yalanlamış, kulumuzu yalanlayarak ; ‘Delidir’ demişlerdi, yolu kesilmişti.” (Kamer s. ayet:9) “ ‘O da ben yenildim, bana yardım et’ diye rabbine yalvarmıştı.” (Kamer s. ayet: 10)

Mü'minun s. ayet: 26 : Nuh, “Rabbim ! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et” dedi. ayet: 27 Bunun üzerine ona şöyle vahyettik : “Nazaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap ; buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynayınca her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır.”

Hud s. ayet: 38-39 Gemiyi yaparken, milletinin inkarcı ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da : “Bizimle alay ediyorsunuz ama, alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz; rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz” dedi.

Bu Tufan olayının coğrafik bulguları Anadolu'dan Basra Körfezine kadar uzanmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgemizde Adıyaman - Besni (Göksu-Fırat) havzasından başlayarak tüm güneydoğu platoso, Şırnak - Cizre - Silopi'ye (Zap-Dicle) kadar uzanan alanda Güneydoğu Toroslar'ı aşarak meopotamyaya yönelen tüm akarsu kolları ile bunların buluşma ana akarsuları nehirler olan Fırat ve Dicle'nin üst havzalarından toparladıkları selinti metaryali- molozu, Güneydoğu Torosları tektonik veya jeolojik bir olay nedeniyle aşarak sıradağların güneyinde bırakmaları ile kendini göstermektedir.

Bu geniş coğrafyada ki topoğrafyada göze batan ova görünümünde ki yüzey yapısının derin vadilerle yarılmış platomsu görünümün derin vadi yarıklarının şevlerinden yapılan gözlemde: Yer, yer yüz metreyi aşan kalınlıklarda toprak materyalinin tabakalar halinde tortul birikimler oluşturduğu tesbit edilmektedir. Hatta bu sıradağların güneyindeki bu düzlüklerdeki vadi tabanlarında ana toprak-kayaç görülememektedir. Bu durum Şırnak - cizre -Silopi'de de buradan itibaren Mardin arkası batman havzasındaki vadi düzlüklerinde de Diyarbakır, Ş. Urfa, Adıyaman yöresinde de aynı çökelti toprak, kum, mil benzeri sel felaketi çökeltilerinden meydana gelmiştir. Ve öyle anşılmaktadır ki bu oyuntu vadi şevlerinden görülmektedir ki Tufan olayı birçok defalar tekrarlanmış olabilir de. (İsra s. 17 : “Nuh’tan sonra nice nesilleri yok etmişizdir. Kullarının günahlarından haberdar ve onları gören olarak Rabbin yeter.”) Ancak biz, dini kaynaklarca ve arkeolojik bulgularda bir tek Nuh Tufanını somutlaştırabiliyoruz.

Arada bulunan Karacadağ valkanik kütlesi de olaki doğudaki bitlis-hakkari-van üçgenindeki sönmüş yanardağlarla aynı zamanda Tufanın bir etken tarafını oluşturmuş olabilirler. (Ancak Hud peygamber kıssasına göre karacadağ kompleksinde ki püskürme değişik zamanda olma ihtimali var.) Öyleki tufan sürecinde ayetlerde, yerden de su kaynakları ve tandır (Yere çukur kazılarak yapılan fırın - Yanardağ ) tabirleri kullanılmakla gökten yağan ani sağanakla ( “Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşanan sularla açtık” Kamer s. ayet:11) birlikte meydana gelen bir felaket söz konusudur. ( “Yer yüzünde kaynaklar fışkırttık; her iki su , takdir edilen bir ölçüye göre birleşti, " Kamer s. ayet 12) Çünkü atmosferde meteorolojik olarak yanardağların (Nemrut, Süphan, Cilo, Ağrı'ların) patlaması ( Hud 40 : “Buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynamağa başlayınca, ) ile meteorolojik sonuçlar doğurup, ani felaket yağışlara neden olarak, bu alandaki topoğrafyanında etkilenmesi Van havzasının bütün selinti suları dicle zap kolları ile doğudan batıya doğru diğer alanların suları, Fırat ve kolları tarafından dağlarda anormal seller oluşturarak yeni vadi yatakları açmasına ve meydana gelen sellerle Güneydoğu Torosların güneyindeki düzlükleri kapatıp ağırlıklarını buralarda bırakarak ince metaryallerini güney mezopotamyaya doğru taşıdığı tüm jeolojik ve arkeolojik kazılardan anlaşılmaktadır.

