Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '18

 
Kategori
Öykü
 

Kadınca Bir Öykü (7. Bölüm)

Kadınca Bir Öykü (7. Bölüm)
 

Yüreğime Dokundun


Yüreğime Dokundun

Sanırım ilk emekleri göz nurlarını toplamamızın üzerinden iki hafta kadar geçmişti. Benim ördüklerim annelerimin eserleri yanında sönük kalmıştı. Ne cevherler vardı hayran kalmıştım. Hepimizde bir telaş bir heyecan yerimizde duramıyorduk. Galiba bu iş olacaktı umudumuz vardı.

Ne demişler bir elin nesi var iki elin sesi var. Bebek patikleri, yelekleri, sehpa takımları, sabunluklar, havlu kenarları, kazaklar neler yoktu ki. Allah' ım ne güzellikti...

Hafta sonu Köylü Pazarı' nda yerimizi aldığımızda acemiliğimiz gözlerimizden, vücut dilimizden okunuyordu. Eşleri problem çıkarmasın diye temsilcilerimizi pazara vermemiştik. Onlar Çeyizciler Çarşısı' nın yolunu tutmuştu. Akşam olmasını, emeğimizin meyvelerini alabildiğimiz anı görmeyi iple değil halatla çekiyorduk. Öğleye kadar pek müşterimiz olmayınca bir an korktuk. Ümitsizlik aldı başını yürüdü. Öğleden sonra yavaş yavaş satış olunca yüzümüzde güller açmaya başladı. Yarabbim ne heyecandı.

          Akşam olupta köyümüze döndüğümüzde derin bir oh çektik . Hepimiz Sema'larda toplandık. Evi geniş olunca Muhtar Bey'i güvence görünce soluğu Sema'larda alıyorduk. Kimi zaman da benim şirin evimde. İlk çalışmamıza yine de güzel kazanç sağlamıştık. Annelerimle birbirimize sarılıyor. Başaracağız olacak diye birbirimizi teselli ediyorduk. Sevinçten çocuk gibi zıplayarak kutlama yapan annelerimi asla unutamayacağım. O gece nasıl da mutlu uyumuştuk. Ama bir yanımın buruk olduğunu hatırlıyorum.
İsteyip te katılamayan annelerim yüreğimi dağlıyordu. Onları mutlu görmeyi başaramamıştım.

          Çocuklarım artık su gibi okuyordu. Yazılar inci gibi olmaya adaydı. Parmak hesaplarımızı da aşarsak her şey güzel olacaktı. Onların temelini sağlam tutabilmek için var gücümle çabalıyordum. Yorgundum bunaldığım çok zaman oluyordu ama tatlı yorgunluklardı.

          Ay sonu gelmişti. Annelerim için büyük gündü. İlk kez kendi alınterlerinin kendi kazançlarının mutluluğunu yaşayacaklardı. Kazancı pay ettiğimizde şenlik havası oluştu. Beklentimizin altındaydı ama mutlu olmalarına yetmişti de artmıştı bile. Yanlız her hafta elimizde fazla ürün kaldığı aklımın bir köşesindeydi ve bu beni endişelendiriyordu. Ama bu endişemin yanında bir sevinç yaşamıştım izin alamayan annelerim nasıl olduysa yavaş yavaş bize katılmaya başlamışlardı. Tek tesellim buydu.

          Çocuklarımın yüzü günden güne gülüyordu. İlk tanıştığımız zamanlardaki gibi değillerdi. Çünkü annelerinin yüzü gülüyordu. Bir şeyler başarabilmenin mutluluğuyla, kazandıkları özgüvenle, dolu dolu verdikleri mücadeleyle hayata dört elle sarılmışlardı. Rehavet, ümitsizlik, boşvermişlik, olana boyun eğmenin izleri bir bir silinmeye başlamıştı.Her şey zincirlemeydi. Ayrıca toplanıp örgü ördüğümüz zamanlarda okuduğum kitaplardan onlara aktardıklarım hayata bakış açılarını değiştirmeye onlara terapi gibi gelmeye başlamıştı. Sohbetler, imece usulü çalışmalar onlara çok iyi gelmişti. Ruhları dinlenmiş, yaraları sarılmıştı. Elimden geldiğince koşturuyordum. Onlara cesaret verip ön ayak olduğum için sürekli minnet duyuyorlar bana dualar, teşekkürler ediyorlardı mahçup oluyordum.
Başarmanın mutluluğu, kadın dayanışması bizi birbirimize kenetlemişti. Eşleri de  ilk zamanlar bana kızgın baksalar da bazen laf etseler de zamanla alışmışlardı. Biraz daha destek olmaya başlamışlar daha hassas davranmaya özen gösteriyorlardı. Onlardan da Allah razı olsun. Sonraları isteyipte katılamayan annemiz pek kalmamıştı .

          Ne var ki bir kaç ay sonunda boşa kürek çektiğimizi hissetmeye başlamıştım. Beklentilerimizin altında seyrediyorduk ve endişem artmıştı. Ama o gülen gözleri görebilmiştim ya bu en güzeliydi. Özgüven kazanan annelerim gülen çiçeklerim varken vazgeçemezdim. Ben pes edersem hepsi solacaktı bunun bilincindeydim ve ümitsizliğimi onlara gösteremezdim. Ancak haftadan haftaya azalan satışlar, düğün mevsiminin yaklaşmasına rağmen duran işler beni günden güne üzüyor eritiyordu. İstanbul'a arkadaşlarıma gönderdiğim ürünlerin satışı da durmuştu. Sanki kısmetimiz bağlanmıştı. Mevsimine göre bir iş değil sürekliliği olan bir şeyler düşünmeli yeni atılımlar yapmalıydım. Sekteye uğramayan bir faaliyet bulmalıydım ama ne?

Devam edecek

SİBEL YILMAZ

 
Toplam blog
: 145
: 716
Kayıt tarihi
: 22.02.18
 
 

1978 Bursa doğumlu. Kelimelerin Dansı ve Kırmızı Vosvos kitaplarının yazanı. Eşi ve kızları olmaz..