Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '12

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Kafe İslamcılığı, İslamcıların Cihangir’i

Kafe İslamcılığı, İslamcıların Cihangir’i
 

“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” demiş koca feylesof Herakleıtos. Doğru da demiş!... Yalnız her değişim ve dönüşümün iyi olacağı, güzel olacağı gibi bir yanılgı var günümüzde. Değişim, herkesin dilinde, herkesin ağzına çalınan bir parmak bala benziyor. Söylenirken, konuşurken bal gibi geliyor ama sonrası öyle mi? Acaba her değişim iyi midir? Bugün değişim felsefi bir kavramdan ziyade başka alanları işaret ediyor. Tamamen siyasallaşmış ve kendi dışındaki, karşısındaki kavramları tahakküm altına almıştır. Söylemsel olarak bir kavram değil adeta elindeki sihirli sopayla her şeyi güzelleştiren bir peri. Gerçeklerin üzerini örten, tarihten, eskilerden bizi kopartan ve var olanı meşrulaştırmak için seferber edilen…

Değişim. Bu büyülü kavramın gölgesinde İstanbul Fatih Atpazarı meydanındaki sosyo/kültürel durumu merkeze alarak bir camianın serencamına göz atmak niyetindeyiz. Bahse konu olan muhitte baştan ayağa bir değişim söz konusu. Hem mekânsal anlamda hem de zihinsel… Burada, bu meydan ve buradaki var olan durum gerçekten değişimin kodlarını yakalama açısından önemli. Bu meydanda bu zamana kadar dağınık bir halde oraya buraya serpiştirilmiş olarak yaşayan muhafazakâr, dindar, İslamcı yani son zamanlara kadar sistemden dayak yemiş olan ve şimdilerde palazlanan, merkeze doğru yürüyen yeni bir sınıfın sosyal hayatını yekpare bir şekilde görebileceğimiz bir konumlanma söz konusu. Burası aynı zamanda dindarların modernizme, kapitalizme ve yaygın tüketim anlayışına nasıl bir karşılık verdiklerinin ya da bunları ne şekilde içselleştirdiklerinin işaretleriyle dolu. Bir teslimiyetin ya da isyanın gerçekleşip gerçekleşmediği buraya bakılarak anlaşılabilir. Çünkü bu meydanda sadece sıradan halk yok. İslamcıların entelektüelleri, gazetecileri, yazarçizerleri, öğrencileri buralarda vakit geçiriyor. Bunun yanında buralardaki mekân sahipleri de kültürel ve siyasi anlamda hatırı sayılır kişiler.

Öncelikle Atpazarı Meydanı’nın tarihine bir göz atmakta yarar var. Burası Osmanlı döneminde atların satıldığı, bakımlarının yapıldığı yermiş. Meydanın etrafı ahırlarla çevriliymiş. Uzun yıllar at üzerine bir endüstrinin varlık bulduğu, yaşadığı mekânlarla doluymuş. Nalbantlar, semerciler, at arabası yapım yerleri… Zamanında her gün dolup taşan, canlı bir yer olan burası atların hayatımızdan çekilmesiyle birlikte ıssızlaşmış. Modernleşme ve sanayileşme çabasında olan güzel ülkem zamanla buraları marangozhanelerle sonrasında ise araba tamirhaneleriyle doldurmuş. Meydanın etrafındaki irili ufaklı dükkânlara kaportacılar, elektrikçiler, yedek parçacılar doluşmuş. Şimdi ise herhangi bir üretimin olmadığı tamamen tüketime dayalı kafeler…

Atpazarı Meydanı Fatih Belediyesi’nce yapılan bir dizi değişiklikle yeni haline kavuştu. Sokak trafiğe kapatıldı. Meydan yeniden dizayn edilerek etrafı kafelerle kuşatıldı. Bunlar: Eski Kafa, Beyrut Kafe, Lena, Bab-ı Yareni, Dersaadet… Yani Beyoğlu, Cihangir, Nişantaşı benzeri bir yer oldu burası. Buraya takılanlar muhafazakar, dindar, İslamcı insanlar genelde.

