Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '09

 
Kategori
Kitap
 

İnsan Nasıl İnsan Oldu

İnsan Nasıl İnsan Oldu
 

M. İlin E. Segal; yaşadığımız dünyanın jeolojik yapısından başlayarak, jeolojik tabakaları birer tarih sayfası gibi çevirip okumaya başlıyorsunuz. Bu yazarlar, bakalım bu serüveni nasıl size anlatmayı sürdürecekler. "İnsan Nasıl İnsan Oldu" Çeviren Ahmet Zekerya, Yeni Dünya Yayınları'ndan 1979 yılı baskısı. Halk kütüphanesinde gözüme takıldı.

İnsanı tanımaya jeolojik toprak tabakalarını inecelemekle başlamış, insanın tarihi için tarihçilerin arkeolojik verilere dayanarak anlatmalarına rağmen halen Dünya'nın değişik coğrafyalarında ki ilkel kabile yaşamlarından gözlemle tarihi insan gelişimini tanımak suretiyle; kullanılan aletlerden, toplumsal ilişkilere geçişleri, beslenme yöntemlerinden, dil sorunu ve iletişim safhalarını analizle, roman akışı içinde sürükleyen bir anlatım var.

Antropolojik bakışla arkeolojik kanıtların ışığında insanın romanı akışkanlı ile anlatım düzeyi sürdüren kitap, aslında dünya genelini kucaklamaya çalışmakla brlikte, yoğunlukla rusya coğrafyasındaki araştırmalar da hareket etmektedir. Tarihsel çağların insan medeniyetinde ki ilerleme safhalarını arkeolojik bulgularla antropolojik verileri tarımdan el aletlerine, kültürel alanı mistik ve dini alana kadar götüren bir anlatım genişliğine sahip.

Bu arada okuyanın farkında olması gereken bir konu yazarlar. Yazarlar bir ülkenin her yönü ile tanıtılmasında en önemli (tanıtman) aracılardır. Bu kitapda ki örneklemelerle Rusya'nın enformasyon hizmeti yapılmış olmaktadır.

İnsanın nasıl insan olduğu, meceralı yolculuğunda kültürel birikimi artan medeni yaşamı ilerlemiş toplumların dünya üzerindeki keşifleri, insanlık sosyolojik tarihsel kronolojisininde birlikte var olarak görülebildiğini göstermektedir. İlerlemiş batı ve doğu toplumlarının yanında coğrafi keşiflerle, ilkel yaşam içinde ki toplum klanlarının aynı çağ içinde birlikte tesbit ve beraberliği son çağlarda görülür olmuştur.

Aslında büyük keşiflerle, yeni dünya soyal yaşamı ile eskidünya medeniyeti karşılaşması, dünya kultürel zenginliğini çoğaltırken sosyolojik genişlik te vermiş. Münferit küçük keşiflerin hala yapılması ile insanlık ilkel tarihsel yaşamını da canlı olarak görebilme şansını yakalamaktadır.

Kitap, yeni dünya ve eski dünya insanlarının tanışmasını özet olarak roman akışı içinde anlatmaktadır. Yazar kitap içeriğinin anlatım akışkanlığını sihirli çizme giyen adamın mekan ve zaman kavramları içinde akışkan bir yolculuk yaparcasına derleyip toparlamaya ve anlatmaya çalıştığını söyleyerek Yeni dünyadan yaniden Avrupa'nın geçmiş tarih öncesi dönemlerine yolculuk yapıyor.

Toplumsal yapıdaki cins egemenliğinin anaerkil yapıdan nasıl ataerkile dönüşümünün, ekonomik davranışlar ve yapısındaki değişimden kaynaklandığını irdelemekte, tarımsal gelişim ve yerleşik hayattan göçebeliğin doğuşu.

Göçebeliğin doğuşu ile toplumsal ilişkilerin sosyolojik toplum farklılaşması ile ekonomik ve strateji ilişkileri ve yaşam sındarlarının farklılığının doğduğu gözlemleniyor. Aslında insanlık tarihinin, bir anlamda aynadan yansımasına yeniden bakıyorsunuz. Bu farkındalık, insanlık tarihi ve gelişimiyle birlikte insan olarak kendimizi de tanımış oluyoruz.

Bu tanımanın ilk araçları mağaradaki resim-desen karalamalarının kalıntıları ve diğer taraftan mezar gömüleridir. İlk fakir ve zenginliklerin izleri de mezarlardan yansımakta. Zenginliğin aracı artı değerin toplanması için araç gereçin henüz keşfedilip yaygınlaşmadığı bu çağlarda, ilk kölelik sosyal olgusu, üretim ve hizmet te kullanılan insanın köleleştirilmesinin başlangıcını haber vermekterdir.

