Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '18

 
Kategori
Öykü
 

Kadınca Bir Öykü (4. Bölüm)

Kadınca Bir Öykü (4. Bölüm)
 

Yüreğime Dokundun


Yüreğime Dokundun

İlk karne günümüz gelip çatmıştı. Ben de zorlu sınavımın ilk aşamasındaydım. Karneleri dağıtıp çiçeklerimi öpüp evlerine gönderdim. Muhtar Bey' in ve kıymetli eşi Sema' mın yardımlarıyla çiçeklerimin ailelerini köy kahvehanesine topladım. Biliyor musunuz? merakını yenemeyip, camiden çıkıp toplantımıza gelen muhterem büyüklerim bile olmuştu. Onların desteğini de ömrüm boyunca minnetle hatırlayacağım.

Neyse güleryüzle bir iki espiriyle toplantıma başladım. Amacımın vakitlerini almak olmadığını, yavruları için birarada olduğumuzu vurguladım. Teşekkürler, fısıltılar, hoşnutsuzluklar kulağıma gelirken, karnedeki başarıların ya da başarısızlıkların kendilerinden kaynaklandığını belirttiğimde ortam bir anda buz kesti. Ne demek istediğimi anlamayanlardan ziyade anlamamazlıktan gelenlerin sayısı çoğunluktaydı. Karneleri öğrenciler kadar kendilerine de verdiğimi, paylarının büyük olduğunu tatlı bir dille izah etmeye çalışıyordum.

Başarılı dersler için ailelere teşekkür ettim. Çiçeklerimin başarısız derslerinin ve davranışlarının da mimarlarının kendileri olduğunu anlatmaya çalıştım ve çocuklara kızmamalarını el birliğiyle altından kalkacağımızı tembihledim. Eksik yanlarıyla ilgilenmelerini, kızarak değil tatlı dille yardımcı olmalarını rica ediyordum. Onlara vakit ayırmalarını, karınlarını doyurmanın yanında saçlarını da okşamalarını, sevgilerini belli etmeleri gerektiğini söyledim. Gözlemlerimi paylaştım. Yanlarında kavga etmemelerini, olumsuz davranışlarda bulunmamalarını örnek alarak anında kaptıklarını güzellikle izah ettim. Küçük olduklarının farkındalarsa da ağaç yaşken eğilir diyerek temelden sağlam yetiştirmek istediğimi ifade ettim. Bunun yanında büyük problemler varsa kendileriyle bire bir görüşerek yardımcı olabileceğimi belirttim.

Boş gözlerle baktılar ancak üzerime düşen vazifeyi yapmaya çalışıyordum ve mutluydum.
Amacıma ulaşmak mutlu gözleri görebilmek için ilk adımlarımı atmaya başlamıştım. Belki de elim boş çıkacaktım bu sınavdan ama her şeye değerdi bunu biliyordum ve kararlıydım.

Bazı velilerim alkışladı. Bazı velilerim;
"Akıl almaya mı geldik " dedi.
"Siz öğretemediyseniz suç bizim mi" diyen de oldu. Sözlerime hak veren de. Dedelerim devreye girdi. Nasıl mutlu oldum anlatamam.

"Kızımız doğru söylüyor. Gelinler, kızlar elekçi gibi gezeceğinize, oğullar, damatlar kahvede pişpirik oynayacağınıza, alın çocuğunuzu çombalağınızı koltuğunuzun altına. Adam gibi bakın doğurup salmayın öte beriye." diye söylendiklerinde saygıdan kimseden çıt çıkmadı. Gülerek bir iki öğretmenlik anımı anlatarak örnek vererek ortamı yumuşattım. Ama kızgın bakışların hapsinden kaçamadığımı net hatırlıyorum.

Bir müddet sorularını yanıtladım, sözlerimden rahatsız oldukları bölümleri can kulağıyla dinledim. Bazı sözlere incinsem de küçüklerimin hatırına sabrettim. Bir daha bir daha yılmadan, kelimelerimi süsleyerek anlayabilecekleri dilden anlatmaya çalıştım. Olumsuzlukları dile getirirken küçüklerimi ve bazı anneleri korumak adına çok fazla detaya girmedim. Anlaşılmaması için oldukça çaba sarf ediyordum. Kaş yapayım derken göz çıkarmak istemiyordum.

