Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '13

 
Kategori
Felsefe
 

Kaldır kendini aradan, çıksın ortaya Yaradan

Kaldır kendini aradan, çıksın ortaya Yaradan
 

Adem'in Yaradılışı - Michalengelo


“Tüm canlıların gecesi nefse sahip olanın gündüzüdür. Bütün canlıların uyanık oldukları zaman içe dönmüş bilgenin gecesidir.” – Bhagavad Gita

Bu söz hayatımda duyduğum bana göre en muhteşem sözlerden biridir. Bir şey bu kadar mı net ve açık anlatılır, ama bir o kadar da anlaşılması zaman alır. Bu ne tür bir ironidir, ne tür bir örtülü anlatımdır?

İnsanoğlunun Neandertal’den Cro-Magnon adamına geçişiyle birlikte daha zeki bir varlık ortaya çıktı ve o andan itibaren “ben kimim?”, “neyim?”, “neden buradayım?”, “bu doğa olayları nedir?”, “onları kim yaratır?”, “bu dünyayı ve evreni kim yarattı?”, “ona nasıl ulaşabilirim?”, “onu nasıl memnun eder de kızdırmam?” gibi bir çok sormaya başladı. İnsanoğlunun en büyük güçlerinden ikisi merak ve hayal gücüdür ve o andan itibaren bu iki unsur zeki insanı düşüncelere daldırdı, yeni maceralara sürükledi....kendini ve evreni arayış macerasına.

İnsan bir ayağı maddesel dünyada, diğer ayağı mana aleminde olan bir varlık olması sebebiyle her iki şapka ile de düşünür durur; bu da inanç sistemlerini doğurdu. Zira insan kendinden büyük bir şeyleri arıyordu. Binlerce yıldır birçok inanç sistemi gelişmiş, birçok Peygamber ortaya çıkıp insanoğluna bu hayat okulunda doğru insan olmak, günahsız olmak adına çeşitli yollar göstermişlerdir. Her bir yol zamanına ve geldiği ortama göre şekillenmiş. Tek bir yol doğru diye bir şey de yoktur zira çokluktaki tekliğin var olduğu bu evrende, her şey O’nun İlahi biz yansımasıdır. Okyanustaki damlalar TEK ve BÜTÜN olanın parçalarıdır, ama birbirlerinden de habersizdirler, hayat amaçları gereği.

Doğru insan olmak Hint Fesefesi’nde küçük kurtuluş olarak geçer. Nirvana veya kamil insan olmak büyük kurtuluştur ve öğretiye göre artık kişi dünya okulundaki sınavını bitirmiştir. Küçük kurtuluş ise kişinin doğru ve günahsız, faydalı hayat sürmesidir. Bu bile insanın sürü insanı olmasından kurtulması için önemli bir adımdır. Ancak tekamül basamaklarını tırnaklarıyla ve ödenmesi gereken bedelleri ödeyerek tırmanan insan bir süre sonra geldiği o bütünlüğe, tekliğe geri dönme arzusuyla yanar, tutuşur. Geldiği kaynağa geri dönebilmek ister. Beşeri mutluluk ve aşk ile İlahi mutluluk ve aşk arasındaki farkı anlar, sonra yaşar ve bir üst bilinç seviyesine doğru kayar. Bu noktada artık felsefe yetmez, mistisizm devreye girer. Bu aşamada artık inanç sistemlerinin şekilsel kısmının ötesine geçmek gerekir. İşte o an artık 4 Kapı 40 Makam’da Şeriat’ten Tarikat’a geçildiği noktadır. İşte o an Egzoterik bakıştan, ezoterik bakışa geçildiği noktadır. O an işte akıl ile yapılan arayışa sezgilerin de refakat ettiği noktadır. O an kalp gözüyle görme yoluna girme adımıdır. Tasavvuf, Kabala, Mahayana Budizm ve diğer tüm batıni sistemler bu ihtiyacı karşılayıp, görülenenin görünmeyenden nasıl ve niçin tezahür ettiğini insanın araması ve bulmasına yardım etmek için farklı yollardır. Yine görüyoruz ki Mutlak ve Bir olanın düzeninde doğru TEKTİR ve BİRDİR, ancak beşeri varlıklar için onu bulmanın farklı ve çeşitli yolları vardır. Bu da çokluktaki tekliğin getirdiği bir çeşitlilik zenginliğidir. Bu zenginlik sayesinde tekamül çeşitliliği mümkün olabilir.

