Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '18

 
Kategori
Öykü
 

Kadınca Bir Öykü (3.Bölüm)

Kadınca Bir Öykü (3.Bölüm)
 

Yüreğime Dokundun


 Sabah uyandığımda gün çoktan ağarmıştı. Hafta sonu olduğundan yan bahçedeki horozların serenatını yine kaçırmıştım. Bu yüzden her zaman olduğu gibi biraz hayıflandım. Onların sesiyle uyanmak bana müthiş bir keyif veriyordu. O korna sesleri, uğultular, şehir gürültüsünden sonra bu ses bana ilaç gibi gelmişti.

Hafta içi erken kalktığımda onların serenatını dinlemek bende bağımlılık yapmıştı.

Biraz keyif yaptıktan sonra giyinip bahçeye çıktım. Canım hiç bir şey istemiyordu yine kahvaltı etmemiştim. Çardağa oturduğumda Yağız, Fidan, Arif, Küçük Ayşe ve Ömer' in gelmekte olduklarını gördüm ve kucağımı açtım. Biraz koklaştıktan sonra, onlara başarılı olduklarında armağan ettiğim şekerlerimden ikram ettim. Beni çeyiz sermeye davet ettiklerini, annelerinden haber getirdiklerini duyunca güzel bir güne merhaba dediğimi düşündüm, neşelendim. Hem daha yakınlaşmak için büyük fırsattı hem meşgale olacaktı benim için. Bunun sevinciyle alelacele hazırlanmaya koyuldum.

          Şimdi hatırlıyorum da; köyde katıldığım bu ilk etkinlik, bende ne güzel izler bırakmış. O güne gelecek olursam, ilk saatler sergilenen çekingen tavırlar bir kaç saat sonra yerini ne sıcak ne tatlı sohbetlere bırakmıştı. Herkesin kulağı çınlasın yüreğimdeler.

          O günün akşamı eve döndüğüm gibi ajandamı almış, emektar sedirime kurulmuştum. Telaşe arasında annelerle kurduğum iletişimden aklımda kalanları, kıymetli ajandama nakış nakış işlemiş doğru yolda olduğuma inanmıştım. Bu beni daha da kamçılamış, yeni iletişim yolları bulmama neden olmuştu.
Çok tatlı, samimi insanlardı. Sanırım o günden sonra bana biraz daha ısınmışlardı.

         Günler günleri kovalıyordu zamanın hiç işi yoktu hızla akıp gidiyordu. Çiçeklerimle her geçen gün birbirimize daha çok bağlanıyorduk. Yazılarımız biraz daha gelişmiş, sayılarla dansımız oldukça ilerlemişti. Okula iyiden iyiye ısınmışlardı. Bazı kuzularımın eskisi kadar değilse de durgunlukları, hüzünlü halleri beni gitgide endişelendiriyordu. Konuştuğum zamanlarda ağızlarından dökülenleri hemen hafızama işliyordum. Ama bu iletişimi üzerlerine gitmeden sağlamaya dikkat ediyordum. Jest ve mimiklerinden sıkıntılarını fark ettiğimde konuyu değiştiriyor hüzünlerini dağıtmaya çalışıyor, oyunlarla eğlenmeleri için çabalıyordum.

         Fırsat buldukça annelerle ayak üstü sohbet etmeye çalışıyor, çaya davet ederek bağlarımızı güçlendirmek için uğraşıyordum. Kimi annelerime ulaşmak kolay oluyordu birbirimizin dilinden anlıyorduk. Kimi annelerimle aramızdaki buz dağlarını bir türlü eritemiyordum. O anlarda ümitsizliğe kapılsam da Allah' tan çabuk toparlanıyor asla pes etmiyordum.

         Aslında yüreğimdeki insan sevgisini, onlara verdiğim değeri bir görseler her şey daha kolay olacaktı. Ama merdiven basamak basamaktı ve her konuda azimle tırmanacak tüm olumsuzlukların üstesinden gelecektim. Evet sizi duyuyorum, haklısınız. Bir bakıma Pollyannacılık oynuyordum. Ama hayatın ucundan tutabilmem ve yarına mutlu çocuklar yetiştirebilmem için bu şarttı.

           Evimde yalnız kaldığım zamanlarda bazen kitap okuyor, bazen yarının programını hazırlıyordum. Bu arada da annelerle görüşmelerimden edindiğim bilgileri ajandama kaydetmeyi ihmal etmiyordum. Şunu belirtmeliyim ki bu işlemi yaparken olur da birinin eline geçerse diye kendi anlayabileceğim şekilde şifreli yazıyor ve isim vermiyordum. Bu yüzden gönlüm rahattı. Ara sıra yazdıklarımı gözden geçiriyor yapabileceklerimi hayalimde canlandırıyordum. Hayallerim, umutlarım kimi zaman içimde uçuşan kelebekleri heyecanlandırıyordu. İnşallah hazır olduğumda bu özenli, verimli, beni hayata daha çok bağlamayı sağlayan düşüncelerimi ağır ağır, sindire sindire hayata geçirecektim. Bir gün meyvelerini alacaktım.

          Çocuklarım için de ayrı bir ajandaya, yapmak istediğim faaliyetlerden tutun da onları tanıyıp daha iyi anlamamı sağlayacak bilgilere kadar her şeyi özenle yazıyordum. Onlardan başka ne işim vardı ki? Her şey onlar içindi.