Bu süreçte öyle anlaşılıyor ki Nemrut Dağı lav ve çöküntülerinin tatvan ağzına inerek van gölü havzasını kapatması ve fırat'ta karakaya kıstağının engellemesi neticesi ve yanardağ püskürmesindeki duraklama tufan'ı sona erdirerek suların çekilmesini sağlamıştır. ( Hud 44 : Yere “Suyunu çek !”, göğe , “Ey gök sende tut !”, denildi. Su çekildi, işte bitti; gemi Cudi’ye oturdu. “Haksızlık yapan millet Allah’ın rahmetinden uzak olsun.” denildi. ) Elbette bütün bu olaylar Bu kainatın vahdet odağı Allah'ın iradesi iledir. Fakat ilahi kutret tecellisini elbetteki coğrafik ve jeolojik araç ve yöntemlerle meydana getirmektedir.

Allah'ın indirdiği kutsal kitap olan Kuran'da, Tufan olayı, çeşitli kültürlerde geçen Tufan anlatımlarından daha farklı bir biçimde aktarılmaktadır. Bazı kültürler ve mitolojik söylemlerde tufanın evrensel olduğu ve tüm dünyayı kapladığı söylenir. Oysa Kur'an'da Tufan'ın evrensel olduğu şeklinde bir ifade yoktur. Aksine ilgili ayetlerden Tufan'ın yöresel olduğu ve tüm dünyanın değil, sadece Hz. Nuh'u yalanlayan kavmin cezalandırıldığı (“And olsun ki biz Nuh’u kendi milletine gönderdik") anlaşılmaktadır. Helak olanlar Hz. Nuh'un tebliğini reddeden ve isyanda direten kavimdir. Bu konudaki ayetler şöyledir:

Zariyat s. ayet:46 “Daha öncede Nuh milletini cezalandırmıştık . Çünkü onlar da yoldan. çıkmış bir milletti.”

Enbiya s. ayet: 76 “Nuh da daha önceleri Bize yalvarmıştı, onun duasını kabul edip, kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık.” "Doğrusu Nuh, çok şükreden bir kuldu.” Enbiya s. ayet: 77 "Ayetlerimizi yalanlayan millete karşı ona yardım ettik. Doğrusu onlar fena bir milletti, hepsini suda boğduk.”

Tufan, kuzeyde Türkiye sınırları içindeki topoğrafyanın görünümünden alaşıldığı gibi güneyde de yapılan arkeolojik kazılar önemli bulguları gözler önüne sermektedir.

Mezopotamya bölgesini etkisi altına alan Tufan'ı araştırmak için yada bu bölgedeki kadim uygarlıkların araştırılması için yapılan kazı çalışmalarında büyük sel felaketi izlerine rastlanmıştır. Bu alanda yapılmış birçok kazı vardır. Bölgede yapılan kazılarda başlıca dört şehirde de büyük bir tufan sonucu gerçekleşmiş olabilecek M.Ö. 3000 den öncelerini gösteren sel felaketinin izlerine rastlanmıştır. Bu kazılar Mezopotamya Ovası'nın önemli şehirleri Ur, Uruk, Kiş ve Şuruppak'tır. El Muhayer olarak isimlendirilen Ur şehrinde yapılan kazılarda ele geçirilen medeniyet kalıntılarının en eskisi MÖ 7000'li yıllara kadar uzanmaktadır.

Bu örenlerdeki kazılarda çamur olmuş tuğlaların içinden bir metre kadar derine daldılar; Sümer krallarının ve soyluların gömülmüş olduğu bu mezarlıkta birçok efsanevi sanat eserlerine rastladılar ve çanak çömlekleri çıkarmaya başladılar. "Ve sonra birdenbire herşey durdu." Woolley böyle yazıyordu. "Artık ne çanak, ne çömlek, ne kül vardı, yalnız suyun getirdiği temiz çamur." Woolley kazıya devam ettirmiş, iki buçuk metre kadar temiz kil tabakasından geçilerek derine dalındığında ve sonra birdenbire işçiler, …bu devrin insanları tarafından yapılmış zımpara taşından aletler ve çanak çömlek parçalarına rastlamışlar. Çamur iyice temizlenince altında kalmış bir medeniyet ortaya çıkmıştır. Bu durum, bölgede büyük bir su baskınının meydana geldiğini gösteriyordu. Temiz kilden kalın bir katmanın, eski Sümer uygarlığını yok edecek kadar büyük bir tufan tarafından buraya yığılmış olduğunun kanıtıydı.

