Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Kadın veya erkek, hep eksiğiz... İlkbaharımıza!

Kadın veya erkek, hep eksiğiz... İlkbaharımıza!
 

Günümüzde eğitimli kadınlar egemen erkek toplumda söz sahibi olma yolunda ilerliyor. Ama dünyadaki tüm nüfusu düşündüğümüzde yine de kadınlar için durum çok da iç açıcı değil. Geçmişte “Saçı uzun aklı kısa” ya daKaşık düşmanı” veya “Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme “ düşüncelerini üreten ve uygulayanların gittikçe azaldığı bir dünyada yaşamak istiyor artık kadınlar. Ekonomik özgürlük bundandır ki oldukça önemlidir kadın için. Ekonomik yönden güçlenen kadın, aynı zamanda anadır ve sevgisiyle aile bağlarını güçlendirendir... Kadın, günümüzde hâlâ tüm dünyada ve ülkemizde birçok bölgede eğitimsizliğinin verdiği kısıtlamayla kendi dünyasını kuramamaktadır. Kadın ve erkek, iki ayrı varlık gibi gözükse de aslında birbirini tamamlayandır.Birinin yokluğu diğerinin yoksulluğu demektir. Erkeğin kadına, kadının erkeğe duyduğu aşk olmasaydı yaşadığımız yeryüzünün bugünkü şekliyle var olması mümkün değildi. Kadın yaşamdır. Erkek de öyle. Ama kadının bir özelliği daha vardır ki o can taşıyıcıdır. Doğurganlığıyla bugünkü yaşamı çoğaltandır. Yalnızca ana değildir. O görebildiğimiz her şeyin tamamlayıcısıdır. Burada tek başına kadını yere göğe sığdıramıyorum sanmayınız. Çünkü erkek de olmasaydı kadın tek başına var olabilir miydi? Erkek ve kadın her yönüyle eşittir. Ama bu eşitlik dünya varolduğundan beri erkek egemen güçlerce bilinçli bir şekilde gözardı edilmektedir. Özgür olmayan bir kadının, öykü, roman ya da şiir yazması düşünülemez. Tüm uluslar için bu geçerlidir. Başka toplumların; “Karşıdan iki kişi geliyor sandım, meğer bir adamla karısıymış”(*) ve benzeri sözlerine kulak verdiğimizde de egemen erkek iktidarının, kadın konusunda Dünya’nın her yerinde hemfikir olduklarını görebiliyoruz. Gezegenimizde kadının ikinci sınıflığını örnekleyen erkek önyargılarıyla dolu, pek çok atasözleri ve deyimler vardır. Kadını aşağılayan bütün dillerin ortak buluştuğu nokta erkek egemenliğini imliyor. Dil’deki kadın acımasızlığına dinleri de ekleyebiliriz. "Beni kadın yaratmadığın için sana şükürler olsun Allah’ım” Ortodoks, Musevi erkeklerinin bu duaları kadına olan bakış açılarını da rahatlıkla sergiliyor. Kadını aşağılayıcı örnekleri çoğaltmak mümkün. Kadının sevecenliği, merhameti, ana sıcaklığı onun gerçek güzelliğidir. Önemli olan da iç dünyayla dış dünyayı kucaklayabilmektir. İşte bu güzellik değil midir şaire özlem kanı içiren? Yalnızca yüz güzelliği olsaydı, Ferhat deler miydi dağları Şirin uğruna? Erkekleri dünyaya getiren kadın nasıl erkeğin kaşık düşmanı olabilir? Erkek evin direğidir sözü de büyük bir ihtimalle erkeklerin kendilerini egemen kılmak için söyledikleri bir söz dizimidir. Bir kadının sevgisinin okşamadığı ev, yuva olmaktan çıkar. Sevgi de evin direklerinden biridir. O olmazsa çöküntü kaçınılmazdır. Kadın ve erkek yuvanın bütünleşen direğidir. Yüzyıllar boyunca erkekler konuştuklarını, düşündüklerini, hayallerini yazıya dökerken ninelerimiz hiç mi bir şey düşünmedi, hiç mi söylemedi? Büyük bir olasılıkla söylediklerinin altına imza atamamışlardır. Masalların en büyük kaynağı kadınlardır. Çünkü masalların, manilerin, ninnilerin dili, kadın diline daha yakındır. Adalet, eşitlik, kardeşlik ve mutluluk en saf haliyle masallarda yerini alır. Masallarda, iyiler ölünceye kadar mutlu yaşarlar. Mutluluk ve sevgi en zengin duruşlarıyla masal dünyasında yer alırlar. Hor görülen Keloğlan, kurnazlığıyla zengin beyleri küçük düşürür. Pamuk Prenses üvey annesinin kötülüklerinden şansının da yardım etmesiyle kurtulur ve prensle evlenir. Yoksul ve zavallı insanlar bolluk ve berekete kavuşur. Masallarda keder, kasvet, çirkinlik ve iki yüzlülük yoktur. İyilik ödüllendirilir. Kötülerse cezalandırılır. Masalları yaratan, yaratıcı kadınların düşleridir. Ulaşamadıkları zengin ve mutlu yaşama, sanal olarak masallarla uçmuşlardır. Masalların yaratıcılarının erkekler olduğunu bütün bu nedenlerden dolayı düşünemeyiz. Eskiden köy ve kentlerimizde Masal Anaları bulunurmuş. Uzak yerlerden bu anaları dinlemeye gelirlermiş. Şimdilerde ise masalları çizgi film olarak izliyor çocuklar... Manilerde de aynı durumdan söz edebiliriz. **Tabakası