Sosyo ekonomik farklılaşmalar toplu üretim ve tüketimin olduğu klan toplumundan ayrışmaları doğurmuş ve ferdi üretim tüketim için aile kurumları doğmaya başlamıştır. Bu günde gerek siysal olarak bazı ülkelerdeki kolhozlar ve komünler gerekse dergah ve dini toplu ortamlar bugünlere yansımasıdır.

Genel biyolojik formuyla doğaya uyumlaşarak tabi yaşam serüveni içinde çevresel faktörlere uyumlu hayat mücadelesi veren insan bilinçli olarak kendi türünün bilinç üreünlerinin farkına varmaya yine Buralardan yani bizim ülkemizden başlıyor. Milas çıkışlı akıllı insan ortadoğuda soydaşlarının kültürel ve mistik inançlarının birikimlerinin oluşmaya başladığını fark ediyor.

Yazar, insanın serüveninde Tales'le ilk bilimsel tanışmamızı sağlıyor. Tales, suyun önemini ve maddenin anasını oluşturduğu bilincinde olduğunu belirtirken, "Tales gibi bir insan bile Tanrılara inanmaktan kurtulması kolay olmamıştır." demekle bence tanrı kavram bilincinde yeterli değildir. Bu söylemlerine katılmıyorum, ancak Tales'in de o günün insan olma bilinci gereği, ilah ve Allah değerlendirmesi yetkinliğinde olmadığı gayet normaldir.

Allah elbette basit bir tanımlamaya konu olacak bir kavram değildir ancak hemen şunu hatırlamamız gerekir, "vahdet " bu çok önemli bir çok suredeki ayetlerde: Beni görmek için çevrenize bakın, akledin, ben şah damarınızdan daha yakınım, ne tarafa bakarsanız beni görürsünüz demektedir. ve her şeyle birlikte vahdet tek olarak birleştirmek temel değerlendirme düsturudur. Allah'ı varlıklardan soyutlarsanız, O'nuda bir yerlerde tahayyül eder ve onu maddeleştirirsiniz ki bu tüm Allah bilgimize ve gerçeğine ters düşer.

Zaten insanın insan olma doruğu, O'na ulaşmak bütünleşmektir.
...

İnsan form olarak insan olmuş, Ama adam olamamış, Bunca manevi ve hümanist rehberlere rağmen düşünsel-davranışsal boyutta evrimleşme sürmektedir.
Bu kitapda insanın tarihsel gelişim süreci anlatılırken diğer bilimsel araştırma ve keşifler gibi olayların ve anlatımın merkezinde eski dünyanın eski kadim medeniyet coğrafyasından yansımalar var. Arada bir başka coğrafyaların adı geçsede dünya dışından global bakılıp görüntü alınamamış. Halbuki bir sentezleme yapılıp odak dağıtılabilirdi. uzakdoğu güney asya yeni dünya tarihi akışınında ortadoğu akdeniz medeniyetleri ile birlikte tariksel akıntıya katılabilirdi.

Kitap insanın beşeri gelişimindeki devinimleri bilimle buluştururken, coğrafik hatayı işlemiş oluyor. Yazar, Milas İyonya'da Ege'nin doğu kıyılarındaki Anatolia (Anadolu) da bir kent diyeceğine, Yunan kenti deyivermiştir. Bence önce Halikarnas Balıkçısı'nın "Hey Koca Yurt" kitabını okuduktan sonra yaz sa! Çok daha doğru yazabilirdi.

İnsan kendini beğenir, kendini beğenmek için aynaya bakarak kendine aşina olur. O nedenledirki kendi belleğinde oluşan fikirlerin başkalarından yansımasına da beğeni ile sempati duyar. İnsanlık tarihi, insanın varlık ve bilinçlenmesinin serüveni olarak, genel kültürel birikimle son yılların insanları çoğunlukla, geçmiş insanlık tarihini de eğitimi - öğrenimi gereği bilir. Bu kitab da bir anlamda kendi geçmişimizi aynaya benzer ayrıntılarla önümüze koymakla, bize kendimizi yeniden ama aşinalığımız özdeşliği içinde tanımamızı hatırlatıyor.

Bu blogu kitabı okudukça güncelleyeceğim. Kitap 582 sayfa okurken dalmamayım diye başlık başlık okuyorum bu da yavaş ilerlemeye neden oluyor. Kütüphane de iki hafta ancak süre veriyor devamlı yenilemek durumunda kalıyorum. Sadece bu kitabı da okumuyorum elbet, diğer kitaplar da var özellikle "Hak Dini Kur'an Dili" tefsirini de okumaya başladım. Yarım olarak devem ettiğim kitaplar var ama şimdi bu iki kitap üstünde yoğunlaşmaktayım.
 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..