Woolley, "tek bir zaman diliminde oluşmuş böylesine büyük bir kil kütlesinin sadece çok büyük bir sel felaketinin sonucu olabileceğini belirterek; Sümer Ur'u ile Al-Ubaid'in boyalı çanak çömlek kullanan halkı tarafından kurulan kenti ayıran sel tabakasını, efsanevi Tufan'ın kalıntıları olarak" tanımladı.

Alman arkeolog Werner Keller de : "Mezopotamya'da yapılan arkeolojik kazılarda balçıklı bir tabakanın altından şehir kalıntılarının çıkması burada bir sel olduğunu ispatlamış oldu" diye değerlendirmiştir.

Tufan'ın izlerini taşıyan bir başka Mezopotamya şehri ise günümüzde Tel El-Uhaymer olarak isimlendirilen, Sümerlilerin Kiş şehridir. Tel El-Fara olarak adlandırılan Güney Mezopotamya'daki Şuruppak kenti de Tufan'ın açık izlerini taşımaktadır. Alman arkeologlardan kazı çalışmaları yürüten Schmidt : 4-5 metre derinlikte kil ve kum karışımı sarı topraktan bir tabakaya erişti (bu tabaka selle beraber oluşmuştu). Cemdet Nasr dönemini Eski Krallık döneminden ayıran kil ve kum karışımı tabakayı Schmidt "tamamen nehir kökenli bir kum" olarak tanımlayarak Nuh Tufanı ile ilişkilendirdi.

Mezopotamya Ovası'nda yapılan kazılarda, toprağın derinliklerinde 2, 5 metre kalınlığında bir çamur-kil tabakasının varlığı arkeolojik kazılar sırasında ortaya kondu. Bu çamur-kil tabakası, büyük olasılıkla Tufan anında suların taşıdığı kil kütleleriydi ve dünyada sadece Mezopotamya Ovası'nın altında görülmüştü. Bu sonucun oluşması nedeni olarak ayet: Biz, bardaktan boşanırcasına akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri de coşkun kaynaklar halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir işe karşı birleşti. Onu tahtadan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik; İnkar edilmiş olan Nuh’a mükafat olarak verdiğimiz gemi nezaretimiz altında yüzüyordu. (Kamer Suresi, 11-14)

Diğer tarfatan mezopotamyanın coğrafik durumu, Basra Körfezine doğru kıyı şeridini devamlı ötelemiştir ve nehir yatakları da zaman içinde güzergah değişimleri göstermiştir. Bu alandaki selinti kil malzeme bölgenin tarihsel yapı kültürüne de yön vermiş kil kerpiç elemanı ana yapı malzemesi olmuştur.

Yine arkeolojik bulgulara anadolu içlerindende örnekler destek vermektedir. Elazığ Tepecik Höyüğü'nde Neolitik dönem katmanları ova seviyesinin 8 metre kadar altında, Tülintepe Höyüğü'nde İlk Kalkolitik Çağ dolguları taban suyunun içinde bulunabilmiştir. Yine daha aşağı Malatya havzasında Karakaya Baraj Göl Alanı'nda İÖ 4000 yıllarına, Obeyd dönemi (M.Ö. 5900 sulu tarıma geçiş ) olarak da bilinen Kalkolitik döneme inen Değirmentepe kazıları çok kalın ve şiddetli bir selin ilk izlerini vermişti. Bu sel yalnızca diğer sellerde olduğu gibi alüvyonlu, mil ve kilden oluşan toprakları değil, kalınlığı iki metreyi bulan çakılları da Obeyd tabakasının üzerine yığmıştı. Sele ait izler bölgedeki diğer höyüklerin üzerinde de açık olarak izlenebilmiştir.

Bu arkeolojik çalışmaların yanında Torosların güneyinde ki baraj gölü alanlarındaki arkeolojik ve kazı hafriyat çalışmalarında da tufan felaketini çağrıştıran sel moloz tabakaları hayret edilecek tabakalar oluşturmuşlardır.
En şiddetli olanı ise İÖ 4. bin ile 3. binyıl başları arasına denk gelen özellikle Birecik 'Zeytinli Bahçe' Höyüğü kesitinde görülen sel tabakasıydı. Bu dolgu zaman olarak Malatya Ovası'nda, örneğin Değirmentepe'de izlenen büyük sel ile çağdaş olduğu gibi; bundan çok daha uzaklarda, güneyde, Basra yakınlarına kadar inen alanlardaki seli de açıklıyor.