Toplantımız sona erdiğinde teşekkürlerimi sundum ve çocuklarım ile anneler için çok güzel düşüncelerim, planlarım olduğunu söyleyerek çalışmalarımın sinyallerini verdim. Meraklı bakışlar, üzerimdeyse de sorular bir bir sıralansa da sürpriz olduğunu söyleyerek ser verip sır vermemeyi başardım. Artık sık sık bir araya geleceğimizi, şakayla karışık benden kurtulamayacaklarını ifade ettiğimde kopan kahkahayı ve uğultuyu da sanırım unutamayacağım.

Karne gününün ertesi günü sedirden dışarıyı izlerken şöyle bir düşündüm.Toplantıda çocuklarımın ve bazı annelerin rahatsızlık duyduğu ve mutsuz olduğu durumları çok detaylı anlatamadığımdan mesajı tam anlamıyla veremediğime kanaat getirdim.Başka bir yol bulmalıydım.Hem dikkat çekici, hem akılda kalıcı, hem dokunaklı olmalıydı.

Sömestr tatilimden vazgeçtim ve köyde kalıp çalışmaya karar verdim. Bu duruma en çok sevinen çiçeklerim olmuştu. Gitmeyeceğimi öğrenince havalara uçtular.

Bir iki gün geçmişti. Bir sabah küçüklerimin uğultusuyla uyandım. Yine özlediklerini düşünerek alelacele giyinip yanlarına indim. Sarmaş dolaş güzel bir kahvaltı ettik. Tatile sevineceklerini düşünmüştüm ama demek okula alışmışlardı canları sıkılıyordu bunu fark ettim. Biraz sohbet ettikten sonra neşelenmeleri için kardan adam yapmayı teklif ettim güle oynaya bahçeye çıktık. Kardan adam yaptık, kartopu oynadık nasıl eğlendik anlatamam.

O cıvıltı her şeye değer. Hasta olmalarını istemediğimden onları ikna ederek kısa bir süre sonra teker teker evlerine bıraktım.

Eve döndüğümde, eğlenceli anlarımız aklıma gelince aradığım yolu bulmuştum. Hem onları can sıkıntısından kurtaracaktım. Hem de ailelerine tam olarak anlatmak istediğimi etkili, iz bırakabilecek bir yolla anlatacaktım. "Okula Merhaba"  adında bir program düşündüm.

Sömestr dönüşü okulun ilk gününe yetiştirmek için harekete geçtim. O gün akşama kadar üzerinde düşündüm. Küçük bir koro hayal ettim ve çocuk, anne, aile temalı üç güzel şarkı seçtim. Sesi yatkın olan şarkı söylemeyi seven küçüklerimi koroya düşündüm.

Sonra küçük diyaloglarla ezberleyebilecekleri kısalıkta bir kaç piyes yazdım. Sabaha kadar hiç uyumadan üzerlerinde düzenlemeler yaptım. Hepsiyle mesaj verirsem tepki çekebileceğimi düşünerek bir ikisini iptal edip araya komik piyesler yazdım. Anlatmak istediklerimi piyeslerle pekala anlatabilirdim. Hem akılda kalıcı olacaktı, hem dokunaklı, hem dikkat çekici olacaktı. Tam da aradığım yol buydu . Sorunu olan küçüklerimi komik piyeslere, biraz daha yatkın ve özgüveni olan sorunsuz çocuklarımı mesaj vermek istediğim piyeslere düşündüm. Yeteneklerine göre kafamda rollerini belirleyip yerleştirdim. Hayal ettikçe içim içime sığmıyordu.

Bir kaç saat kestirip uyandığımda, tekrar piyeslerimin üzerinden geçtim. Bir de küçük halk oyunu ekleyerek programı zenginleştirdim. Şimdi iş küçüklerime danışıp ailelerinden izin almaya kalmıştı.Düşüncelerimi paylaşmak ve danışmak için muhtarın eşi Sema' yla uzun uzun görüştüm. Hala bende yeri ayrıdır,  Sema bana hem arkadaş hem harika bir sırdaş olmuştur... Sema sağ olsun çok destek olmuştu. Birlikte muhtara da programı detaylıca anlatarak fikir ve yardım aldık.

Devam edecek

SİBEL YILMAZ

 

 
Toplam blog
: 145
: 716
Kayıt tarihi
: 22.02.18
 
 

1978 Bursa doğumlu. Kelimelerin Dansı ve Kırmızı Vosvos kitaplarının yazanı. Eşi ve kızları olmaz..