aynalı/ Şu oğlana varmalı/ Oğlan çok güzel ama/ Anası olmamalı Maniden de anlaşılacağı gibi gelin , kaynana ilişkisinde inanılmaz sevgisizlik her dönemde vardı. Kadının kadınla ilişkileri daha farklı olsaydı belki de erkek egemenliği bu kadar uzun sürmeyecekti. Neden kadın kadının şiddetinden bu kadar çok korkuyor bu da yine kadının kendine yapacağı öz eleştiri ile kendi kendisiyle yüzleşmesiyle sorun olmaktan çıkacaktır. Elbette nedenler tek değildir. Kadın kendi ezikliğini kendisi gibi kendinden daha fazla güce sahip olmayan birisinden çıkaracaktır. Bu da elbette öz kızı olamaz. Olsa olsa gelini olacaktır. Çünkü kendisi de gelindir ve kendi hemcinsince ezilmiştir. Şimdi sahnede güçlü olan kendisidir ve rolünü seve seve yerine getirir. Öcünü, intikamını alırken de bunun hazzını duyar. O bir kayınvalidedir ve zamanında o da çok çekmiştir. Gelin de aynısını hatta daha kötüsünü yaşamalıdır. O bunu hak etmiştir. Bu da ezilen, eğitimsiz kadın psikolojisidir. Bilinçaltına yerleşen bu düşüncelerin kaynağı yine erkek egemen toplumuna dayanmaktadır. Kadınlar bu hırçın duygularını yalnızca ve yalnızca kendilerini eğiterek ortadan kaldırabilirler. Hırs, intikam duygularından arınmak gerek. Sevmeyi daha çok sevmeyi başarabilirsek gelin kaynana ilişkisi de anne kız ilişkisine mutlaka dönecektir. Bunu başaranlar günümüzde sayıca çok fazladır. ***Yük üsdünde halıyım/ Halının kenarıyım/ İncitmeyiniz beni/ Ben Ali’nin malıyım. Bu manide de hem bir isyan, hem de bir kabulleniş var. Kadın ezikliği dilleniyor. Ama bir yandan da erkeğin gücü ile diğerine gözdağı veriyor. Kadın kendisini eşya olarak kabul ediyor. Ali’nin eşi olduğundan değerli olduğunu imliyor. Kendi yeteneklerinin farkında olan, kendisine eşi tarafından saygı ve sevgi gösterilen bir kadının asla böyle bir maniyi dillendireceğini düşünemiyorum. ****Al dülbendi yuydurmam/ İçine gül goydurmam/ Sevmediğim oğlana/ Nikâhımı gıydırmam Kadının eşini seçmesi gerekliliğine inanan kadın, aydın bir kadındır. Bu mani de yüzyılların ötesinden kadının kendi farklındalığının bilincine vardığını imliyor. Bugün masalın yerini tutan televizyon ve sinema çocukların düşlerini de daraltıp, kalıplaştırıyor. Yüzyıllar önce analar çocuklarının eğitimine masallarla başlamışlardı. Ama masalları yazıya dökemediklerinden de masallar dilden dile, nesillerden nesillere aktarılmıştı. Analar, masalların altına imza atamasalar da çocuklarını masallarla eğiterek geleceğe yön vermeye çalışmışlardı. Oysa günümüzde tek bir merkezden çıkarcasına üretilen film ve görsel oyunlarla çocuklar da fotokopiye benzemiyorlar mı? Vurdulu kırdılı filmler, onların küçücük hayal dünyasını daraltıyor. En güçlü silah kimdeyse kazanan o oluyor önergesini kazıyorlar küçücük beyinlerine. Güçlü olmanın düşmanı da duygusallık ve sevgidir böylelikle. Oysa masallarla yetişen çocuklar iyi kalbli insanların yaşadıkları mutluluğun düşünü kuruyor ve bilinç altlarında hep iyilik ve güzellik taşıyorlardı... Gittikçe daha çok savaş stratejisi geliştiren dünyamızda icatların çoğu da savaşa yönelik gelişmekte. Dünyamızın sonunu getirecek olan savaşlar ve silahları seven çocuklar yetiştirmememiz için daha çok senarist kadın, televizyon ve sinema dünyasında yer almalı. Genellikle erkeklere oranla, kadın duygusallığı daha etkendir diyebiliriz. Uzak kıyılarda ölen her çocuk, anaların kalbinden kopan hıçkırıktır. Böyle zamanlarda, ufuk kilitlenir, güneş sızmaz uzunca bir süre duyarlı kadınların dünyasına. Her ölüm kendi ölümü gibidir. İlkbahar gülüşüyle her bebek masal dünyamızın perisidir. Renkleri, dilleri, dinleri ne olursa olsun çocuklar daha çok sevildikçe; gün, daha mutlu öpecek göğümüzü. Kadınlar dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, erkekler kadar özgür ve eğitimli olurlarsa; yan yana omuz omuza daha güzel bir dünya dili kurulur. Çünkü onlar birbirinin tamamlayıcısı... Yaşamı ilkbahar yapar, dayanışma. Savaşları kurutmak için sıvanacak eller , kollar, diller, kalemler, beyinler ve kalbler... (*) Konfüçyus (**) , (***), (****) Kıbrıs manileri Kıbrıs Ağzı, Erdoğan Saraçoğlu 3.baskı

Mine Ömer 

Eliz Ed. Dergisi Mart 2010 

 
Toplam blog
: 56
: 504
Kayıt tarihi
: 05.10.09
 
 

Mine Ömer; Larnaka, Kıbrıs doğumludur. Kıbrıs Bayrak Radyosu'nda memur olarak çalıştı. Haber ..