Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '16

 
Kategori
Öykü
 

Kadın sesi

Kadın sesi
 

Trabzon Sonhaber gazetesi 23 Nisan 1968


Dününe uzanınca bir gece kapısının “ küt küt “ vuruluşunu anımsadı. Yüreği de kapının sesi gibiydi. Kapıyı yumruklayan ses kadın sesiydi. Korkuları artmıştı. Açayım mı, açmayayım mı diye gitti geldi bir süre. Kadın sesi olunca duramadı, çünkü duymayalı aylar olmuştu. 
 
Yeniköy’ün parke taşla döşeli sokaklarını geçerken uzaklarda kalan yaşanmışlığı göz kırpıyordu. Duramadı kapıyı hızla açtı. Gelen Aysel’di. Gündüzleri uzaktan uzağa baygın baygın bakan Aysel. Kimsin, ne istiyorsun demedi. Artık onları durduracak bir güç yoktu tek katlı ahşap evde. 
 
Köyün uykuya daldığı saatlerde çamurlu sokakları yokuş yukarı koşarak ulaşırdı Suat’ın tek katlı ahşap evine. Soluk soluğa yumruklardı kapıyı. Suat “ küt küt “ sesleriyle hızla doğrulurdu büzüştüğü yatağında. Soğuk aman vermezdi. Ama onu dinleyen kim! 
 
Yeniköy’ün sokaklarını geçerken “ kayıp yıllar “ diye mırıldandı. Ön koltukta oturan arkadaşı anlamadan yüzüne baktı. “ Ne o geçmişle mi hesaplaşıyorsun? “ diye sordu. O, yalnızca gülümsedi. 
 
Yeni okul yöneticisi Ayla, Ayselli yılları getirmişti usuna. “ Bu kadar benzerlik nasıl olabiliyordu! “ diye kendine sorarken arkadaşı onu dalgınlığından söküp aldı. “Yeniköy’ün dar sokaklarındasın, dikkat et arabayı vuracaksın.” uyarısıyla geçmişten koptu. Ayselli yıllardan arkadaşı habersizdi. 
 
Mersedes Karadeniz’i arkasında bırakıp Durusu’ya yöneldi. Çok sürmedi. Durusu ilköğretim okulunun önünde durdu. Akşam karanlığına inat sokak lambası aydınlatıyordu ortalığı. Okul bahçesinde dikilen adama: “ Namık Bey burada mı? “ diye sordu. İSKİ’nin kazdığı çukura düşmeden arabayı okul bahçesine soktu. 
“ İnelim. “ dedi.
 
Namık’ın evi okula bitişikti. “ Beni izleyin. “ deyince adamın peşinden birlikte yürüdük. Lojman kapısının ziline iki kez dokundu adam. Tek kanatlı kapı açılınca otuz yıl önceki arkadaşını karşısında buldu. Bir süre bakıştılar birbirine. “ Bak bak tanırsın! “ diye takıldı Namık’a. Namık iki basamak aşağı inerek sarıldı arkadaşına. “ Nerden böyle, akşamın karanlığında baskın mı var? “ diye yanıt beklemeden içeri aldı arkadaşını. Hemen arkasında duran eşi Sabriye, “ Aa bu bizim Suat değil mi? “ derken en yakınına sahip çıkmanın coşkusu, yılların içinden çıkıp gelen dostluğu sesinde yaşattı. Suat hemen yanıtladı, “ Evet, ta kendisi. “ deyince lojmanda şenlik başladı. Arkada kalan arkadaşını unutmuştu. Geri dönerek, “ Arkadaşım Umut “ diye tanıttı.
 
Yine kömür sobası yanıyordu. Unuttuğu kömür ateşi vurunca yüzüne yalnızlığına sığındığı Yeniköy’deki soğuk kış geceleri düştü yüreğine. İşte orada duran Ayseli de görmezlikten gelmedi. Soğuğa meydan okurcasına birbirini ısıttıkları uzun kış geceleri şimdi daha yakındı ona. Namık’ın gözlerine bakınca bunları düşündü. Kimbilir belki de Namık’ın da usunda aynı şeyler vardı.
 
Namık öğretmen tek katlı evine konuk ederken duyduğu sevinç sesindeydi. Konuklarını ağırlamanın telaşı içindeydi. “ Nerden düştün böyle, hele anlat! Suat neyi, nasıl, nereden başlayarak anlatsaydı. O hâlâ Ayselli gecelerdeydi. Unutulmamış günlerden, birlikte oldukları yıllardan başlayarak yol aldı konuşma süresince. 
 
Sabriye öğretmen çarçabuk sofrayı donattı. Yerde oturduğu yıllar geride kalmıştı. Artık yemek masası, çatal kaşık, ayrı ayrı tabaklarda sunulan yemekler daha güzeldi. yemeklerden gelen kokular Suat’a, arkadaşına açlığını duyurdu. 
 
Namık öğretmenin evi o akşam başka şenlendi.Otuz yılın düğümlü bohçası açıldı.Geç saatlere kadar konuşulup duruldu. Yanındaki arkadaşını meslektaşım diye tanıttı dostlarına. “ Bu da sizin gibi dost! “ deyince arkadaşı daha yakın durdu evdekilere. Artık giderek yabancılık azalıyordu.
 
İki kafadar, mersedes altta olunca dağ tepe demeden doğaya aşık gönülleriyle yollara düşüyorlardı. Sabahın köründe cep telefonu çalınca uzanıp aldı. Telefondaki ses Suat’ındı: “ Acele et, saat yedide yoldayız! “ Hazırlanmasına yarım saat vardı. Her sabah Kartal sahilini kat etme koşusu başka bir sabaha kalmıştı. Yaşam boyu koşu ilkesiydi. “ Olsun! “ diye yanıtladı telefonu. 
 
İstanbul’un batısına yönelip birinci Boğaz Köprüsü’nden geçtiler.Ver elini Halkalı, Habibler, Sultan Çiftliği derken Yeniköy’de durdular. Mersedesin homurtusu kesildi. Karadeniz’in estirdiği rüzgar yağmurla buluşunca arabanın içini arar oldular. Bıraktığı karaçamları büyümüş, duruyordu işte. Sevincini Ayla ile paylaşırken gözlerinde usundan, yüreğinden çıkaramadığı Aysel’i gördü. Artık, Ayla’ya da anlatamazdı ya Aysel’i. Yalnız derinden baktı Ayla’ya. Burada olsaydım, bu okulda çalışsaydım özlemini duydu. 
 
Namık öğretmenin yanan sobası Suat’ı, arkadaşını terletmişti. Önce ceketlerini, sonra kazaklarını çıkardılar. O gecede geride kalanlar bir bir dile getirildi. Karı kocanın Suat’ı Aysel’le evlendirmek istemeleri ne yazık ki gerçekleşmemişti. Rize’den kalkıp gelen babası olmaz deyince akan sular durmuştu. 
 
Karaçamlar Ayla’nın ellerine teslim edilirken Suat’ın düşleri yeniden yeşermeye başlamıştı. O yalnız gecelerinde Aysel’i onda görüyor onu bekliyordu. İstanbul Yeniköy günübirlik gezi uzaklığında olduğunu anımsattı Ayla’ya. Geleceğim sözünü aldıktan sonra umutlarıyla yola düştü Suat öğretmen. Yine yaşama tutunacak bir sevinç duydu yüreğinde. 
 
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..