Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '16

 
Kategori
Öykü
 

Kaputlular nöbette V Son bölüm.

Trene binmişti. İstasyonda faytona tutup, Kernek  Mahallesine çıkmıştı. Ortada ne fayton ve ne de istasyon vardı. Onlarca otobüsün durduğu garajlar ana-baba günüydü. Eski Malatya'da yerinde yoktu. Büyük yüksek, beton duvarlar göğü işgal etmiş kirletmişti. O beton bloklar arasında, nefes almak bile zorlaşmıştı. İndiği yerde, tek bir kaysı ağacı bile görmedi. Kaynağını Bey Dağında alan, gürül gürül akan çeşmelerde kurumuştu. Yoksul çocuklar, plastik şişe suları satıyordu. Yükselen büyük beton yığını yapılar, tüm kentin etrafında olan dağların ve ovaların önünde beton duvarlar oluşturuyordu. Kasım tanıdığı hiç kimseye de rastlamadı. Yapa yalnız, tek başına kalmıştı. O orada, bir yabacıydı artık. İnanmak istemezse de, gerçek ona çok acı veriyordu. Şok geçiriyor gibiydi. Biraz durup, etrafına baktığında daha da dehşete kapıldı. Orada fazla durmak istemedi. Sonra aklına bir taksi tutmak geldi. Taksiyi çağırdı, küçük valizini eline alarak, önde şoförün yanına oturdu.

Nereye amaca?” sordu taksici.

Hemen yanıt vermedi, sadece güldü. Otuz yedi yıl önce, geldiğinde faytoncu ona “nereye evlat diye sormuştu?” Amca olduğuna gülmüştü. Onun gülmesine, şoför başka bir anlam vermişti. “adam üşütmüş!” diye düşündü içinde.

Bak delikanlı şoför bey. Senin ne düşündüğünü bilmiyorum. Bence çok da önemli değil. Ben otuz yedi yıl önceki bir olayı anımsadım. Ona gülmüştüm. Neyse,...Önce beni Turan Emeksiz Lisesi önüne götür. Oradan nereye gideceğimi tekrar söylerim.”

Amca öyle bir Lise yok. Bilmiyorum ve duymadım, öyle bir okulun adını ilk kez senden duyuyorum.” Şoför amcanın uydurduğunu ve ne konuştuğu bilmeyen bir adam olarak düşünmüştü.  

Kasım tuhaflaşmıştı. Bu kadar bunak olamazdı. Üç yıl okuduğu okulu karıştıracak kadar, ne yaşlıydı ve ne de beleğinde bir sorun vardı. Ne söylediğini biliyordu. Malatya kadar, emindi Turan Emeksiz okuluna.

Bak delikanlı kesin biliyorum, Turan Emeksiz Lisesi'nde okudum. Oradan mezun oldum. Haçova Mahallesindeydi.”

Kusura bakma amca, şimdi anladım. O okul Malatya Lisesi.”  Dedi, ısrarla.

Hayır, O Turan Emeksiz Lisesi. Bunu kesin biliyorum. Ben orada okurken sen daha doğmamıştın, belki.” Dedi tekrar.

Baktı olmuyor, şoför cahil. Orada bulunan elli yaşlarında, başka bir adamı çağırıp, önce selam verip, sonra sordu. Kasım.

Hemşerim sana bir şey soracağım, lütfen biliyorsan cevap ver.”

Buyurun sor abi!” dedi orta yaşlı adam.

Daha önce Haçova Mahallesinde olan Lisenin adı neydi?” Sordu Kasım.

Bende o liseden mezun olmuştum. Orası, Turan Emeksiz Lisesiydi. Daha sonra 12  Eylül 1980 de askeri darbe olunca, Turan Emeksiz “Komünist” diye, onun adını değiştirdiler. Malatya Lisesi adını koydular. Biz hala, o okulu Turan Emeksiz Lisesi olarak biliyoruz.” Dedi. Adam.