Şimdi gelelim başlıktaki sözümüze....”KALDIR KENDİNİ ARADAN, ÇIKSIN ORTAYA YARADAN” Yaradan denince çoğu zaman Antik Yunan Mitolojisi’ni anlatan Hollywood fimlerinde tasvir edildiği gibi bir dağın tepesinde oturan Baş Tanrı ve O’nun panteonu gibi göklerde bulunan bir Varlık anlaşılır. Tüm tarih boyunca insanoğlu gökyüzünün ulaşılamazlığı sebebiyle Tanrı’yı gökyüzüne konumlandırmıştır. İskandinav Mitolojisi’nde Asgard gökyüzünde ayrı bir alemde bir mekandır. Hz.İbrahim oğlunu kurban etmesin diye ona hediye edilen kurbanlık gökyüzünden inmiştir. Tevrat Elohimlerin gökyüzünden indiklerini inanılmaz detaylı ve şaşırtıcı tasvirlerle anlatır. Ama önemli olan O’nun biz beşeri varlıklar için ulaşılmazdır olmasıdır ve algıya göre yeri ancak yukarıda olabilir, gökyüzünde. Bu algı dünya genelinde yerleşmiştir. Yukarıda olması bizden üstün olduğunun bir göstergesidir beşeri insana göre.

Bu yüzden insanoğlu her O’na ulaşma çabalarında gökyüzüne bakar. Ancak batıni doktrinler her zaman O’nun içimizde aranarak bulunabileceğini söyler. V.I.T.R.I.O.L. ile anlatılmak istenen budur. Felsefe Taşı’nın aramanın simyada anlamı budur. Bu arayış bir yoldur ve yolun sonunda ulaşmak, varmak vardır.

Özetle şu ana kadar birkaç algı filtresinden bahsettik...

Bir arayış ve arayış sonucunda aranılana ULAŞMAK kavramı

Ulaşılmak istenen Bütünlük’ün YUKARIDA olduğu algısı

”KALDIR KENDİNİ ARADAN, ÇIKSIN ORTAYA YARADAN” sözünün bence güzelliği şurada.

Kendini bil, kendi İçine bak, O’nu orada bulacaksın.

O her zaman oradaydı. Ancak dünya yaşamına doğan ruhun önce beden ile sarmalanması, sonra mizaç,  genetik unsurlar ve kişilik üçlemesi ile madde alemine bağlanmasından dolayı, bizler mana alemindeki bütünlük ve gücümüzü doğum sonrası dönemde unuturuz. Yani geldiğimiz kaynaktan koparız.

İnsanın içindeki o muhteşemliği ortaya çıkarması için kendi maskelerini, kişilik örüntülerini, pas ve kirlerini, hırslarını, yıkıcı duygularını vs kaldırması gereklidir ki, içindeki ışık engel tanımadan ortaya çıkıp ışıl ışıl parıldasın ve her yöne yayılsın...

Yani içimizdeki O’ndan gelen İlahi ışığı ortaya çıkarmak için kendimize AYNA tutmalı, eksiklerimizle yüzleşmeli, bağımlılıklarımızla yüzleşmeli ve onları yenmeliyiz. “Kaldır kendini aradan” demek kendi kişiliğini öldür demek değildir. Kişiğini paspas et demek hiç değildir. Her ne kadar bu süreç Tasavvuf’ta “fenafillah” ve ya “ölmeden önce ölmek” olarak tanımlansa da bu süreç kişinin kendi küllerinden Anka Kuşu gibi yeniden doğmasıdır. İnsanın egosunu müttefiği yapmasıdır.

Bunu yapabilen insan artık hayata ve çevresine farklı gözlerle bakar. Acı ve ızdıraptan kurtulur, Polyanna gibi saf değil ama bilinçlice bir mutluluk hali yaşar her an. Buda’nın Dhammapada’da bahsettiği acıdan kurtulmak için “Sekiz Asil Yol” bunu anlatır. Nefs’in Mertebelerinin 4ncü aşaması Nefs’i Mutmainne ızdıraptan kurtuluşu tanımlar. Bu noktadan sonra da kişi sefaya da belaya da eyvallah der. Övgüden ve sövgüden etkilenmez. Dualist dünyada yaşar, ama her şeye teklik açısından bakar ve yaşar. İşte artık bu noktadan sonra içindeki ışığın parıldamasını ve çevresini aydınlatmasına engel olacak hiçbir pası ve kiri kalmaz. O artık bir ham taş değil, ışıl ışıl parıldayan bir cilalı taştır. Berrak bir sudur.

Bunu yapmak için önce cehaletten uyanmak ve sonra doğru olanı yapmak için ilke bazlı yaşamak ve ötesini bulmak için de aramak lazımdır.

Sevgiler,

Kenan Kolday

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..