Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '17

 
Kategori
İlişkiler
 

Kadın Hasedi

Kadın Hasedi
 

Kendiside bir kadın olmasına rağmen, kadın hasedine bir türlü anlam veremezdi. Elindekilerle yetinmesini bilir, küçük şeylerle mutlu olur ve bunu polyanacılık oynamak için yapmaz, gerçek mutlulu
ğu yaşardı hep. Kendisine verilmeyenlerin ise,  mutlak faydalı bir sebebi olduğuna inanırdı. Bu inancın verdiği güçle dışarıdan anlam verilemeyen bir özgüvene sahipti. İşte farkında olmadığı ve onda asıl hased uyandıran da, ona inancının verdiği bu özgüvendi. Bırakın ufak bir kıskançlığa anlam verememesini; dizilerde, filmlerde sergilenen entrikaların  gerçek hayatta olabileceğini hiç düşünmezdi. Hele de kendi gibi mütevazi bir sosyal sınıfta yaşayan birinin başına gelebileceğini...Ta ki, o gerçekle yüzleşene kadar!
 
Yüzleştiği ve anlamakta zorlandığı gerçek,  bu yaşına kadar aslında ne kadar da çok kıskanılmış olduğunu kanıtlamak için yaşanmış gibiydi." Biliyor musun" dedi arkadaşı, "Bu hayatta kimseyi ayıplamayacaksın." "Ben önceden evli biriyle beraber olan bir yakınımı çok ayıplamıştım" dedi.  "Sende zamanında evli birine aşık olmuştun, değil mi?" diye yanıt verdi kadın. Duyduğu soru karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen arkadaşı anlatmaya devam etti. "Biliyor muydun?" dedi. "Hissetmiştim, anlamış ve sana çok üzülmüştüm" dedi kadın. Ve devam etti kadın "Çünkü o kişi etrafındaki kadınları kendisine hayran bırakmaya çalışan bencil biriydi" dedi. Bencildi çünkü, profosyonelce yani ispatlanamayacak üstü kapalı kelimelerle kadına da asılmıştı zamanında adam. O zaman anlamıştı kadın bu adamın sosyal düzene karşı evliliğini "evli barklı adam" dedirtmek için bir kalkan gibi kullanıp, diğer taraftan genç ve bekar kadınların duygularını sömürmek istediğini. "Eyvah!" dedi içinden kadın, "uzaklaş ama anlamamış gibi yap." En büyük kalkanıydı kadının anlamamış gibi yapmak, saf gibi davranmak. Yoksa onca ahlaksız, onca şizofrenik, onca dengesiz insanla başetmeye nasıl güç yetirebilirdi? Hiç kimseye de anlatamazdı, ispat edemezdi çünkü. Öyle beylik davranışları vardı ki bu ruh hastası insanların; çevrelerinde efendi, iyi ahlaklı, özü sözü bir, kendisine güvenilen iyi aile babası tavırları hakimdi. Usta bir tiyatrocu gibi sürdürüyorlardı bu yaşamlarını. Kadınlar ise bu ruh hastaları için elde edemediklerinde kolayca kötüleyebilecekleri bir metadan başka birşey değildi. Ondan değilmiydi ki bütün kadınların toplumda çektikleri?! Kadının duygularının, evli bir erkeğe aşık olduğu için toplumdan göreceği muamelenin hiç bir önemi yoktu adam için. Asıl olan kendisiydi. Asıl olan, çevresini "aşık olunan adam" diyerek kendine hayran bırakmaktı.
 
"Mutlaka konuşmamız lazım" dedi arkadaşı. Öğle arasında bir yere oturup uzun uzun sohbet ettiler. Evet, kadının düşündüğü gibi arkadaşı o adama aşıktı. Ancak zannettiği gibi olmamış, adamın kadını kendine hayran bırakma çabası bir ego tatmininden de ileri gitmiş, 22 yıl süren beraberliğe dönüşmüştü. Durumun sadece yıllar önce yaşanmış platonik bir aşk olduğunu zanneden ve böylesi bir aşka düşürülmüş olmaktan muzdarip olan arkadaşının geçmişe dair kendisiyle dertleşeceğini sanan kadın, ancak konuşmanın sonunda, hatta ilerleyen günlerde farkedebilmişti gerçeği. Kadının bu konularda ne kadar hassas olduğunu bilen arkadaşı yavaş yavaş anlatmıştı çünkü ona olayı. Konuyu anlatma nedeni adamın bir başka kadınla birlikte olduğunu öğrenmesiydi.  "Çok utanıyorum" diyordu arkadaşı "Ben sadece sevdim, hiç birşey istemedim, yıllarımı verdim, bana bunu nasıl yapar?" diyordu. Duygusal kişiliği ağır basan kadın, arkadaşını teselli ederken buldu birden kendini. "Utanma" dedi "Sen sadece sevmişsin, seni ezmesine izin verme" "Sana ahlaksız kadın muamelesi yapmasına izin verme!"  
 
