Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kader mi farkındalık mı?

Kuantum biliminin elde ettiği bulgulara göre moleküller atomlardan daha küçük partiküllerden(parçacıklardan) oluşmakta. Bu enerji parçaçıkları ışık dalgaları şeklinde boşlukta süzülüyorlar. Bilim adamları bir atomaltı parçacık olan elektronun yerini ve hızını aynı anda tespit etmeye kalkıyor ve bunu başaramayınca nedenini araştırmaya başlıyor. Bu araştırmalar sonucunda  ne zaman gözlem yapmaya kalksalar elektronların her yerde olma özelliğini kaybederek fiziksel madde molekülüne dönüştüğünü görüyorlar. Gözlem ya da odaklanma elektronun var olma biçimini etkileyerek onu görünür kılıyor. Yani gözlemci sonsuz olasılıklar diyarı olan atom altı alemde odaklanmayı seçtiği elektronun katı bir yapıya bürünmesini sağlıyor. Gözlem yapılmadığı takdirde ise parçacıklar her yerdeler ve ışık dalgası halinde boşlukta salınmaya devam ediyorlar. Bu muhteşem bulgu bugun çekim yasası gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Yani bizler hangi enerjilere yoğunlaşırsak o enerjinin temsil ettiği deneyimi yaşıyoruz.

Bilimsel deneyden farklı olarak insanoğlunun odaklanma seçimleri inanç faktörü tarafından şekillenir. Yani inanç sistemimiz hangi enerjilere yoğunlaşacağımızın seçimlerini belirler. Her insanın zihinsel ve ruhsal donanımı farklıdır ve bu farklılık bireylerin düşünce kalitesini doğrudan etkiler. Farkındalık ve düşünce kalitesi arasında doğru bir kolerasyon vardır. Şöyle ki insanoğlu doğduğu andan itibaren hayatı nasıl algılayacağına dair çeşitli bir takım paradigma gözlükleri ya da algı filtreleri ile donanır. Bu paradigma gözlükleri ne kadar aydınlık ve sağlıklıysa düşünce seçimleri de o kadar pozitif ve sağlıklıdır. Buna karşın paradigma gözlükleri  ne kadar çarpıksa ya da saçma sapan varsayımlar üzerinden şekillenmişse dünyaya bakışları ve düşünce seçimleri de o kadar sağlıksız ve mantıksız olur. Bu sebeple zihinsel ve ruhsal farkındalıkları yükselene değin negatif inanç sistemleri üzerinden şekillenen hayatları yaşamaya mahkum olurlar.

İnsanoğlunun en büyük paradoksu kişisel inanç sistemi ile çelişen istekleri için acı çekmesi ve bu acının kaynağını kadere bağlamasıdır. Oysa kendi inanç sistemleri tarafından onaylanmayan pek çok deneyim, kişinin benlik algısı tarafından kabul görmeyeceği için reddedilir. Daha açık ifade etmek gerekirse hem kişi o deneyimi kendine hak görmez, hem de arzu ettiği yönde bir deneyimi yaşayamadığı için hayıflanır. Örneğin bugün sevilmeyi ve değer görmeyi hak etmediğine inanan pek çok insan var. Fakat pek çoğu bu inanç biçiminin farkında dahi değil. Çünkü bu inançların çoğu bilinçaltı derinliklerinde kaynıyor. Bu yüzden de  bu inanca karşılık gelen deneyimler ortaya çıktığı zaman tüm sorumluluk kadere kalıyor.

Ne yazık ki pek çok inanç tarzı bilincin ışığına çıkıp aydınlanma fırsatı bulamıyor. Çünkü  bilincin aydınlanması için insanın kendi kendisiyle yüzleşmeyi başarması gerekir. Bunun için de yalnız kalıp iç dünyasına ciddi ve esaslı  bir şekilde bakış atmalıdır. Bugün modern dünyanın hız tuzağı insanları zengin, başarılı ve kariyer sahibi olmaya şartlandırırken, pek çoğunu kişisel aydınlanma peşinde koşmaktan alıkoyuyor. Bir insanın kendi iç alemine bakabilmesi gerçek bir cesaret gerektirir. Bu yüzden pek çok insan bu yüzleşmeden kaçıp kendisini anlamsız uğraşlar ve meşgalelerle oyalamayı tercih etmekte. Kendi içine dönüp bakmamakta ve kaderinin (düşünce, duygu ve inançlarının) sorumluluğunu üzerine almaktan kaçınmakta. Evet ne yazık ki böyle çünkü olan biten için kaderi suçlamak daha kolay. 

 
Toplam blog
: 42
: 1612
Kayıt tarihi
: 05.04.11
 
 

Uludağ Üni. İktisat Mezunuyum. Muhasebecilik, bankacılık gibi muhtelif mesleklerde çalıştıktan so..