Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kapılar sadece içeriden açılır

Kapılar sadece içeriden açılır
 

Bir kapı düşünün ki, dışarı bakan yüzünde ne bir anahtar deliği var, ne de bir kapı tokmağı... Kapının önüne geldiniz ve içeri girmek istiyorsunuz ne yapardınız?

Bazımız, gider kapıyı hemen çalar. Hatta açılmasa da, kararlıdır. Israrla devam eder... Bazımız, etrafta birilerini arar kapının açılmasına yardımcı olsun diye, sağa sola bakınır. Biraz oyalanır ve sonra sıkılır, çabucak çeker gider. Belki de başka kapıları çalmaya. Belki de, aralık olanlarını bulmaya. Kolayca içeri girebileceklerinle oyalanmaya...

Bazılarımız, kapıyı kurcalar, açmak için çeşitli araçlar kullanır hatta kilidi zorlar. Israrın da ki sebep, içeri girmeye olan istekten çok: “Nasıl olur da bana bu kapı açılmaz?" diyedir. Aslında o da ne yaptığını çok iyi biliyordur. Ama egoso ısrarı dışında bir davranışa müsade edemiyecek denli hakimdir.

Bazılarımız ise, bekler kapının içeriden açılması için; zamana, sabıra, emeğe, sevecenliğe, gönül rızasına anlayışa, ve karşılıklı isteğe gerek olduğunu bilir. Bekler ve bu çabayı harcar. Çünkü o kapının ardındakinin de aslında kapıyı açmayı dilediğini bilir....

Kalp de böyle bir kapıdır işte: O, ya içeriden açılır, yada başka türlü açılamaz. Onun anahtarı arka yüzündedir. Sadece o kapının ardında ki, kendi isteği ve gönül rızasıyla ile açabilir. Zorlarsanız kırılır... Kimimiz, eski yüzlere kaparız kapıları , onları artık içeride istemeyiz: Bizim için onların misafirlikleri haz vermez olmuştur.

Bazılarımız ise, yeni yüzlere açamaz kapıları. İçerisi yeni bir misafiri ağırlamak için çok karışık ve dağınıktır... Önce etrafa çeki düzen vermek gerekir. Kapının ardında ki odaları havalandırmak gerekir. Havasız ve ışıksız kalmış odaların rutubet kokusunu, biraz olsun gün ışığıyla yıkamak gerekir. Hemen bir misafiri buyur etmeye ne haliniz vardır, ne ihtiyacınız, ne de isteğiniz...

Bazen de, kapının çalındığını duyarsınız ve pencereden kendinizi göstermeden usulca dışarı doğru kapının önünde ki ne önce şöyle bir bakarsınız. Ve açmayı istersiniz...Hatta kilidi döndürmek için, kapının önüne kadar heyecanla gelirsiniz. Ama bir türlü eliniz varmaz, açamassınız.... Belki doğru anahtarı bulamamışınızdır. Bu durumda slında bir nevi içeride kendi kendinizi hapsetmiş olursunuz.

Dışarı çıkmak istersiniz. Fakat bunun için gerekli olan anahtar içeride bir yerlerdedir. Önce ona ulaşacak hale gelmeniz gerekir. Bilirsiniz ki, kapı zorlanmaya gelmez. Kilit tek taraflıdır, naziktir, onu açacak olan anahtarda sizdedir. Ama, doğru anahtarı bir çırpıda bulamassınız işte, belkide, bir dolu anahtar arasında hangisiydi, onun kararını veremediğinizden.

Uzun süredir içeride o kapalı kapıların ardında kalmaktan belki de ürkekleşmiş, cesaretinizi yitirmişsinizdir... Ya da, uzun süredir kapalı olan kapıların anahtarları, dağınık evinizin bir tarfalarında tozlu raflar arasında bir yerdedir. Kolay kolay erişilemez olmuştur.

Bilirsiniz ki aslında, bulamayışınız sizin o anahtara uzunca bir süredir ihtiyaç duymamış olmanızdandır. İçiniz burkulur, acemiliğinizden ötürü kendi kendinize kızar, hayıflanırsınız. Ve sonra çaresiz akışa bırakırsınız...

O kilitli kapıların ardında çok bunaldığınız da olur zaman zaman... Dışarıda kapıyı çalan kimsecikler de yoktur. Zaten sizin buna ihtiyacınız da yoktur. Evinize misafir davet etmek de değildir, sizin arzunuz. Biraz temiz hava almak, azıcık baharla dolmakdır tüm dileğiniz. Kapıyı bir güzel açar, dışarılara atarsınız kendinizi. Koşa koşa gider, hemen yeni çiçeklenmiş bir badem ağacı bulur ve ona bir güzel sarılırsınız. Canınız canla dolar... Hiç bir gayeniz yoktur. Boş boş gezinmektir en yüce amacınız.

Aylaklığın tadına varırsınız uzun uzun... Usul usul ısıtan ilkbahar güneşinde, kapalı oadalarda bunalan yüreğinizi havalandırmakdır tüm niyetiniz. Kuzularla merhabalaşır, bülbüllerle şakırsınız, erguanlarla pembe, manaolya ağaçlarıyla beyaz olursunuz. Kırlara uzanıp, masmavi göyüzünü izleyerek sabahı, akşam edersiniz... Ve gün akşama döndüğünde, yıldızdan battaniyenizi üzerinize çeker, bir deniz kıyısında dalga seslerini koynunuza alır, çırıl çıplak uzanır, rüyalarınıza teslim olursunuz...

Hafifleyen ruhunuza tezat, yavaştan yavaştan ağırlaşır bedeniniz. Uzak diyarların yanlızlık senfonileri alır götürür ruhunuzu sizden. Deniz kıyısında sere serpe uzanan bedeniniz, üşümesin diye yıldızlardan birini ona armağan eder yanıbaşına bırakırsınız. O yıldız gece boyunca ısıtır onu. Güvende kılar. Taa ki sabah olup, uçarı ruhunuz uykulu gözlerle sizi bekleyen bedeninize dönene değin. Uyandığınızda tazelenmiş yeni sizi alıp o deniz kıyısından bir başına, neşeli ve bir o kadar da telaşsız adımlarla kalkar, evinize doğru yola koyulursunuz... Bu dönüş yolculuğunda neler yaşanacaktır, kimbilir?

Belkide, evinizin yoluna koyulmuşken, sizi misafir etmek isteyen bir kapının önünden geçersiniz siz de. Ve yolunuzu değiştirisiniz, kim bilir?...

Bilebildiğiniz tek bir şey var: O da, tüm kapıların sadece içeriden açılacağı...

Sevgi ve ışıkla

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..