*******

Evet Atpazarı Meydanı adeta Türkiye’nin bir minyatürü. Bu meydanı okumak aynı zamanda ülkeyi okumak gibi. Fatih semt olarak genelde dindarların, muhafazakârların yoğun olarak yaşadıkları bir yer. Bu kesimlerim geçmişteki ürkeklikleri yerini günümüzde cesarete bırakıyor. Bunda siyasal iktidarın da yadsınamaz bir rolü var. Buralarda yaşayanlar artık ülkenin siyasal yaşamında söz sahibi. Doğal olarak bu siyasal güç kendini sosyal hayatta da gösteriyor. Yukarıda tarihini anlatmaya çalıştığımız meydanın yeni dizaynı bunun göstergesi olarak değerlendirilebilir. Artık dindar ve muhafazakarların da takılacakları, nostalji yapacakları, kendilerini gösterecekleri mekanları var. Dindarlığın, modernizmin, mazinin, geleceğin birbirine karıştığı mekânlar. Sosyolojik olarak tam tanımı bulunamayan yeni sınıf. Klasik sınıf kategorilerine girmeyen, ne tam şehirli ne de köylü olabilmiş, ne tam burjuva ne de aristokrat kendine özgü bir yapı. Gelenekle modernlik arasında salınıp duran ve ortaya net bir kimlik çıkarılamayışının sancısıyla doğmuş bir sınıf. Net bir tanım yok diyoruz. Çünkü bizde toplumsal sınıflar kendiliğinden ortaya çıkmış, kendi özgün şartlarında var olmuş değildir. Bugün ortaya çıkan bu sınıfta böyle. Uzun yıllar sistemin ekonomik imkanlarından uzak tutulan, yavaş yavaş siyasetin içine sokulan, zamanla parayı ve onun dayanılmaz gücünü gören, paraya ve güce kavuştuğunda bütün iddialarını bir kenara bırakıp yaşamaya bakan bir sınıf. Aslında bunların en bariz, en görünür özelliği antipati besledikleri (kapitalizm, modernizm, Kemalizm) şeye zamanla benzemeleri hatta aynileşmeleridir.

Modernizmle, kapitalizmle hesaplaşma iddiasında olan dindarlığın bu hesaplaşmayı yapamadığının göstergesi Atpazarı meydanıdır. Alternatif bir kültürün yerine modernist bir yaşamın kodları burada görülmektedir. Tüketim putuna din elbisesi giydirilmektedir. Ürkek bir tüketici olmaktan çıkıp profesyonel tüketim toplumu olmanın göstergesidir burası. Vakti zamanında bırakın bir arada oturmayı birbirlerinin gözlerine bile bakmayan İslamcı kadın erkek geçlik bugün buralarda flört halinde.

Meydanın fiziki yapısına baktığımızda binaların yüzüne makyaj yapılarak güzelleştirildiğini, arka taraflarının ise virane olduğunu görürüz. Meydanın makyajlı vitrini bizim topyekûn modernleşme makyajımıza çok benziyor. Atpazarı aynı şu anki Türkiye gibi. Ülkemizde öyle değil mi? Yüzüne sürülen makyajlarla güzelleştirilmeye çalışılmıyor mu? Arka sokaklarda her şey batmış değil mi? Meydanda doğallıktan ziyade bir gösteri, kendini gösterme güdüsü baskın. Doğallıktan, sadelikten uzak. Gerçi biz doğal olacağız diye yapılıyor yapılanlar. Ama sonuç öyle olmuyor. Kafelere verilen adlar, kafelerin dizaynı kültürümüzün geleneksel özelliklerini anımsatıyor ama aşırı abartılı. Zihinlerimizle mekânlar tam olarak örtüşmediğinden birçok şey iğreti duruyor. Ayrıca sokak baştanbaşa betonla kaplanmış. Toprak yok yani. Bütüncül olarak düşünüldüğünde medyada bura ile ilgili yapılan reklamların aşırı olduğu görülüyor.

Nostalji giydirilmiş modern zamanlar. Modern kapitalist sistemin üretim ve tüketim biçimlerine itirazın adı olan Müslümanlığın değişik sosyo/politik süreçlerle sisteme eklemlenmesi. Ve en kötüsü bu yapılırken modernizme ve onun yaşam biçimine karşı duruluyormuş gibi bir havanın estirilmesi. Burası aslında bize Müslümanların modernizme karşı çıkışlarının ne kadar içi boş bir şey olduğunu da gösteriyor. Karşı çıkışı bırakın yapılan bu yaşam biçiminin daha da içselleştirilmesi. Modern zamanlara direnişin törpülenmesi. Yaşadığımız şey bu. Adların, mekânların, ortamların değişmesi ya da semtlerin farklı olması önemli değil. Mantalitenin aynı şekilde işliyor olması…

Osmanlı’nın Atpazarı, Cumhuriyet’in araba tamirhanesi, bugün çay, nargile, yemek yarıştırılan bir meydana dönüştü. Türkiye’de üretim yapan, çalışan bir toplumdan tüketen bir topluma… Artık elleri yağlı işçiler yok Atpazarı meydanında. Anadolu’dan geçim derdi için kopup gelmiş insanlar da yok. Fatih Atpazarı Meydanı kafe dindarlığının, kafe İslamcılığının yükselen trendi. Aynı zamanda kafe filozoflarının ve düşünürlerinin de… Dünyayı değiştirme iddiasında olanların geldiği nokta değirmen taşları üzerinde çay içerek nostaljiye dalma.

www.haber10.com

 
Toplam blog
: 22
: 611
Kayıt tarihi
: 01.10.12
 
 

... ..