Kasım adama teşekkür etti. Şoför de Kasım'dan özür diledi. Onu alıp, doğruca Turan Emeksiz Lisesine götürdü. Kasım okulu gördüğün de duygulandı, gözlerinden yaşlar döküldü. Okul binası aynıydı, adı ve boyası değişmişti. Orada hala otuz yedi yıl önceki anılar duruyordu. Etrafı çok değişmişti. Caddeleri sokakları ve mahallerin hiç birini tanımıyordu. O, artık orada bir yabancıydı. Sadece önde giden zaman gerçekti. Onu tanıyan da yok, anlayan da… İlkesiyle kalabalığın içinde, yalnızlaşmak insanın içine ok gibi saplanıyordu. İçinde ki acıyı dindirmek için de   

“Ordu Evine beni götür! ” Dedi şoföre. Şoför şaşkındı. Tuhaf bir adama rastladığını düşünüyordu. Adamın ne söylediğini tam anlamıyordu. Şoför de adama yabancıydı. Aynı dili konuşan, birbirini anlamayan iki insan vardı. Biri genç cahil Şoför. Diğeri ellisini geçmiş adam birbirini anlamıyordu. Çaresiz, oradan ayrılıp, ordu evine gittiler. Adam Ordu Evi önünde, taksiye durmasını söyledi. Taksici tuhaf adamın söylediklerini dinliyordu, bu kez. Adam Taksiden inip, ordu evi önündeki nöbetçi kulübesin de, nöbet tutan askerin birine yaklaştı. Gayri ihtiyari olarak durup sordu.

Ordu Evi Müdürü M. Ali beyle görüşmek istiyorum. Onu özledim, saygılarımı iletmek istiyorum.” Dedi. Doğruca kapıya, içeri girmek istediğini söyledi. Asker bırakmadı, şaşırmıştı. Nöbetçi, o isimde bir albay da tanımıyordu. Ordu evin müdürü, başka bir subaydı. Askerde bu adamın “üşütmüş” olabileceğini düşündü. Asker de onu anlamıyordu. Tüm anlayışsız insanlar, Malatya'da toplanmıştı sanki. Onu anlayanlar, çoktan gitmişlerdi. Diye düşünüyordu yaşlı Kasım.

Karıştırmayasın amca. Sen emekli asker’ misin? Kimliğini göreyim. Yoksa giremesin. Yasak! Dedi. Adam şaşırdı.

Kimliğim yok, M. Ali bey benim öğretmenindi. Bakıyorum da, bizim eski Ordu Evine hiç benzemiyor. O zaman ne nöbetçi kulübeleri vardı ve ne de böyle tel örgüleri. Biz serbest, evimize girer gibi giriyorduk. Bizim için burası, daha da güvenli huzur veren bir yerdi.” dedi askere, adam.  Asker büsbütün şaşkındı. Adamın ne söylediğini anlamıyordu. Adam da askeri anlamıyordu. “Biri yasak giremesin!” diyor. Diğeri “Bu neyin yasağı, biz buraya izin almadan giriyorduk. Sen bana M.Ali Albayı bul!”  diyordu. Biri otuz yedi yıl öncesini yaşıyordu. Asker yirmi birinci yüz yılın ilk onundaydı.

Sanıyorum, sen başka bir âlemden geliyorsun, ne diyorsun amaca. Seni anlamıyorum.  Şimdi terör var. Buraya sivillerin girmesi yasak!” diyordu.

Aslan asker, burası bize yasak değildi. İstediğimiz zaman girebiliyorduk, buraya.” Dedi, tekrar askere adam.

Amca, neden bahsediyorsun, anlamıyorum. Çek git. Giremesin dedim!” Sertçe söylemişti asker.

Zoruna gitmişti, askerin tavrı ve söyledikleri. Kasım daha fazla dayatmadı. Askerin bırakmayacağını biliyordu. Gerçekte olsa, gördüklerine üzülmüştü. O Ordu Evi, onun değildi. Birçok şey gibi, Orası da değişmişti. Artık hiçbir yer onun değildi. Kara ve yeşil sermaye yeni bir Türkiye yaratmıştı. Kara-yeşilin içinde onlara yer kalmamıştı. Her şeyiyle orası, Kasım’a yabancıydı.