          Takvimden yapraklar bir bir düşerken, köyümün kışıyla tanışmaya başlamıştım. Kara kış bayağı yüzünü gösteriyordu.Tarla tapa işleri son bulmuş, eleğini eleyen duvarına asmıştı. Bu yüzden velilerimle daha çok görüşmeye kaynaşmaya başlamıştık. Çiçeklerime gelince tomurcuklar azimle açıyor, mis gibi kokularıyla yüreğimde taht kuruyorlardı. Her birinin yeri ayrıydı.Aramızın bal kaymak olmasından faydalanıyor, zıpırlıklarıyla zaman zaman beni üzüyorlardı. Ama varsın üzsünlerdi. Ne de olsa miniciklerdi. Ben de bir zamanlar onların kulvarında koşmamış mıydım? Bu kutsal mesleği seçerken mutlu olacağım zamanlar kadar, üzüleceğim zamanların da olacağını bilmiyor muydum? Biliyordum elbet. Zorlansam da, üzülsem de, bazen karamsarlık yakamı bırakmasa da iyi ki öğretmendim. İyi ki onlarlaydım.

           Gözlerinde yaş göreceğime varsın zıpırlık yapsınlardı. Zıpırlıklarının arttığı kadar derslerine ilgileri de artmıştı. Bu beni fazlasıyla memnun ediyordu. Hala yerine oturmayan taşlar vardı bunun bilincindeydim ve gözlemlemeyi sürdürüyordum. Kaynağını bayağı öğrenmiş olduğumdan harekete geçmek için uygun zamanı bekliyordum. Bu süre içerisinde de planladığım ve istediğim gibi hem kuzularımla hem anneleriyle bağlarımızı güçlendirmiştik. Bu durumdan son derece hoşnuttum. Hayata geçireceğim hayallerimin temellerini emin adımlarla ve sağlam atıyordum. Kafamda kurguladıklarımı hayırlısıyla, büyük sorunlarla karşılaşmadan zaman içerisinde birer birer hayata geçirebilmek için dua ediyordum. Bunları düşünmek bile benim için bambaşka bir mutluluktu.

           Kim bilir belki Çağrışan Köyü yeni bir çığır açacak, yeniden doğacaktı. Önce dişi kuşlar anneler gülecek, sonra yavrularını ve eşlerini güldüreceklerdi. Her şey güzel olacaktı. Bana biraz sabır, bir tutam umut, bir parça cesaret, bir nebze sağlam temel ve tatlı dil yetecekti.

           Belki biraz aceleci davranmıştım ama sıcağı sıcağına üzerine düşersem başarılı olabileceğime inanıyordum. İş işten geçmemeli diye düşünüyordum. Bütün emeğim bunaydı. Gözlerdeki hüznü dağıtmak istiyorsam kaybedecek vaktim yoktu.

          Karne gününün yaklaştığı bir akşam okul için çalışmalarımı tamamlamış, ajandalarımı alıp sedire kurulmuştum. Tüm notlarımı hüzünlenerek gözden geçirmeye başladım . Bazı çiçeklerim zaman zaman şiddete uğramıştı gözlerindeki hüznün sebebi buydu. Bazı çiçeklerim anneden, bazıları babadan yoksun büyümüştü onlar da o yüzden buruktu. Elimden geldiğince yaralarını sarmaya çalışmış anneleriyle sohbet esnasında güzel bir dille konuşmuştum. Bu sayfayı hatırlamak dahi istemiyorum. Bazı kuzularım ilgiden yoksun büyümüş, bazı kuzularım geçim sıkıntısıyla fazlasıyla ihmal edilmişti. Onların hüzünlenmesi de bu yüzdendi. Sıcak kucağın özlemi vardı. Bu özlemle eteklerime nasıl dolanıyorlardı görseniz hiç kıyamazdınız. Canım küçüklerim. Başlarını okşasam bile dünyalar onların oluyordu. Nedense bazı yavrularım da ayrım yapıldığından yakınıyor, ikizinin daha çok sevildiğini düşünüyordu. Bir anne babanın evlatlarını aynı oranda sevdiğini asla ayıramayacağını masallarla oyunlarla anlatsam da çok ta başarılı olamamıştım. Bu da yüreğimi acıtan durumlardandı. Geçinemeyen tartışan kalabalık ailelerin miniklerinin kederi de hatırlamak istemediğim hatıralarım arasındadır...

          Bunların yanında annelerim için yazdığım ajandamdaki sayfalarım da bir hayli kabarıktı. Eğitim düzeyi düşük bir köydü bu yüzden üzgündüm. Küçük evlenmiş anneler, geçim derdinden önünü göremeyenler, eşinden şiddet görenler, okumak isteyip okutulmadığı için çaresizce kaderine boyun eğenler, eşinin eline muhtaç olduğu için hayıflananlar, kalabalık ailelere gelin gidip gün yüzü görmeyenler, çalışmaktan eşinin yüzünden eline para geçmediğinden her şeyden usananlar ne dertler vardı şu kıymetlimde . Aralarında mutlu annelerin sayısı, iki elin parmaklarını geçmiyordu. Sanki bütün mutsuzlar bir arada buraya toplanmıştı. Belki de bu benim sınavımdı. Onlar alışmıştı belki ama ben hassas olduğumdan bir hayli içerlemiştim. Onların mutsuz, zoraki gülen gözleri beni derinden etkilemişti. Anneler mutlu olmalıydı ki mutlu çocuklar yetiştirebilsinlerdi. Onlar için çok güzel planlarım, umutlarım vardı. Onlar da çiçeklerim de gülmeliydi. Benim sınavım başlıyordu...

Devam edecek...

SİBEL YILMAZ


 

 
Toplam blog
: 145
: 716
Kayıt tarihi
: 22.02.18
 
 

1978 Bursa doğumlu. Kelimelerin Dansı ve Kırmızı Vosvos kitaplarının yazanı. Eşi ve kızları olmaz..