Yine bu arkeolojik ve topoğrafik araştırmalar tarihsel belgelerle desteklenerek Mezopotamya uygarlıklarının mitolojik destanlarına giren ve Gılgamış Destanı ile anlatılan, daha sonra da Ebla metinleri ile diğer inanç sistemlerine aktarılan 'Büyük Tufan', herhalde arkeolojik kanıtlarını gördüğümüz bu selin gözle görülür kalıntılarından anlaşılmaktadır.

Doğal arazi profilinin tetkiki ve dış görünümünden fark edilebilen Tufan, ayetlerle de bugünlere ve geleceğe miras ve ibret olarak kaldığı ayetlerden anlaşılmakla birlikte bunun farkında olan batılı araştırmacılarda Nuh'un Gemisinin kalıntıları peşinde yıllarca araştırma yapmaktadırlar. “And olsun ki biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık; öğüt alan yok mudur?" (Kamer s. ayet:15)

Tufan olayı neticesi 'Nuhun Gemisi' Cudi dağı tepesine oturarak Nuh'a iman edenler felaketten kurtulmuşlar. "Yere “Suyunu çek !”, göğe , “Ey gök sende tut !”, denildi. Su çekildi, işte bitti; gemi Cudi’ye oturdu. “Haksızlık yapan millet Allah’ın rahmetinden uzak olsun.” denildi. (Hud s. ayet:44)

Bugün Şırnak ili kent merkezinin güneyindeki Cudi Dağı'nın Nuh Tufanında adı geçen Cudi olduğu mahalli folklorik- anonim kültür ve ören-türbe kalıntılarından öğrenmekle: Burada her yabancıyla sohbetin başında Nuh Peyganberden başlandığının farkına varırsınız. Bu aynı zamanda bizimde inancımızın bir detayı. Ençok yaşayan ve sıkıntı çeken peygamber olarak tanıtılmaya başlanıyor. Parmağıyla gösteriyor konuştuğunuz her şırnaklı, karşıdaki Cudi'nin zirvesini!! Nuh'un gemisi oraya takılıp kalmış. Sular çekilince, sekiz veya seksen kişi ilk yerleşim yerini kurarlar. Bu yere "Seman"(heştan - semanin - temanin ) ismini verildiğini, bununda sekiz yahut seksen anlamına geldiğini söylüyorlar. Şimdi adı geçen yerin tesbiti mümkün değilmiş. Oraya yerleşen Nuh Peygamber ve çevresindekiler daha sonra bu; "Şehr-i Nuh'u" (Şırnak) kurarlar. Burada uzun zaman yaşarken, burada kışın şiddetinden ve Cizre'nin ılıman ve ulaşım kolaylıklarından olacak ki cizreyi kurmuşlar.

TBMM zeytin konusunda ki araştırma raporun da: "Beyaz güvercin Nuh’un gemisine zeytin dalı ile dönmüştür. Cudi ve Gabar dağlarında yabani zeytin ağaçlarının olması geminin Ağrı Dağı’na değil Cudi Dağı’na konduğu rivayetini güçlendirmektedir" denildi
"Beyaz bir güvercinin Nuh’un gemisine tufan sonrası canlılık belirtisi olarak, ağzında zeytin dalı ile dönmesi nedeniyle, zeytin yüzyıllardır barışın simgesi kabul edilir. Deniz seviyesinden bin metre yükseklikte zeytin ağacı bulunması, Cudi ve Gabar dağlarında bol miktarda yabani zeytin ağaçlarının olması, Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’na değil Cudi Dağı’na konduğu rivayetini oldukça güçlendirmektedir." (06.01.2009 hürriyet.com.tr)

Belki diyorum, Cudi'nin doruklarına takılmayabilir ama daha aşağıda eteklerindeki tepelerden birine oturan gemiden çıkan Nuh kavmi, tufanın korkusundan daha yükseklerde bir yerleşim yapabilirler. Zaten Kur'an da Allah devamlı 'akledin' diyor. Hiç öyle binlerce metre yeryüzü su ile kaplanır mı! Ne Ağrı'nın zirvesi mantıklı ne de Cudi'nin zirvesi Öyle anşalıyor ki makul bir yer zaten su çekilince karaya oturuyor. Daha sonraki yıllarda ulaşım ve kış şartları gereği 350 m. rakımda ki Cizre'ye yerleşmiş oldukları ve Nuh türbesinin de burada olduğu bugün hala yerli halk tarafından doğrulanmaktadır. Türbeyi ben de ziyaret ettim.

 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..