  Evli bir adamla yıllarca birlikte olan arkadaşının bunu nasıl yapmış olduğunu, aynı şeyi başka bir kadın kendisine yapınca nasıl isyan ettiğini düşünmekle, ve tüm bu durum karşısında arkadaşını teselli eden kendisine şaşırmakla geçirecekti daha sonra günlerini kadın. Eğer sadece aşık sanmasa, böyle bir birlikteliği farketse, yine aynı kalkanı kullanır, anlamamış gibi yapar ve böyle bir konuya şahit olmamaya çalışırdı kadın. Mesafesini korur ve uzak dururdu bu insanlardan. Olmamıştı, duyması gerekiyordu demek ki. Oysa ki kızgın olan arkadaşına, bir daha barışmaz diye düşünüp adamın tüm pisliklerini de hissettiğini söylemişti. İki yüzlü kişiliğini anladığını söylemişti. Barışmıştı arkadaşı. Her türlü hatasına rağmen affettiğini söylemişti adamı. Ve artık biliyorlardı kadının gerçek düşüncelerini. Yıllarca ustalıkla pisliklerini farkettiğini belli etmeden, kendini koruyarak yaşayan kadın bu seferde arkadaşına "Allah affetsin, bizim yapacağımız birşey yok" deyip onları yargılamadığını düşündürerek kapatmıştı konuyu. Şimdi başka gerçeklerle yüzleşme zamanı gelmişti. Arkadaşlığını düşündü. Arada yaş farkı ve departman farkı olmasına rağmen, yanına gelip gidip birisiyle birlikte olup olmadığını sorarak şaka yapan arkadaşının çabalarıyla gelişmişti arkadaşlıkları. Konu hep buydu; aşk, birliktelik, evlilik. Kendisi de bekar olduğu için diye düşünüyor başka bir anlam yüklemiyordu kadın. Yine kendisi gibi güzel olan başka bir çalışan bayanla da arkadaş olmaya çalıştığını ama başarılı olamadığını biliyordu arkadaşının. Agrasifti kız ve garip bir şekilde uzak duruyordu ondan. Yıllar sonra konuşunca aşık olduğu adamın o kızla ilgilendiğini söylemişti. Şimdi anlamıştı aradan yıllar geçmesine rağmen, belli bir ara vererek tekrar geri döndüğü bu işyerindeki arkadaşı tarafından "Hala evlenmedin mi?" "Senin gibi bir kız nasıl evlenmez?" diye sorgulanmasını. Hatta başkalarının ağzıyla "Senin için 'neden evlenmiyor?' diyorlar" "Ben o kız öyle bir kız değil diyorum" deme sebebini... Yine yatıştııyordu arkadaşını "Sen merak etme, burası küçük bir yer, herkes bilir benim nasıl birisi olduğumu. Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği bu yerlerde yüzümü eğdirecek tek bir hata yapmadığımı da çok iyi bilirler" diyordu. İçinden bir ses "Bu olumsuz konuları bana neden anlatıyor ki?" diyordu ama hiç düşünemiyordu onca yıllık arkadaşlığın, sadece rakip gördüğü kişileri kontrol altına almak için kurulduğunu!!! İnanamıyordu insanların hayatlarını böyle kolayca kopacak kulplara sarmalarını. Güvenmediği birini sevdiğini iddia etmesini. Sevgi denilen kutsal duygunun bencillikle karıştırılmasını anlamıyordu. İnsan başkasının eşiyle, onun canının yanacağını bilerek nasıl birlikte olurdu? Sonra aynı şey başına gelince isyan etme hakkını kendinde nasıl bulabilirdi? Sevdiğini iddia ettiği kişiyi yıllarca başka birine meyletmesin diye kontrol altında tutmaya çalışarak, bu uğurda ince planlar yaparak nasıl geçirebilirdi hayatını? Kendilerini bu cehenneme neden mahkum ediyorlardı? Yüzüne haykırmak istiyordu kadın, o kadar ucuz değildi sevgi denilen şey! Ve gerçek sevgiyi yaşamamaktansa hiç evlenmemeyi tercih etmişti kadın. Yayında olan bir diziden kesit geldi sonra aklına. Üç bayan arkadaş yıllar sonra karşılaştıkları ve bekar olduğunu öğrendikleri arkadaşlarını tehlike olarak görüyorlardı kendileri için. Eşlerinin bu güzel ve alımlı bayandan hoşlanabileceğini düşünüyor, ona imalı sözlerle rahatsızlık veriyorlardı. Nasıl anlatılabilirdi ki böyle kişilik bozukluğu, özgüven eksikliği, bencil, sadece kendisi için yaşayan, asalet gibi yüksek ruh kalitesini yaşamamış insanlara, hayatta egodan daha önemli duygular olduğunu. Ahlakın, mütevaziliğin, asaletin, yüksek ruh kalitesinin,  insanı asıl tatmin eden duygular olduğunu... Kim bilir kimler ne hesaplar yaparak yaşıyor bu hayatta diyerek düşünmeye başladı kadın. Ve "Neden kıskansın ki bir insan bir insanı o denli? sorusunun cevabını bulduğunu. Şimdi daha temkinli ve daha güçlü olarak devam edecekti hayatına. Ve sarılarak bunca zaman ona en çok haz veren o kutsal dugulara. Hamdetti Allah'a ...
 
 
 
Toplam blog
: 6
: 165
Kayıt tarihi
: 21.04.17
 
 

Merhaba; Halkla İlişkiler Uzmanlığı ve Yöneticilikle devam ettiğim meslek hayatıma ve anılarıma d..