Anlaşılan, burası artık bizim değil. Bizimkiler ilerde gidiyor. Çok üzgünüm. Keşke bunları görmeseydim.”  Bunları söylediğinde, gözlerinden yaşlar akıyordu.

Askerin kafası büsbütün karışmıştı. Ona göre, adam saçmalıyordu. Kasım'a göre de, her şey başkalaşmıştı. Ne Malatya eski kent, ne de Ordu Evi eski mekândı. Ve ne de, onu anlamayan, bir asker kapıda duruyordu. Onlara tost yapan ve çay veren askerler de yoktu. Kasım bunları anımsayınca, üzüntüsü öfkeye dönüşüyordu. “Allah kahretsin bunu yapanları!”  Nöbetçi amcayı anlamıyordu. Amca askere yabancıydı. Turan Emeksiz de, eski okulları değildi. Orada ne  kaputlu pala bıyıklı onları kollayan adamlar vardı. Artık orası onların değildi. Kendisine ait olanları, ne de çok özlemişti. Başını yukarı çevirdi. Gökyüzüne baktı, duygulandı. Bin dokuz yüz altmış dokuz yılına gitmeyi çok istemişti. Işık hızında gidip, o anı evrenin bir boyutunda yakalamak gelmişti içinden.

Orada beklettiği taksiye binerken ağlıyordu. Şoför tam anlamasa da, Kasım'a üzülmüştü. Soru da sormadı, sadece anlamaya çalıştı. Belli ki bir derdi vardı. Birilerini arıyordu. Aradıklarını bulamayınca üzgündü adam. Adam gözlerini silerken, Şoföre söyledi.

Beni tekrar garajlara götür.” Dedi.

Taksici daha da şaşırmıştı.

Kusura bakma amca. Neden böyle aniden geri dönüyorsun? Liseye, Ordu Evine neden geldin? Şimdi de geri dönüyorsun.” Soran şoföre,

Bana ait olanları arıyordum. Onları bulamadım. Onlar çoktan gitmişler. Sanıyorum, bizim Malatya içindekilerle terki diyar eylemiş. Daha fazla dayanamıyorum. Burada kalmamı gerektirecek bir neden de yok. Yanlış yerde arıyorum. Albay M. Ali yok, Hava Yüzbaşı Akın bey yok. M. Kemal öğretmen de yok. Halis öğretmen yok, kaputlu adamlarımızda yok. Kernek yok... burası da benim değil. Kendime ait olanları arıyorum.” Derken kendine ait olanlar sadece içinde ve düşüncelerinde olduğunu da biliyordu.

Taksi şoförü daha fazla soru sorup, kafasının karışmasını istemedi. Yine de içinde işin kolayına kaçıp, hiç kafa yormadan ilk aklına gelen hazır kalıbı çıkarıp, “Bu amaca üşütmüş!” yaftasını Kasım'a yapıştırdı. Başkalarını suçlama alışkanlığıyla rahatlamıştı şoför. Bu davranış, şoför içinde bir tedavi olmuştu. Kasım garajlardan İstanbul a giden ilk otobüse binerek. Tüm sevdiklerini de tekrar alıp, beraberinde götürüyordu. Değişik illerden gelen Kaputlular yola düzülmüş, onlar lisede okuyorlardı. Adam otuz yedi yıl gençleşmişti. O göçüp, giden Malatya’nın peşine takılıp gitti. son!

 

Bahattin Seven 2012 Haziran Denmark

 

 
Toplam blog
: 17
: 178
Kayıt tarihi
: 24.03.15
 
 

Sivas ın Kangal İlçesi Külekli köyünde dünyaya merhaba dedim. İlkokulu köyde, ortaokulu Sivas'ta,..